Ticari kurumlar, büyük krizler karşısında ya batıyor ya küçülüp durumlarını koruyor yahut krizi fırsata çevirerek büyüyor.
Aile şirketleri, küresel salgın krizine farklı tepkiler veriyor. İşletme sahiplerinden köşesine çekilip ödenecek maaşların kaygısıyla boğuşanlar var. Yeni dönemin fırsatlarını yakalamak için hummalı şekilde çalışanlar var. Bir tarafta krizin altında kalacağını düşünen, küçülme hesaplarıyla boğuşanlar öte yanda yeni dönemin pazarları için organizasyonunda düzenlemeler yapan, e-ticaret yöntemlerini geliştiren, ulusal ve uluslararası destekleri izleyenler var. Kriz anında hızlı bir refleksle kolonya ve maske üretimine, sanal ortamda hizmet satmaya başlayanları da unutmayalım.
Ticari kurumlar, büyük krizler karşısında ya batıyor ya küçülüp durumlarını koruyor yahut krizi fırsata çevirerek büyüyor. Elbette bu süreçte kurumun; büyüklüğü, öz kaynak yapısı, sektörü, pazarı gibi değişkenler etkilidir. Ancak aile şirketleri için belirleyici olan aile ilişkileridir. İşin içinde yer alan hissedar aile üyeleri arasındaki iletişimin kalitesi, ailenin girişimcilik becerisi ve aile ile kurumun bir liderin öncülüğünde kenetlenebilmesi belirleyicidir.
Unutmayalım ki düşen insanın kalkmayı öğrenmesi gibi krizler de sosyal sistemlerin güçlenmesini sağlar. Dolayısıyla kriz için kaygı ve korku duyulmalıdır zira bunlar bünyeyi mantık kurallarıyla korumak için gereklidir. Ancak gereksiz telaş, karamsar bir ruh hali, bardağın boş tarafına takılıp kalmak, kurumun panikle karar vermesine ve ciddi zararlara yol açabilir. Zira insanda olduğu gibi kurumda da panik hali, iradenin zayıflamasına, kararların objektiflikten uzaklaşmasına, gereksiz önlemlere ve krize takılarak sonrasının görülmemesine yol açar.
AİLE ŞİRKETİNİN BİLİM KURULU
Öncelikle kurumdaki sürekliliğin sağlanması için gerekli maddi önlemler alınmalıdır. Çalışanların can güvenliği, çalışma ortamlarının sağlık kurallarına uygunluğu, kurumun durumuna göre evden çalışma, yarım zamanlı çalışma, belirli süre ile izin ve bunlara yönelik destek çalışmaların yapılması önemlidir. Çalışanların kendilerini güvende hissetmeleri ve aidiyetlerinin özenle pekiştirilmesi tam da bu dönemlerde çok gereklidir.
Kriz dönemleri, sanıldığının aksine aile şirketlerinin yeniden yapılanması, kurumsallaşması, aile şirketi anayasasının hazırlanması yahut güncellenmesi, nicedir ertelenen iç düzenlemelerin gerçekleştirilmesi ve kurumun bir kurallar zincirine kavuşturulması bakımından önemli bir fırsattır.
Kriz dönemlerinde alınan kararlar daha önemli ve belirleyici olduğundan aile üyelerinin, profesyonel yöneticileriyle birlikte zihinsel potansiyellerini mümkün olduğunca işe odaklamaları, teknolojiden faydalanarak toplantılarını daha sık yapmaları kısacası daha fazla çalışmaları önemlidir. Devletlerin küresel salgınla mücadele için oluşturdukları bilim kurulları misali aile şirketinin de benzer kurulu olmalıdır. Kurumun, bir danışmanla yahut kurum içinden ve dışından katılımcıların olduğu bir bilim kurulu ile yeni döneme hazırlanması, sorular sorması, cevaplar araması çok önemlidir.
Aile şirketlerinin en önemli avantajları; aile olmanın sağladığı birlik, ortak akılla hızlı karar vermek ve girişimci olmaktır. Ancak aile ilişkileri bozulduğunda bu avantajlar, dezavantaja dönüşür. Zira ailede iletişim bozulduğunda aile birliği zedelenir, hızlı karar verilemez, girişimcilik ve üretkenlik geriler.
AİLE İLİŞKİLERİ BELİRLEYİCİ
Şu halde küresel salgının sunduğu düşünme fırsatını değerlendirip aile şirketini geriye götürdüğü kanıtlanan olumsuz aile ilişkilerini gözden geçirmek en elzem iş olmalıdır. Aile üyesi hissedarları kıyasıya mücadeleye sokabilen kâr paylarının, maaşların, arabaların, evlerin kalıcı değerler olmadığını fiilen yaşadığımız bir zamanda şu sorulara yanıt verilmesini önemsiyoruz.
Aile şirketinin lideri belirgin ve ehil midir? Liderin iradesi altında kenetlenebiliyor muyuz? Aile ve kurumda verilen kararlar, tek elden mi alınıyor yoksa bir müzakerenin sonucu mudur? Özellikle işin içinde olan aile üyeleri arasında iletişim kanalları açık mıdır, yoksa herkes kendi devletini kurmanın peşinde midir? Kurumdan nemalanan aile üyeleri arasında hak, adalet gözetiliyor mu ve kişilik haklarına saygı var mı? Yeni kuşakların hayatlarının odağında maddi değerler mi yoksa ahlak mı baskındır? Yeni kuşaklar aile ve kurum için neler yapmaktadır, harcama ve yaşam alışkanlıkları nasıldır?
Aile şirketinin sürdürülebilirliğinin teminatı olan herkesin üzerinde uzlaştığı, aile ve kurum için belirleyici olan bir kurallar zinciri, bir anayasası var mıdır? Aile şirketinin; kendini ve aile üyelerini büyütmenin dışında, çalışanlarına, çevresine, topluma ve devlete karşı gerçekten bir sosyal sorumluluğu ve katma değeri var mıdır? Aile şirketi, görünür alkışların mı yoksa görünmez duaların mı peşindedir? Çalışan hissedarlar ve aile üyelerinin, maaşları, kâr payları ve yan gelirleri tanımlanmış, harcamaları takip edilmekte midir ve hissedarlar arasında hesap mutabakatı yapılmakta mıdır? …
Soruları ve cevapları çoğaltmanız mümkündür. Unutmayalım ki bedenimizin küresel salgının virüsü karşısındaki acizliğiyle aile şirketi üyelerinin manayı unutarak maddeye, ‘biz’i unutarak ‘ben’ virüsüne yakalanmalarıyla oluşan acizlik aynıdır.