Gerçekten yetti artık. Neredeyse bir yıla yakın bir süredir hayatı bize zindan eden ve tamamen çaresiz bırakan, tüm zevklerimizin yanı sıra hayat şartlarımızı dayanılmaz zorlu bir ortama hapseden Kovid-19 denen ithal salgının altında inim inim inliyoruz ve adeta nefes alamaz durumdayız.
Başlığı böyle attım. Ama attığım bu başlık, 65 yaş üstündekiler için artık son zamanlarda sürekli dile getirdiğimiz sitemlerden en öne çıkanı.
Gerçekten yetti artık. Neredeyse bir yıla yakın bir süredir hayatı bize zindan eden ve tamamen çaresiz bırakan, tüm zevklerimizin yanı sıra hayat şartlarımızı dayanılmaz zorlu bir ortama hapseden Kovid-19 denen ithal salgının altında inim inim inliyoruz ve adeta nefes alamaz durumdayız. Aylar süren, öylesine bir pandemi dönemi yaşıyoruz ki, neresinden bakarsanız bakın kendinizi mahkum edilmiş olarak hissetmemeniz mümkün değil.
Aslında yaşadığımız neredeyse bir yılını devirmek üzere olan bu salgın döneminde önceki, özellikle yeni yıla girerken kabusumuz olan ekonomik değerler getiri ve giderleriyle ilgili yaşadıklarımızı neredeyse tümüyle unutmuş durumdayız. Onlar varken çok daha iyi gibiydik. “Ayağımızı yorganımıza göre uzatabilme” çabamızla var olan yaşama tutunabilmek için nefes tüketebiliyorduk.
O dönemlerde şu günkü kısıtlanan yaşam şartlarında kendilerini zorda gören bir grup olarak biz 65 yaş üstündekiler hiçbir zaman kendimizi böylesine bir kenara itilmiş olarak hissetmedik. O dönemlerin var olan sıkıntılarına direnebilmek ortak mücadelemizdi. Şimdi hiç de öyle değil. Salgın sonrası başlatılan pandemi uygulamalarına paralel olarak alınan korunma önlemlerine karar verilirken, ilk akla gelenler biz 65 yaş üstündekileriz. Önlemlerden ilk akla geleni olan sokağa çıkma kısıtlamalarında, toplu alanlardaki yaşam ve önlemlerinde ilk denetime tabi tutulanlar hep 65 yaş üstündekiler olarak bizler olduk.
Çin’de başlayıp tüm dünyaya yayılan, kısa sürede bizim de üzerimize çöreklenen olumsuzlukların altında kalanlar olarak kendimizi hissetmeye başladık. Böylesine bir durumda olan ve kendisini ötekileşmiş olarak hissedenlerin bundan başka hangi duyguyla boğuşabileceğini bekleyebilirsiniz ki? Bu sanal yıkıntının altından kalkabilmeleri, kurtulabilmeleri için hangi umutlara sarılmalılar? Yılların, sırtlarına yüklediği sorunların ağırlığını taşıdıkları vücutların biraz olsun dinlendirebilmeleri, vücut dirençlerini güçlü tutabilmeleri için ihtiyaçları olan temiz hava, güneş, rüzgar, deniz, yeşil alan ve ormanlık alanlardan beklentilerini nasıl karşılayacaklar?
Haftanın belirlenen beş gününde, saat 10.00 ile 13.00 arasındaki süreçte bu eksiklerini nasıl giderebilecekler? Askeri disiplin gibi, günün aynı saatlerinde tüm vücutların beslenebilmesi ve dinlenebilmesi, spor yapabilmesi ve en önemlisi eklem ve kaslarının çalışmasını ayarlayabilmeleri biyolojik-fiziksel verilere göre pek de mümkün değil. 65 yaş üstüne uygulanan günlük kısıtlama planlamasının ne derece doğru bir karar olduğu konusunda, Aile Sağlığı ve Geriatri Uzmanları ve Fizik tedavi Uzmanları’nın 65 yaş üstündekilerin fiziki durumları, yaşam biçimleri ve sağlıklı yaşam şartlarından nasıl yararlanmaları gerektiği konusundaki bilgilerine başvurulmuş mudur veya ne kadarıyla başvurulmuştur?
Şimdi aslolan önce sağlıktır. Ama asla unutulmaması gereken; sağlık için beslenme ve öncelikle yaşam şartlarının en azından asgari düzeyde olabilmesidir.
Bugün yazdığım daha doğrusu anlatmaya çalıştığım, sadece 65 yaş üstündekilerin yaşadıkları değil, toplum sosyal yaşamının ağırlıklı olarak merkezinde yer alan, her konuda yaşamın en ağır yükünü sırtlarında taşıyanlara yapılan eksikliklere veya yanlış değerlendirmelere, 65 yaş üstü birisi olarak sitemimi dile getirmekti.
2020 gitti ama, ardında bizler için hatırlamak istemediğimiz o kadar çok soru işaretli ucu açık sorun bıraktı ki!
Bunları yaşadığımı düşündükçe 65 yaş üstü biri olarak 2021’den beklentilerim konusunda iyice umutsuzum! “Yeni yıl geldiyse bana ne!”
Bu gidiş iyi değil. Biz 65 yaş üstündekiler, hastalığımızı unuttuk ne durumda olduğumuzu bilemiyoruz. Korkudan doktora gidemiyor, tahlil yaptıramıyoruz, genel durumuzu kontrol ettiremiyoruz. İlaç yazdırmak için Aile Sağlık doktoruna bile gitmeye korkuyoruz. Eve tıkılı kalmaktan ölümü bekler gibiyiz.
Yetti artık, kendimizi dert etmekten usandık, öleceksek ölelim!