Ah güzel İstanbul… Adı büyük, adı gibi büyük, dünyanın en önemli metropollerinden biri.
Kültürü ve tarihinden bizlere taşıdıkları ile emsalsiz, ülkemizde, köylü, kentli herkesin rüyalarını süsleyen muhteşem bir kentsin.
Ulu Önder, Büyük Atatürk’ümüzün İstanbul aşkı dillere destandır. Atatürk; 16 Mayıs 1919 yılında ayrıldığı, büyük zaferden sonra 01 Temmuz 1927 yılında tekrar kavuştuğu İstanbul’da, son nefesini verdiği Dolmabahçe Sarayı’nda, 10 Kasım 1938’e kadar en mutlu günlerini yaşamıştı.
Dün; Atatürk’ün unutamadığı, gönlünde yaşattığı, dinmeyen aşkı, kurtuluşunda çok büyük emeği olan güzel İstanbul’un, düşman işgalinden kurtuluşunun 96. Yılıdönümüydü. Bu anlamda Atatürk’e şükran ve minnet dolu duygularımızla ne kadar teşekkür etsek azdır. Cumhuriyetimiz’in yanı sıra bizlere emanet ettiği bu tarih ve kültür hazinesi, dünyanın en büyük, en güzel metropollerinden biri olan İstanbul’u korumalıyız, ilelebet büyük, özlenilen bir tarih ve kültür hazinesi olarak kalması için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
Güzel İstanbulumuz’un, düşman işgalinden kurtuluşunun 96. Yılı kutlu olsun.
Bu güzel İstanbul için neler yaptık, neler yapmalıyız konusunda o kadar şey yazıldı, konuşuldu ve dillendirildi ki. Yazdığım birçok yazıda, İstanbul’un eskiye özlemini defalarca dile getirdim. Tarihi özelliklerinin, o dillere destan güzel silüetinin giderek erozyona uğradığını, kültür varlıklarının bazılarının zedelendiğini, tarihinin önemli simgelerinden olan, bir büyük imparatorluğu konuk eden İstanbul yarımadasını çevreleyen, görkemli surlarının, birçok yerde bakımsızlıktan eskimeye, çökmeye başladığını hemen hemen hepimiz görebiliyoruz. O muhteşem surlar tarihi İstanbul’dan günümüze kalan ve dünya turistlerinin en çok merak ettikleri, görmek istedikleri kültür varlıklarından olduklarını neredeyse unuttuk gibi. Bir zamanlar özenle onarılarak eskiyi anımsatan o güzel görüntülerini yansıtan çalışmalar yapılıyordu. Ama o çalışmaların uzun süredir yapılmadığını veya yavaşladığını üzülerek görüyoruz.
İstanbul, sadece yüzyıllardan beri ev sahipliği ettiği efsanevi, zengin tarih hazineleri, günümüze taşıdığı kültür varlıkları ile değil, hem jeolojik hem de jeopolitik özellikleri ile her zaman gündemde olan, Asya ile Avrupa’yı birleştiren, adını taşıyan İstanbul Boğazı ile dünyada en çok merak edilen ve ziyaret edilmesi gereken dünyanın en önemli metropollerinden biri durumundadır. Yabancı turistlerin birçoğu İstanbul’u ziyaret edememenin eksikliğini hep dile getirmişlerdir.
İstanbul’un bir başka özelliği; yerleşik 16 milyonun üzerinde, günübirlik ziyaretçileri, 20 milyona yaklaşan nüfus yoğunluğu ile dünyanın en kalabalık metropollerindendir. Avrupa’da nüfüs yoğunluğu olarak daha büyük olan onlarca devletinden biri olarak bilinir.
Ülkemizin göz bebeği, en büyük şehri olmasının yanı sıra, Türkiye’de yaşayan herkesin, hem iş alanı, hem ticaret alanı, hem de gezip görme hayali kurdukları bir ilimizdir.
Ülkemiz için bir başka çok önemli özelliği ise; Türkiye ekonomisindeki yeridir. Ülke ticaretine neredeyse yüzdeelli oranında katkısı olan, gelirinin yüzde otuzbeşinden fazlasına şağlayan, kısacası bu kültür ve tarih hazinesi, dünyanın ve ülkemizin gözbebeği İstanbul’umuzu korumak kollamak için elimizden gelenden çok daha fazlasını yapmalıyız.
Öncelikle İstanbul’u fethiyle çağ kapatıp, yeni bir çağ açan Osmanlı Padişahımız Fatih Sultan Mehmet’in, sonra da; Birinci Dünya Savaşı sonrası İttifak Kuvvetleri’nin işgalinden kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusumuza bıraktığı, emanet ettiği en kutsal tarih, kültür ve turizm hazinelerinden biridir.
Ahh güzel İstanbul, seni neylemeli! Yukarıda saydıklarımla süslenmiş tüm güzelliklerinden bazılarının yerinde yeller esiyor. Doğal güzellikleri, yeşil alanları artık iyice azaldı, betonlaştı, iklimi değişti. Tarihten günümüze taşıdığın o güzel, paha biçilemez tarih ve kültür hazinelerimiz eskimeye yüz tutmuş, kendilerini bakımsız hissediyorlar.
Açıkçası, eski İstanbul’a özlemin iyice belli oluyor.
Bu konuya yarınki yazımızda devam edeceğiz.