Fast Fashion; giyimin fast food'u olarak anılan ve maalesef dünyanın zehirli bir çöplüğe dönmesine, insanların köle gibi çalıştırılmasına neden olan bu akım nedeniyle hızla üretilip tüketilen kıyafetler, gezegenimize geri dönüşü olmayan zararlar veriyor.
Birkaç kez köşemde bahsettiğim gerçeği tekrar hatırlatmadan bu yazıya başlayamam. Milyar dolarlık dev moda sektörünün dünyamıza verdiği zararları anlatmakla bitiremeyiz. Dünyanın en gelişmiş sektörlerinden biri olan moda sektörü, aynı zamanda da ne yazık ki çevreyi en çok kirleten ikinci sektördür.
Fast Fashion; giyimin fast food’u olarak anılan ve maalesef dünyanın zehirli bir çöplüğe dönmesine, insanların köle gibi çalıştırılmasına neden olan bu akım nedeniyle hızla üretilip tüketilen kıyafetler, gezegenimize geri dönüşü olmayan zararlar veriyor. Yılda yaklaşık 100 milyar kıyafet üretiliyor ancak bu miktarın yüzde 85’i aynı yıl çöpe atılıyor. Hayır kurumlarına bağışlanan giysilerin yalnızca yüzde 10’unun ihtiyaç sahiplerine ulaştırılabildiği bilinirken Batı ülkelerinin kıyafet çöpü de çoğunlukla gelişmemiş ülkelere yığılıyor. Modanın doğaya verdiği zarar, aşırı miktarda üretilip çöp olan giysilerden ibaret de değil. Moda sektörü tek başına, tüm dünyadaki gaz emisyonlarının yüzde 10’undan sorumlu. Karbon ayak izi bakımından değerlendirdiğimizde ise bu sektörün, tüm dünyadaki uluslararası gemi ve uçak seyahatlerinden bile daha fazla karbon salınımına sebep olduğunu görüyoruz. Ayrıca küresel su kirliliğinin yüzde 20’si, tekstil üretimindeki atık sulardan kaynaklanıyor. Denizler ve nehirler de yine moda sektörünün pençesi altında. Her gün kullandığımız kıyafetlerin üretimi için, tahmin edemeyeceğimiz kadar su harcanıyor, o kadar ki moda dünyada en çok su harcayan ikinci sektör olarak karşımıza çıkıyor. Şaşırtıcı bir veri ile somutlaştırmak gerekirse; bir insanın 3,5 yıl boyunca içebileceği su miktarı ile tek bir pamuklu tişörtün üretiminde kullanılan su miktarı birbirine eşit! Güncel ve üzücü bir başka tehlikeyle de Özbekistan kıyılarında karşılaşıyoruz: Kıyılarında pamuk üretimi yapan tarlalar yüzünden Aral Denizi’nin, 50 yıl içinde tamamen kuruması bekleniyor. Modanın çevreye verdiği zararlar, üretim sırasında ortaya çıkan sorunlarla da bitmiyor. Özellikle polyester kumaşlarda bulunan mikrofiberler, kıyafetlerimizi çamaşır makinelerinde yıkadığımızda atık sulara karışıyor, atık su artıma tesislerinde çözülmeden denizlere ulaşıyor ve suların kirlenmesine, balıkların yok olmasına neden oluyor.
Peki bu denli yıkıcı etkisi olan moda sektörünün bu yıkıcılığına karşı ne gibi önlemler alınıyor? İnsanlığın son umudu, sürdürülebilirlik gibi gözüküyor. Sürdürülebilirlik, “daimi olma yeteneği” veya “insan ihtiyaçlarını ve isteklerini karşılayabilme potansiyelinin hem günümüzde hem de gelecek için korunduğu dengeli bir ortamda değişimin sağlanması” olarak tanımlanabilir. İnsanlığın ihtiyaç duyduğu bu umut, Birleşmiş Milletler kapsamında hukuki zemin kazanıyor. 2015 yılında pek çok devlet, dünyaya müşterek bir eylem planı duyurmuştu. “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” olarak adlandırılan bu eylem planı; Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin, 2030 sonuna kadar ulaşması beklenen hedefleri içeren evrensel bir eylem çağrısıdır. Bu çağrı; tüm dünyada iklim değişikliği ile mücadele etmek, bilinçli üretim ve tüketimi yaygınlaştırmak gibi 17 ana başlıktan oluşan sosyal, kültürel ve ekolojik meselelerin çözümüne odaklanıyor.
Bununla birlikte moda sektörü özelinde de sürdürülebilir moda kavramı her geçen gün daha da popüler hale geliyor. Sürdürülebilir moda; sosyal eşitliği ve çevreyi korumaya yönelik hareketleri destekleyen ve teşvik eden bir akımdır. Moda sektöründen ayrı düşünülemeyen tüketiciler, üreticiler ve tasarımcıların yanı sıra hayvanlar, bitkiler, dünya nüfusu ve gelecek nesillere de yönelmiş durumdadır. Sürdürülebilirliğin moda sektörüne yerleşmesi, dünyanın her yerindeki bireylerin, özel sektörün ve kamu erkinin sorumluluğu altındadır.
Bu noktada ikinci el giyim trendi, moda dünyası için yeni olan sürdürülebilirlik arayışının sonuçlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Raporlara göre, ABD’de ikinci el giyim pazarının önümüzdeki 10 yıl içinde şu ankinin üç katından fazla bir değere sahip olacağı tahmin ediliyor. İkinci el giyim pazarı iki ana kategoriden oluşuyor: bit pazarları ve online yeniden satış platformları.
İkinci el kıyafetler uzun zamandır vintage moda ürünleri olarak görülüyordu. Dahası, ikinci el dendiğinde akla yıpranmış ve kusurlu eşyalar geliyordu. Fakat son yıllarda bu algı, oldukça değişti. Özellikle genç tüketiciler arasında, ikinci el kıyafet satın almak ve satmak son derece popülerleşti. Artık birçok tüketici nezdinde ikinci el kıyafetler ile hiç giyilmemiş kıyafetler eş değerde. Tüketicinin bu artan talebi ile Amerika’da Tradesy ve Poshmark gibi günlük kıyafetlerin takasını kolaylaştıran yeni dijital platformlar ortaya çıkmış, moda ve e-ticaret yepyeni bir boyut kazanmış durumda. İkinci el piyasası, lüks markalar için de önemli bir piyasa haline geldi: The RealReal ve Vestiaire Collective gibi perakendeciler; Louis Vuitton, Chanel ve Hermès gibi lüks moda markalarının ürünlerinin satışı için dijital bir pazar sağlamakta.
İkinci el piyasasının değeri, 2019 yılı içerisinde 2 milyar doları aştı. COVID-19’un yarattığı ekonomik krizle birlikte de tüketiciler için daha uygun fiyatlı ve sürdürülebilir bir alternatif olarak pazardaki yerini sabitleyip sağlamlaştırdı.
Bu olumlu etkilerinin yanında ikinci el pazarı, ucuz kıyafetlere erişimi kolaylaştırarak aşırı tüketime teşvik ettiği eleştirilerine de maruz kalıyor. Eleştiriler; ikinci el pazarının, tüketicilerin normalde ekonomik olarak karşılayamayacakları ürünlere erişmeleri için yaratılmış bir ortam olduğu yönünde. Yani bu akımı alternatif bir tüketim modeli veya yeni giysi üretimine bağımlılığı azaltmanın bir yolu olarak görmeyen bir kesim mevcut. Bir diğer eleştiri ise sürdürülebilirlik kavramının, Batı ülkeleri tarafından fırsata dönüştürülebileceği ihtimaline odaklanıyor. Bu eleştirinin taraftarlarına bir örnek olarak Afrika ülkeleri gösterilebilir: Yakın zamanda; uluslararası ikinci el kıyafet alımını yasaklayan bir kanun tasarısı oluşturmak, ortak bir strateji benimsemek adına bir araya geldiler. Sadece Afrika ülkeleri değil birçok başka ülkede, zengin batı ülkelerinin “çöp” olarak nitelendirip kendilerine gönderdikleri ikinci el kıyafetler sebebiyle yerli üretim tamamen durmuş durumda. Üstelik kültürel olarak kendilerine uygun olmayan bu kıyafetlerle ne yapacağını bilemeyen yerli halk hem maddi hem de manevi açıdan zarar gördüğünü iddia ediyor.
Tüm bu gelişmelerin ve eleştirilerin sürdürülebilir bir dünya için ne gibi yenilikler getireceğini hep birlikte izleyeceğiz.