İnsanın içinden geldiği gibi futboldan söz edebilmesi ve bunu yazabilmesi çok güzel bir şeydir. Çok güzeldir de maalesef ki biz bunu keyif alarak yapamıyoruz, yazamıyoruz.. Kimse tabii ki bize engel olmuyor.
Ama gelin görün ki, Süper Ligimiz, Avrupa’nın en önemli futbol liglerinden biri olmasına rağmen oynanan futbol o derecede değil. Türkiye Futbol liglerindeki tüm kulüplerimiz ülkemizde futbol oynanması için ellerinden geleni yapıyorlar, bütçelerini kendileri oluşturuyorlar, sponsor peşinde koşuyorlar ve bunu yaparken de, hem Ulusal Takımımızı dünya futbolunda başarılı kılmak için, hem de ülke puanını yükseltebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Kendi yağıyla kavrularak futbolumuzu ayakta tutmaya çalışan takımlarımız; hem ulusal hem de uluslararası alanlarda ülke futbolunu temsil etmek için tüm zorluklarına rağmen mücadele veriyorlar. Yerli futbolcularımızdan bazıları Avrupa pazarında tercih edilir durumdalar. Gençleştirilerek iyi bir kuşak yakalayan hakemlerimiz de uluslararası alanlarda üst seviyede maçlarda görevlendiriliyorlar.
Tüm bunlar iyi güzel de; futbolumuz neden bu paralelde başarı düzeyini yükseltemiyor? Oldukça uzun bir süredir, Avrupa ve Dünya Kupalarında neredeyse adımızı duyurabileceğimiz başarıya hasretiz. Dünya Kupası elemelerinde sıra takımı gibi olduk ve elenerek önümüzdeki Dünya Kupası finalleri dışındayız. Şimdi ise; sonraki UEFA Avrupa Şampiyonluğu Gurup Elemelerinde finallere gidebilmek için mücadele edeceğiz. Bu başarısız tablo gelecek için umut vermiyor.
Serbest bırakılan yabancı transferi sonrasında yıllardır futbolumuza bir yabancı akınıdır gidiyor. Genelde Avrupa Futbol Pazarında işini bitirmiş futbolcuların ikinci baharını yaşadığı bir ülke olduk. Bu arada iyiler de gelmiyor değil. İyilerin yerli futbolcuların yetişmesinde katkılarını da göz ardı edemeyiz.
Ya hakemlerimiz; uluslararası maçlarda görev alıp, maç yönetebiliyorlar. İçlerinde çok başarılı olanlar da yok değil. Ama bir şey var ki; bu hakemlerimizden bir çoğu, Avrupa’daki başarılarını kendi ligimizde yönettikleri karşılaşmalarda gösteremiyor, yaptıkları, sonuca yansıyan hataları nedeniyle de çokça eleştiriliyorlar.
Başından beri yazılarımızda dile getiriyoruz; “Hakemlerimiz Süper Ligde yönettikleri bir çok karşılaşmada sonucu etkileyen hatalarıyla öne çıkıyorlar”. En gözde FIFA hakemlerimizden başta Cüneyt Çakır olmak üzere, ülke içinde yönettikleri bir çok karşılaşmada bu eleştirilerden nasibini aldılar.
Bu hafta karşılaşmalarında; en iyi hakemlerimizden biri olarak gösterilen FIFA kokartlı Ali Palabıyık, yönettiği Trabzonspor-Fenerbahçe karşılaşmasının önüne geçen kararları ile adından en çok söz edilen oldu. Bir kaç kez bu iki takımın maçlarını yönetmiş olması, iki takımı ve ortamlarını iyi biliyor olması nedeniyle rahat, sorunsuz bir karşılaşma yöneteceği beklentisi vardı. Karşılaşmanın ilk dakikalarında çok rahat gibi görünmesine rağmen, giderek ortamdan etkilendiği, izleyenlerce gözlemlenen bir değerlendirmeydi.. Kartlarında standardı yakalayamadı, gördüklerinde verdiği hatalı kararlarının yanı sıra, görmediği veya göremediği kırmızı kartla cezalandırılması gereken faul ve kasti hareketler, oyunun sonucuna etki eden bir kaç yanlış kararın etkisiyle karşılaşmayı yönetirken rahat değildi. Hata yaptığını hissedince daha da dağıldığı çok net belli idi. Aslında Ali Palabıyık, sahada sakin kalabilen ender hakemlerimizden biridir.
Uluslararası karşılaşmalarda başarılarından söz ettiğimiz bu hakemlerimize neler oluyor? Kendilerini güvende hissetmiyorlar ve kulüplerin yarattığı spekülasyonlardan etkileniyorlar mı?
Tüm bu durumda hakemlerimizi ve futbolumuzu yönetenler ne yapıyorlar? Bu durumdaki hakemlerimizin kendilerini rahat hissetmeleri için ne yapacaklar veya neler yapmalılar?
Bu dönem şampiyon adayları oldukça fazla. Lig sert geçecek gibi.
Süper Ligimiz giderek kritik bir döneme yaklaşıyor ve bizi çok mücadeleci bir lig bekliyor.
Böylesine kendine güvenini kaybetmiş hakemlerle bu lig nasıl bitirilecek?