KIBRIS SAVAŞI'NDAN BERİ İLK KEZ

Alican DEĞER 09 Ağu 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
En son ne zaman bu derece kenetlenmiştik? Büyük bir ihtimalle Kıbrıs Savaşı sırasında. Yani 1974'de.

En son ne zaman bu derece kenetlenmiştik? Büyük bir ihtimalle Kıbrıs Savaşı sırasında. Yani 1974’de. Sonrasında düşünüyorum, Bulamıyorum. Büyük Deprem? Belki. Ama aynı değil. Biri doğal felaket, şimdi bahsettimiz toplumsal-siyasal bir olgu. Gerçekten bu darbe teşebbüsü bu işe yaradı. Bir ay öncesi, muhalefet Beştepe’ye gidecek, sonra hep birlikte Yenikapı’da milyonlarca kişiye hitap edecekler deselerdi, kim inanırdı. Hiç unutmadığım bir söz var. “Kardeşinle ne kadar anlaşamazsan da başkasının gelip dövmesine izin vermezsin” İşte tam bunu yaşadık. Kardeşler kenetlendi. Kardeşliklerinin farkına vardı.

Bunun için kinayeli bir şekilde belki de FETÖ’ye teşekkür etmek lazım. Bize kardeşliğimizi hatırlattığı için, birbirimizle kavgamızın başkalarına yaradığını gösterdiği için, demokrasiye sarılmamızı sağladığı için. Bunlar iç savaş çıkartmak istediler, bizi bize kırdırmak, kan akıtmak istediler.. Beceremediler. Beceremeyeceklerini gördüler. Bundan sonra onlar düşünsün.

Yılanın bile beli kırılır

Bu inanılmaz bir kıvraklık yeteneği. Alışık olmayan anlayamaz. Atalay Demirci adındaki kötü komedyen FETÖ’cü oylarıyla birinci olmuş. Başta kötü mizahın da alıcısı varmış diye düşünmüştüm. Ama militanlar desteklemiş meğer. Bu durumdan FETÖ’nün davranış kalıbını öğrenebiliriz. Süratle haberleşiyorlar ve eğer kendilerinden ise sınırsız destekliyorlar. Bir yarışma programında bunu yapan, ülkeyi ele geçirmek için neler yapmaz? Nitekim yaptı da.

Bunların diğer bir davranış kalıbı da değilmiş gibi yapmak. Atalay Demirci’nin el altından gizli gizli yazışırken, demokrasi nöbetlerinde yaygarayı koparması gibi. Kalabalığa karışıveriyorlar. Diğer bir örneğimiz ise, ünlü bir iş adamı. Gazetelere tam sayfa ilanlar vererek Yenikapı kucaklaşmasını desteklemiş. Sonra, FETÖ örgüt üyeliği iddiası ile alınmış. Meğer beyimizin kuyruk acısı varmış. Süratle değilmiş gibi yapmaya çalışmış. Ama yememiş. Şimdi herkes demokrasi yanlısı görünüyor. Azılı militan olup da yurtdışına kaçan bile demokrasi havarisi. Ama yaldızını biraz kazıyınca altından bildiğiniz resim çıkıyor. O yüzden çok dikkatli bir restorasyon çalışması gerekiyor.

Üç kağıtçı tezgahı

Öncelikle küçük bir tezgah kurarlar. Ama çevre kalabalıktır. Kalabalığın yarısı da kendi adamlarıdır. Üç kağıtçı yüksek sesle bağırır. Çağrı yapar. Çevresindekiler de ona uyar. Dışarıdan bakan gerçekten birilerinin para kazandığını zanneder. Aslında kazanan daima çeteden olanlardır.Üç kağıtçı üç kart gösterir. Adını da oradan alır zaten. Biri resimli, diğerleri boş. Daha en başta el çabukluğu ile kartların sırasını değiştirir. El gözden daima hızlıdır. Ondan sora resimli olduğunu zannettiğiniz kartı istediğiniz kadar gözünüzle takip edin. Daima yanlış kartı takip ediyor olursunuz. Ve tabii para kaybedersiniz. O sırada yanınızda, sağınızda, solunuzda birileri kapa kazanır. Zannedersiniz ki siz takip edemiyorsunuz. Sizi sürekli gaza getirirler. Taa ki tüm paranı kaybedene kadar.

Üç kağıt numarası nasıl himmet toplandığını anlatan savcılık ifadelerini okuyunca aklıma geldi. Çok benzer bir yöntem kullanıyorlarmış. Toplantı sırasında kalabalıktan birileri bağırıyormuş: “1 milyon” diğeri karşılık veriyormuş: “2 Milyon” bizim zavallı kurban ise gaza gelip yüksek bağışlar yapıyormuş. Çek ve senet verirlermiş. Ama günü geldiğinde ise acımadan tahsil ederlermiş. Biz iş adamlarımız dünyayı parmağında döndürür. Nasıl böyle bir ketenpereye düşerler inanamıyorum.