1 Temmuz günü..

1 Temmuz günü..

Sevim.

Seydişehir’de, kendisine sürekli şiddet uyguladığı ve aldattığı gerekçesiyle, kocasını, meyve bıçağı ile bıçaklayarak öldürüyor.

Konya'da tanışıyorlar. 2004 yılında evleniyorlar, iki çocukları oluyor.

Kadın ifadesinde anlatıyor, evlendiğimiz günden beri beni dövüyordu ve beni aldatıyordu. Olay günü çocuk hastalandı, telefonla arıyordum, açmıyordu, bende takip ettim, gittim, kaldığı evi buldum. Bir kadın açtı. Kocam beni dövmeye başladı, bende masanın üzerindeki meyve bıçağını aldım, bıçakladım.. öldü, gerisini hatırlamıyorum demiş.

Sevim'cim.

Evlendiğin günden beri, seni döven adamdan niye iki çocuk doğurdun, demeyeceğim.

Evlendiğin günden beri, seni döven adamla niye 13 yıl evli kaldın, demeyeceğim.

Evlendiğin günden beri, seni döven adam, aldatsa ne olur, aldatmasa ne olur tatlım, her gün dayak yiyorsun kız, canın acıyor, demeyeceğim.

Sevmediğin, dayak yediğin adamı niye, kıskanıyorsun ve takip ediyorsun..

Sevmediğin adam için, elini kana niye buluyorsun, demeyeceğim.

Aslında bu yazının yazılma amacı, senin bu hikayen de değil.

Sonuçta çocuklarının babasını öldürmüşsün.

Katilsin.

O zaman bu yazıyı esas olarak, ne için yazdım anlatayım.

Bu ölen adamın anan ve babası, oğullarını öldüren gelinden şikayetçi olmuyorlar..

Aaaaaaaa..

Diyorum.

Ve ben, bu hikayenin anasında babasında, kalakalıyorum.

Bir ana ve baba, oğullarının öldürülmesinden niye şikayetçi olmazlar..

Onlar da bu adamdan,

oğullarından şikayetçidir de ondan, diyorum.

Belki de iyi oldu diyorlar, diye aklıma geliyor.

Hikayenin devamına bakıyorum, evet bu adam! anasını babasını da dövüyormuş.

Her evlat, ananın babanın hayırlı evladı olur mu? Olmaz.

Anadolu'yu, Doğu Anadolu'yu, kalabalık aileleri, sülaleleri bir kenara bırakıyorum.

Kentli, analık, babalık ve evlatlık ilişkisi üzerine ....

Uzun zamandır, seyrettiklerim, gördüklerim, anladıklarım, işime gelmediği için anlayamadıklarım, anlamlandıklarım ya da anlamlandıramadıklarım....

Hepsi bir tuhaf.

Babayı bir kenara bırakıyorum, anayım ya, analara bakıyorum.

Kentli, analar ve evlatların birbirlerine ayıracak vakitleri yok.

Vakit yoksa, bağ nerede?

Analar evlatları var, ama yalnız.

Özellikle analar, evlatları ile tek taraflı ilişki yaşıyor.

Bayramda nerede çocuğun tatlım? Beraber mi geçireceksiniz?

Küçük bir sessizlik.. Sonra, napsın oğlan, napsın kız, çok çalışıyor, tatile gidiyor, biraz kafasını dağıtacak, dinlenecek.

Ev ile ilgili, hayat ile ilgili ne kadar sorun varsa, sen kendin hallediyorsun, evlat nerede, hiç vakit yok.

Hayatının hiç bir yerinde durmuyor..

Sonra, söylesem yapar valla.

Söylemeden yapsa tatlım, anasını takip etse..

Olmaz, vakit yok.

Büyük şehirler... Hiç bir şeye vakit yok.

Duygusal bağa, analık takibine de vakit yok.

Zamansız evlatlar.

Vadesi dolmayan analığa tutunup, yaşa gitsin.

Hep hayalini kurduğun analık, artık bir karış ötende.

İkirciklik içinde yaşa dur.

Analık beklentilerin ile anlattıkların arasında, yatay geçiş yap dur.

En iyisi.

Kendi analığının içinde en çok yalanı kendine söylerken.

Başkalarına, iyi evlat, iyi evlat, bana çok düşkündür ama vakti yok.

Derken..

Analık sınırını iyi çiz.

Funda'ya takılanlar...

... 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı..

Bayramların en güzelinden. Düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür Cumhuriyet demiş..

Canım Atam, Cumhuriyetimiz için ne kadar teşekkür etsek az.. Canım Ata'm ne kadar özledik seni, kurduyla, kuşuyla toprağıyla..

Yaşasın Ata'm, yaşasın Cumhuriyet, ilelebet yaşayacaksın.

... Vizyona girmiş bir film için, kötüdür demem.. Emek olduğunu bilirim, set işçilerini, servis yapan çaycıyı düşünürüm... Emek hırsızı olup günaha girmek istemem...

Ama Kenan İmirzalıoğlu ve Meryem Uzerli'nin başrolünü oynadığı, Cingöz Recai filminin gişesinin çok kötü gittiğine dair haberi, TVizleyince, artık yazabilirim dedim. Çok kötü film olmuş.. Konusu kötü, film kötü, Meryem oyunculuğu kötü, ikinci yarıyı zor geçirdik. Anlamadığım şu, reyting rekorları kıran dizilerin başrol oyuncusu, bir filmin hiç olmadığını anlamaz mı? Galiba umuru değil. Galalar falan.