KAÇ PARALIK KÜLTÜRÜN VAR?

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
Devir büyük veri devri. Artık hayatımıza ait alışkanlıklarımız tüketim tercihlerimizde karşımıza seçenek olarak konuluyor.

Devir büyük veri devri. Artık hayatımıza ait alışkanlıklarımız tüketim tercihlerimizde karşımıza seçenek olarak konuluyor. Gezmeyi seviyorsak gezmeye yönelik teklifler, teknolojik cihazlara ilgimiz varsa o alandaki yeni gelişmeler dibimizde bitiyor. İş kültüre gelince, kültürel tüketimimize gelince nedense ortada değil büyük veri, ufacık bir bilgi kırıntısı bile kalmıyor. Her alandaki çalışmaları, veriler aracılığı ile yapan yöneticiler, iş kültüre gelince verilerden yararlanmayı aklına bile getirmiyorlar. 

Kültür endüstrisi son zamanlarda üzerinde çokça konuşulan başlıklardan birisi. En azından geçmiş zamanlara göre daha fazla konuşuluyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konudaki eksiklikleri en üst perdeden dile getiriyor. 

Basılan kitap sayısı, tiyatroların seyirci sayısı, sinemaların gişe gelirleri ve konserlerin ürettiği katma değeri ilk akla gelenler arasında sayabiliriz. Kabul etmek gerekiyor ki Türkiye’de kültür henüz bir endüstri haline gelmedi. Daha çok eski usul tezgahlarda işlenen bir dokuma ürünü gibi. Evet dükkanın camı çerçevesi değişiyor ama üretim araçları konusunda çok değişiklik yok. Halkımız izlemiyor efendim, sanatımı anlamıyorlar diyen çokça sanatçı görebilirsiniz. İçlerinden bazılarını tanıyorum. Ya da basın-yayın camiasındaki tanıdıkları vasıtasıyla kendi tanıtımlarını yapmaya çalışan gayretli sanatçıları da biliyor olabilirsiniz. Kitabı çıktığında ucuz polemiklere meze olan ileri yaşlı edebiyat profesyonellerine lafı getirmek değil niyetim. Ya da televizyon ekranlarında varlık göstererek tiyatrosuna izleyici çekmeye çalışanlara değinmek de istemiyorum. 

Sanat işletmeciliği hala sponsorluklar ve amatör düzen üzerinden ilerliyor. Kamu kurumlarının yanlış yönetilen bütçeleri ya da Batı’dan getirdikleri kötü kopyaları sanat pazarında tükettirmeye çalışan kurnaz sanat kabzımalları iyi ya da kötü niyetle sanat dünyamızın nasıl manipüle edildiğini gösteriyor.  

Öncelikli olarak sanatımızın, kültürümüzün bir yol haritasına, uzun soluklu bir güzergaha ihtiyacı var. Toplumu sanatla buluşturmak sadece sübvansiyonlarla olmaz, olamaz. 

Kültürümüzün endüstriyelleşmesi sanki suni bir havaya bürünmeyi işaret ediyor gibi algılanıyor. Onun için sanatçılar sadece romantik saiklerle ürün ortaya koyan kişiler olarak kabul ediliyor. Sanattan para kazanmak veya sanatı profesyonel bir düzlemde ele almak orijinal düşünceyi öldürecekmiş gibi algılanıyor. Kesinlikle yanlış düşünceler. Kültürel ürün tasarımının yapılamadığı noktalarda değerlerimizi geniş kitlelerle buluşturmak neredeyse imkansız. 

Başta belediyeler olmak üzere birçok kurum kültürel faaliyet yapıyor ve en çok şikayet edilen konu salonların dolmaması. Çoğu ücretsiz olan bu etkinlikler neden talep görmüyor? Halkımız kültürü sevmiyor mu yoksa kültür yöneticileri planlama konusunda mı bazı problemler yaşıyorlar?

Uzun ve detaylı bir konu ama gürültülü günlerde bu tarz konuların arada kaynamaması gerekiyor. Dünün kültürel talepleri ve bugünküler arasında ciddi farklar var. Kültürel işgal, sokaklarımızı bize yabancılaştırıyor. Günün sonunda karşımıza çıkanlar bize şöyle soruyor: Kaç paralık kültürün var? Bilançonun pek parlak olmadığını görebiliyoruz ve yarınların kültürünü üretirken kaynaklarımızı verimli kullanmaya mecburuz.