DARBE KOLAY İŞ DEĞİL.

Alican DEĞER 10 Ağu 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Öncelikle uygun ortamı hazırlayacaksın. Nasıl olacak?

Öncelikle uygun ortamı hazırlayacaksın. Nasıl olacak?

- Kitlesel katliamlar olacak. Yüzlerce kişi canlı bombalarla öldürülecek.

- Şiddetli bir terör hareketi olacak. Bir grup silahlı başkaldırmaya girişecek. Bu terör hareketinin bastırılması kasıtlı olarak engellenecek.

- Sınırında savaş olacak. Milyonlarca kişi sana sığınacak.

- Ekonomi sıkıntıda olacak.

- Ülke ikiye hatta üçe, dörde bölünmeye çalışılacak.

- Ülkenin çevresindeki dostlarıyla kavga etmesi sağlanacak.

- Yolsuzluk iddiaları gündeme gelecek.

- Toplumun sevdiği, önemli kişilere suikastlar yapılacak.

- Faili meçhuller artacak.

- Dini, mezhebi tartışmalar kızıştırılacak, çatışmaya dönmesi sağlanacak.

- Çevreci hareketler, en fazla yaralayacak biçimde bastırılacak. Ajite olmaları sağlanacak.

- Batı ülkelerinden birbiri ardına eleştiriler gelecek.

- Olası darbe durumunda, destek vermesi umulan toplumsal taban iyi belirlenecek.

- Darbeyi yapacak kişiler “İnanmış” olacak. Gerektiğinde kendi halkına silah çekecek kadar gözü dönecek.

- Komuta kademesi içeriden vurulacak.

Olacak da olacak. Aslında baktığınızda bunların hepsi yapıldı veya yapılmaya çalışıldı dimi? Evet, aynen yapılmaya çalışıldı. Ama hesap edilemeyen birşey vardı. En temelinde, terör hareketleri halkı yıldıramadı. DAEŞ veya PKK’nın canlı bombaları vatandaş üzerinde birleştirici etki yaptı. PKK ne kadar katliam yapsa da bir Türk- Kürt çatışması yaşattırılamadı. Keza Alevi-Sünni kavgası yaratılamadığı gibi.

Sonra kendilerini destekleyeceğini umdukları toplumsal taban, (Muhalifler Vs.) tam tersi yönde hareket etti. İnsanlar zor durumlarda ekonomiye destek verdi. Darbe girişimi bir avuç azınlığın ortada kalmasıyla sonuçlandı. Yaşananlar, hiç birşeyin zannettikleri gibi olmadığını ortaya koydu. Sonuçta yine en istemedikleri şey oldu. Halk tekrar bütünleşti.

Türkiye’ye Mısır muamelesi yapamazsınız

“Demokrasi” diye uyuyan, “Demokrasi” diye uyanan batı ülkeleri neden böylesi ikircikli bir tutum aldı dersiniz? Gelin birlikte düşünelim. Son darbede, yani 12 Eylül 1980’de neler olduğunu kabaca hatırlayalım. Öncelikle seçimle gelen bir hükümetin yapamayacağı şeyler yapıldı. Mesela, Haşhaş ekimi yasaklandı. Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünün yolu açıldı, Ege’de askeri uçuşlarda Yunanistan’ı kayıran hükümlere izin verildi. Türkiye’nin gerek sağdan, gerekse soldan “Bağımsızlık” yanlısı bir çok fidanı “kırıldı.”

Peki, FETÖ’cü darbe gerçekleşebilseydi neler olabilirdi? Yani Batı neler olsun isterdi? Acaba neden böylesine ‘üskün böcek’e döndüler, sevinmeleri lazımken. Öncelikle Mısır önümüzde iyi bir örnek. Pratikte nasıl davranacaklarını biliyoruz. Peki uzun vadeli çıkarları neler acaba? Mesela, “Serbest dolaşım vermezseniz, biz de geri kabul anlaşmasını uygulamayız” lafını duymaktan mı kurtulacaklardı acaba? Askeri bir rejim denklik istemeden sınırları demir bir yumrukla tutacak, Suriye’liler Türkiye’de mi kalacak diye umdular?

Mesela, “Türk ordusu Suriye’ye girsin, bir sürü şehit versin, onlar ellerini bulaştırmadan bu işten kurtulsunlar mı?” diye düşündüler. Mesela, 50 yıl önce verdikleri sözü yerine getirmemek için yani Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne kabul etmemek için Askeri bir diktayı mı tercih ettiler acaba? Suriyenin kuzeyinde PKK yanlısı bir Kürdistan’a mı müsaade edileceğini zannettiler? Türkiye’de bir iç savaş çıkarsa, kendilerinin kurtarıcı olacağını mı umdular mesela? Eğer böyle bir düşünceleri yoksa, ne diye bu kadar ikircikli duruyorlar. Bizimle birlikte demokrasi nöbeti tutmaları gerek miyor mu? Dertleri ne acaba?

Kendini kurtaramayan, İslam’ı nasıl “Kurtaracak?”

Zor bir yazı olacak. Hem de benim gibi bilgi eksikliğiniz varsa. O yüzden öze girmeden, yanlış yapmamaya çalışarak biraz çerçeveyi tarif etmek istiyorum. Takipçileri Fetullah Gülen’in “Mehdi” olduğuna inanıyorlarmış. İslam’da hayli yer etmiş bir inanç. Ahir zamanda (Kıyametten önceki son dönem) geleceğine inanılan Mehdi, “ İslam'ın dünya hâkimiyetini gerçekleştireceğine inanılan kişi. Hidayete erdirilen ya da hidayete vesile olan" anlamlarına geliyor. Ek olarak,  "Kendisine rehberlik edilen", Allah tarafından yol gösterilen, hususi ve şahsi bir tarzda Allah'ın hidayetine nail olan kişi manasında kullanılıyor.

Sünni İslam’da inanılıyor. Şii’likte de 12’inci İmam Mehdi’ye atfen kullanılıyor.   Okuduğum yorumlardan birine göre Mehdi’nin, kendisinin Mehdi olduğunu bilmeyeceği, çevresindekilerin bunu fark edeceği şeklinde. Bu doğrultuda hiç bir zaman “Ben Mehdi’yim” demeyecek. Ama anlaşılacak. İslam teolojisinin geniş yelpazesi içinde yer bulan bir inanç. Hadi diyelim, FETÖ’cüler Fetullah Gülen’in “Mehdi” olduğuna inanıyorlar. “Beklenen kurtarıcı” diye düşünüyorlar. Acaba bir devleti gizli saklı ele geçirmeye çalışmak, bu amaçla herkesi kandırmak, “İnanan” halkın üzerine onun parasıyla alınmış silahlarla ölüm kusmak, İslam toprağından kaçarak Hristiyan bir ülkeye sığınmak, neredeyse tüm yaptıklarının o ülkenin çıkarlarıyla örtüşmesi Mehdi’lik ile uyuyor mu?

Bunlara da mı anlamlar yüklüyorlar acaba? Belli ki yüklüyorlar. Bunu evlatlıktan red edilen FETÖ’cü basketbolcu Enes Kanter’in açıklamalarında da görmek mümkün: “Hocaefendi yolunda anam, babam, kardeşlerim, tüm sülalem feda olsun. Bu dava uğrunda bir değil saçlarım adedince başım olsa yine veririm feda olsun. Rabbim benim ömrümden alsın her saniyesini yiğit hocama versin. Hizmet yolunda cennetim feda olsun, cehennemlere güler geçerim. Canım hocamın sevgisi ana, baba, kardeş bütün sevgilerin üzerindedir.” Bu açıklama, şu anda Türkiye’nin ne ile mücadele ettiğinin kanıtı. Ve işin ciddiyetini ortaya koyuyor. Aslında da yaşadıklarımızı açıklayan bir yönü var. Bu adamlar, böylesi bir bağlılıkla, kendi halkını bombalayabiliyor, katil olabiliyor, on yıllarca kendileri değilmiş gibi yaşayabiliyor. Bu düşüncelerle, kendilerini bile inkar ederek gerektiğinde FETÖ’cülere küfür edebiliyorlar.  Bunları gördükçe “Gerçekten ülke ipten dönmüş” diyorum.