10 years challenge akımı başlamış.
Facebook'ta çıkmış akım, sonra twitter, instagram’da bütün insanlar on yıl öncesi fotoğrafı ile şimdiki halini paylaşmışlar.
Maşallah, ülkemiz gibi kocaman sorunlarla boğuşan bir ülkede yaşarken, kişisel sorunlarımız almış başını giderken, şiddet almış başını giderken, ekonomi bizi boğarken, bizler çare ararken, çoğu zaman bulamazken, herkes on yıl içinde daha da güzelleşmiş, daha da fit olmuş.
Yalandan kim ölmüş.
İnsan en çok yalanı kendine söylermiş, on yıl ciddi bir geçmiştir.
Cildin eskisi gibi asla değildir, kaz ayakların, dudak çizgilerin fazlalaşmıştır, belin en aşağı on cm daha kalınlaşmış ve kalçaların en az bir beden, iki beden yağlanmış ve memelerinle beraber eş zamanlı aşağıya doğru inmiştir.
Aslında hal böyleyken.
Hiç ummadığınız insanlar, bu akımın peşinden sürüklenip gitmişler.
Bir taraftan da Amerikan gizli servisi data topluyor, rivayetleri var.
Neyse.
Ata Demirel bu akımla dalga geçerek Frida Kahlo olmuş. Öncesi Frida fotoğrafı, sonrası kendini Frida makyajı, saçı, arası olmayan tek kaşları, takıları ile paylaşmış.
Çok hoşuma gitti.
Kimdi bu Frida, bu Mahsun Kırmızıgül kaşlı kadın kimdi? Yıllar önce, merak edip açıp bakmıştım.
Meksikalı Frida, 1907/1954 arasında 47 yıl yaşamıştı.
Ve çok ünlü Meksika ressamı Diago Rivera’nın eşiydi. Frida da ressamdı. Şiddet ve acının bedensel bütünlüğünü taşıyan tabloları vardı...
Çok ilginç resimleri bağımlı olduğu yatakta, tavana asılı aynaya bakarak yapıyordu.
Bir kadın olarak Frida Kahlo, bedeninin yol açtığı acıları ve o bedende hissettiklerini dile getiriyordu aslında. Belki de böyle ifade ederek, kurtulmanın başlangıcını yaşamıştı.
Ressam Frida Kahlo, tablolarında acı ve yaratıcılığı tuhaf biçimde birleştirerek, çift taraflı bir kontrat, bir anlaşma yapmış gibiydi.
Kendine ne soruluyor bilemem ama.
Diyor ki; ne kadar çok kan var, ne kadar çok kan, diye insanlar şaşırıyor, onların tablolarımı gördüklerinde bir tiksinti ifadesiyle sırtlarını dönenleri, laflarını yutanları, yada tersine o lafları, bir balgam, bir silah, bir kurtuluş gibi fırlatanları görür gibiyim.
Frida Kahlo, tek kaşlı kadın, çok ilginç bir kadın, nedendir tam anlayamadım ama, kan, şiddet ve acıyla yüreğinin resmini çizmiş besbelli.
Funda'nın aklındakiler…
... Hemen her televizyon kanalında, lezzet yolculuğu, damak tadında, bilmem ne tadında adı altında, yemek programları var.
Sunucu orada bir köye ya da bir kasabaya misafir gidiyor, oranın gariban kadınları, gariban Nesibe anaları, yan yana diziliyorlar, elleri göbek hizasında birleşiyor, başlarında örtüleri, üzerinde kendi ördükleri yelekleri, yıllardır çalışan yorgun elleri ile, katmerler yapıyor, çeşit çeşit börekler yapıyor, et yemekleri yapıyor, tatlı yapıyorlar.
Sonra sunucu bütün bu tepsi tepsi dizilmiş masanın başına oturuyor, ağzını şapırdata şapırtada yiyorlar.
Güya! oraya özgü yemekleri tanıtıyorlar.
Birçoğu da, güya çok rahatız ama çok arsız tadındalar.
Kıyamam bu Anadolu’nun misafirperver insanlarına.
Zavallı bu insanlar, zavallı masum insanlar, nasıl misafirperver, nasıl hesapsız kitapsız, ağırlıyorlar anlatamam.
Bence, siz televizyon çakalları, bu gariban insanların kışa hazırlık yaptığı yiyeceklerinin yakasından düşün.
... Burak Özçivit, 1 milyon dolar karşılığında, kadınlarla yemek yemek üzere Katar'a gidiyor.
80 çok zengin kadın, oranın ünlü bir otelinde bir araya geliyor ve Burak Özçivit ile yemek yiyorlar, fotoğraf çektiriyorlar.
Yemeğin görüntüleri var, kadınlar oyuncumuzu görünce kurbağa gibi ses çıkarıyorlar, çığlıklar falan.
Belli ki Burak Özçivit'e çok hayranlar.
Bu 1 milyon dolar nasıl çıktı, kadınlar kişi başı kaç lira ödedi, otelin ne menfaati var, ben pek anlayamadım.
Benim çok tuhafıma gitti, adamın parası çok, karı koca çok para kazanan insanlar, bu nasıl bir davet, bir yere oturtamadım.
Manasız bir yemek bu, dedim.
Aklıma şu geldi.
Mesela, eşi Fahriye (mesela hamile değil) Kuveytli, aynı yerde, aynı şartlarda, 80 zengin iş adamı ile yemek yese, ne düşünürdük?
Kadınların arsız çığlıkları kulağımda, öylece düşüne düşüne, para nasıl doyulmaz bir şeysin sen, diyorum.