Moda endüstrisi, yani giyeceklerin de tıpkı fast-food restoranlarındaki yiyecekler gibi çok hızlı üretilip tüketilmesi, gezegenimize geri dönüşü olmayan zararlar veriyor.
Moda endüstrisi, yani giyeceklerin de tıpkı fast-food restoranlarındaki yiyecekler gibi çok hızlı üretilip tüketilmesi, gezegenimize geri dönüşü olmayan zararlar veriyor. Yılda yaklaşık 100 milyar kıyafet üretiyor, aynı yıl bu miktarın yüzde 85’i çöplüklere atılıyor. Anlayacağınız moda endüstrisi tarafından üretilenler her yıl milyonlarca tonluk atığa neden oluyor. Ancak modanın doğaya verdiği zarar, aşırı miktarda üretilen çöplerden ibaret değil ne yazık ki. Moda endüstrisi, tüm dünyadaki gaz emisyonlarının yüzde 10’undan sorumlu. Karbon ayak izi bakımından düşündüğümüzde tekstil sanayi, tüm dünyadaki uluslararası gemi ve uçak seyahatlerinden daha fazla karbon salınımına sebep oluyor. Önümüzdeki 30 yıl içerisinde dünya nüfusunun 2 milyar daha artacağı öngörülüyor.
Göller ve nehirler moda kurbanı
Kumaş üretiminde kullanılan su miktarı da bilinenin çok üzerindedir. Moda endüstrisi, dünyada su tüketen ikinci en büyük endüstri olarak karşımıza çıkıyor. Bir insanın 3,5 yıl boyunca içebileceği su miktarı, tek bir pamuklu tişörtün üretiminde kullanılıyor. Özbekistan’da kıyısında pamuk üretimi yapan tarlalar yüzünden, Aral gölünün yakın gelecekte tamamen kuruması bekleniyor. Yeraltı sularının tüketilmesi bir tarafa, boyama ve apre işlemlerinden sonra doğaya salınan zehirli atıklar da yine tekstil sanayisinin yoğun olduğu bölgelerde birçok nehri kurutmuş veya yanına yaklaşılmaz hale getirmiş durumda. Moda endüstrisi, tüm dünyada suların kirlenmesinden yüzde 20 sorumludur. Modanın çevreye verdiği zarar, üretim sırasında ortaya çıkan sorunlarla da bitmiyor. Özellikle sentetik kumaşlarda bulunan lif parçacıkları, biz kıyafetlerimizi çamaşır makinelerinde yıkadığımızda atık sulara karışıyor, atık su artıma tesislerini çözülmeden geçerek denizlere ulaşıyor ve suların kirlenmesine, balıkların yok olmasına neden oluyor. Hatta yediğimiz bazı balıkların sistemlerinde de sentetik kalıntılar bulunduğunu gösteren yeni araştırmalar mevcut. Düşünmeden doğaya saldığımız zararlılar, her zamanki gibi, gelip yine bizi bulabiliyor.
Dev bir kıyafet çöpü yığını
Tüm dünyada bir yıl içerisinde yaklaşık 100 milyar adet kıyafet üretiliyor. Üretilen tekstil ürünlerinin yüzde 85’i birkaç yıl içinde çöplüğe gidiyor. Batı ülkelerinin kıyafet çöpü çoğunlukla Haiti gibi gelişmemiş ülkelere yığılıyor. Öyle ki, Afrika ülkeleri yakın zamanda uluslararası ikinci el kıyafet alımını yasaklayan bir kanun tasarısı için anlaştı. Birçok ülkede zengin Batılı ülkelerden gelen çöp kıyafetler nedeniyle yerli üretimler tamamen durmuş durumda. Üstelik kültürel olarak kendilerine uygun olmayan kıyafetlerle ne yapacağını bilemeyen halk da hem maddi, hem de manevi bir yükün altında. Doğaya bırakılan giysi çöpleri, içerdikleri pamuğun yanı sıra polyester ve petrol kökenli diğer maddelerin yanı sıra, boyamada ve aprede kullanılan kimyasalları da üzerinde taşıyarak, yüzlerce yıl içinde yok olabiliyor. Bu süreçte elbette giysilerin taşıdığı zararlı maddeler de toprağa, havaya ve suya karışıyor. Tek başımıza moda endüstrisinin çevreye verdiği durduramayabiliriz ama en azından bilinçli bir tekstil tüketimi sayesinde, hayatımızdan bu zararlı kimyasalları uzaklaştırabilir ve doğaya sistemli bir şekilde zarar veren bu endüstriyi beslememeyi seçebiliriz.
Şıklık için hayvan katliamı
Her yıl milyonlarca canlı derileri için öldürülüyor… Bir türlü ardı arkası kesilmeyen kürk talebi, derilerden yapılan giyecekler bu hayvanların öldürülme nedenleri… Öldürülen hayvanların türleri değişiyor: Fok, rakun, vizon, samur, tilki, tavşan, kedi ve köpek…
Bazı hayvanlar sırf kürkünden yararlanılmak için özel çiftliklerde büyütülüyorlar. Bu hayvanlar asla adım bile atamayacakları kadar küçük kafeslerde yaşamaya -buna yaşamak derseniz- mahkum bırakılıyor. Uygun yaşa geldiklerinde ise derileri yüzülüp atılıyorlar…
Hayvan hâlâ yaşıyor
Fok avlarken avcıların elinde uzun demir çubuklar oluyor, çubukların ucunda yine demirden bir parça eklenmiş… Avcı gözüne kestirdiği foka birkaç kez vuruyor … Ölmüş olması önemli değil, sonra derisi yüzülüp çıkarılıyor, canlı ya da cansız bedenler bir kenara istifleniyor…
Rakunlarda bu durum değişebiliyor. Derilerde iz olmaması önemli olduğu için boğma işlemi yapılıyor...
Ya da uğraşmaya bile gerek görülmeden rakun iki bacağından tutulup birkaç kez yere vuruluyor. Dört ayağı kesiliyor. Ayaktan başlayarak yüzme işlemi büyük bir ustalıkla gerçekleştiriliyor. Tüm bu işlem boyunca zavallı hayvan hâlâ yaşıyor… Köpekler, kediler kancaya asılıyor, yüzme işlemi böyle gerçekleşiyor. Bazı hayvanlar ise tuzaklarla yakalanıyor ve aynı son onları da bekliyor…
Derisi tamamen yüzülmüş bir rakun...
Bütün bu işlemler gerçekleştirilirken gözden kaçan, umursanmayan şey o zavallı hayvanların acı içinde ağladıklarıydı.
Düşünemez, hissedemez diye dışladığımız bu “canlar”, bize, düşünme yetisine sahip olan canlılar olarak, merhamet taşımamız gerektiğini hatırlatırcasına ağlıyorlar…
Derisi tamamen yüzülmüş bir rakun kanlı gözlerle çevresine bakınıyor. Etrafında bir sürü arkadaşı yatıyor, bazıları ölü, bazıları hâlâ nefes alıyor ama anlıyor ki hepsi çıplak… Hepsinin -onun gibi- derisi yüzülmüş, insanların giymeleri için çıkarılmış…
Birkaç damla gözyaşı akıtıyor, rakun, inliyor; o halinden kurtulmak istiyor ama nafile… Ölüm gelip onu alsa belki rahatlayacak ama bu şekilde öldürüldüğünün farkında olmayan ya da olan bir sürü cani onun derisi için çok para akıtıyor…
Yeter ki onun derisini, cansız bedenini üzerinde taşısın… Bu hayvancıkların gördüğü işkence ise kimsenin ilgi alanına girmiyor… Bunlar herhangi bir öyküden güzel, neşeli Pazar gününüzü bozmak için alınmış birkaç cümle değil. Hepsi gerçek, hepsi her an yaşanıyor…
Neden insanlar üzerlerinde bir ölünün parçasını gururla taşır? Her yıl televizyonlarda, hemen her gazetede, ülkelerde, insanların tepkilerini görüyoruz… Sonuç ne mi oluyor? Milyonlarca hayvanın demir çubuklarla öldürülmelerine, hatta öldürülmeden derilerinin diri diri yüzülmesine göz yumuluyor, sonra da büyük sömürü ülkeleri bu derileri satın alıyor, işliyor ve kullanıyorlar… Çin, dünyada üretilen kürkün büyük bir bölümüne sahip durumda.
Vahşetin sezonu yok
Neden? Amaç şık görünmek mi; yoksa itibarı lekelememe çabası mı? Neden insanlar üzerlerinde bir ölünün parçasını böyle gururla taşır?
Yönetimler sessiz. Avlanma şekillerini değiştiriyor; hatta şöyle avlanın böyle avlanın diye yol gösteriyorlar. İnsanlık kendine has tepkisiz kalma durumunu hâlâ rahatlıkla sürdürüyor.
Av sezonu başlayınca bir grup insan çıkıyor ortaya, tepkilerini dile getiriyor sonra aradan geçen zaman bunların üzerine bir perde örtüyor. Bu vahşetin belli bir sezonu yok.
Gelin görün ki tepki gösteren insanlar bile kürk giyen insanları bilmeden el üzerinde tutmaya devam edebiliyorlar…
Öyle ki Beyonce, Jennifer Lopez, Kate Moss, Paris Hilton, Puff Diddy, Madonna, Naomi Campbell, Nicole Kidman, Usher ve Claudia Schiffer, Knowles Eve, Ja Rule, Mary J. Blige, Gisele Bündchen, Ashanti, Lil’ Kim, Celine Dion, Star Jones, Lara Flynn Boyle, Cindy Crawford, bizde de Tarkan ve Bülent Ersoy kürke olan düşkünlükleri bilinen ünlü insanlardan yalnızca birkaçı.