​BRICS JOHANNESBURG ZİRVESİNİN ARDINDAN BİR DEĞERLENDİRME

Prof. Dr. Vişne KORKMAZ
Tüm Yazıları
15. BRICS Zirvesi geçtiğimiz günlerde Güney Afrika Cumhuriyeti'nin başkentinde gerçekleşti ve yorumcular tarafından kendi tarihindeki en önemli zirvelerden biri olarak anıldı.

15. BRICS Zirvesi geçtiğimiz günlerde Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkentinde gerçekleşti ve yorumcular tarafından kendi tarihindeki en önemli zirvelerden biri olarak anıldı. Bir anlamda kendi büyük genişlemesini gerçekleştirip 6 yeni ülkeyi (Mısır, İran, Suudi Arabistan, BAE, Etiyopya, Arjantin) üyelik için davet ettiğinden Johannesburg 23 Zirvesi önemli olarak nitelendirmeyi hakkediyor. Öte yandan Zirvenin önemi ve uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmesinin nedeni genişleme kararının ötesinde, bu kararın da içinde olduğu bir dizi mesajı uluslararası topluma doğru zamanda vermesinden kaynaklanıyor. 

Geçiş dönemi ve kriz beklentileri

Uluslararası toplumun bir tür stres testinden geçtiği, adeta kalbini, damarlarını, ritmini, soluğunu kontrol ettirdiği bir dönemdeyiz. Ukrayna Savaşı bu kriz döneminin kilit noktası oldu ama içinden geçtiğimiz krizli geçiş dönemi Ukrayna Savaşı ve bu savaşın nasıl biteceği sorusundan ibaret değil. Batılılar, arada bir, özellikle de Ukrayna karşı saldırısının yeterince başarılı bulunmadığı ve ABD’nin seçim sathı mailine girdiği bu günlerde acaba Ukrayna Savaşı için kolay bir çözüm bulunabilir mi diye nabız yokluyorlar. Şuradan birazcık versek, buradan biraz Ukrayna’yı küçültsek, küçültüp NATO’ya alsak sözlerini bir gün bir Avrupalı komutan, bir diğer gün bir NATO yetkilisi ağızından kaçırıyor. Daha sofistike makaleler barış arayışının neden revizyonist bir gücü yatıştırmak ile aynı sayılamayacağını bize söylüyor. Yanlış anlaşılmasın bu arayışları ve nabız yoklamaları eleştirmiyorum. Ama bence Ukrayna Savaşı nasıl biterse bitsin geçiş dönemi içinde özelde Rusya, genelde Batı’nın rakipleri için bir sonuç üretmek dışında bir etki yaratmayacak, yani geçiş dönemini filan sonlandırmayacak. 

Ukrayna Savaşının değişen Batı-Rusya ilişkilerini yeniden eski raya oturtması için taraflardan birinin kazanacağı bir sonucun beklenmesi gerekir oysa bu neredeyse imkansız. Rusya, bir şeyler kaybedip, başa bir şeyler kazanabilir ama Moskova’nın tamamen kaybetmeyi kabul etmesi ve geçiş döneminde büyük güç olma mücadelesi vermemeyi bir karar olarak benimsemesi için Ukrayna Savaşı yeterli bir savaş değil. Üstelik, biliyoruz Rusya hala bu savaşı uzun süre sürdürebilecek kapasiteye sahip. Öte taraftan Rusya-Batı arasında çıkabilecek konvansiyonel bir savaşın, ya da sınırlı nükleer çatışmanın konvansiyonel savaşa evrilmesi senaryosunda Rusya’nın Batı’yı yenmesinin mümkün olmadığı biliniyor. Durum böyleyken, başta Ukrayna Savaşı caydırılmamışken ve böylece uluslararası toplum sistemsel değişiklik yapmak isteyen ve bu değişikliklerin getireceği risk ve fırsatları yönetmek isteyen irili ufaklı devletlerin peşinden geçiş döneminin gri dumanı içinde kalmışken, gelecek on yılları bir kriz beklentisi sarıyor. Geçiş dönemlerinde ortaya çıkan krizlerin çok boyutlu olduğunu biliyoruz. Ama ekonomik kriz, yaşanabilecek diğer krizlerin boyutlarını artırdığından en korkutucu beklenti haline geliyor. Geçiş döneminin bir özelliği, sistemde revizyonist aktörlerin varlığı. ABD’nin rakiplerinden farklı olarak alan üzerinden revizyonizme gitmek yerine, rakipleri sınırlayacak şekilde oyunun kurallarını değiştirmeye /dönüştürmeye yöneldiğini, seçici bir revizyonizm yaptığını görüyoruz. Ayrıca, üstü örtülü bir revizyonizm denemesi ABD’nin yaptığı. Siyasi demokratik prensiplerle iktisadi serbestliği birbirinden ayırdığını insanlar fark etse bile bu tür bir seçici- kendini yaptırım, örtük ve açık ambargolarla belli ediyor- korumacılığa karşı tam ne yapacaklarını bilmiyorlar. İşte bu ortamda ABD seçici revizyonizminin pazarlık/müzakere masası olarak görülen G7 gibi küresel platformlar güven kaybediyor. BRICS, bu noktada küresel sisteme ve uluslararası topluma bir alternatif olabileceği mesajını iletti.

Alternatif küresel yönetişim mi?

Bu mesaj BRICS adına yeni bir mesaj değil. BRICS, ilk adlandırıldığında yani daha BRICS iken, hızla büyüyen ekonomilerin belirli ortak özellikleri düşünülerek ortaya çıkmış bir kümelenmeydi. Bu kümelenmenin isim babasının İngiliz bir iktisatçı olduğu ve bugün hayalimdeki BRICS bu değildi mealinde sözler ettiği hatırlanırsa hızla büyüme ve sermaye birikimi noktasında objektif kriterler açısından göze çarpan ülkeler olduklarını söyleyelim. Büyüme bu ülkelerin tek ortak özellikleri değildi. Teknoloji, insan kaynağı, kritik altyapı ve kritik kaynak ve teknolojiler konusunda çok güçlü bir kümelenme vardı karşımızda. Bu grup, ayrıca büyük ve jeopolitik olarak dönüştürücü altyapı projelerine yatırım yapıp, bu tür projeler için kaynak yaratıp yeni karşılıklı bağımlılıklar inşa etmek konusunda da çok hevesliydi. Farklı, kuşak, yol, merkez projelerinin isimlerinin ve planlarının havalarda uçtuğu ülkelerden bahsediyoruz nihayetinde. Kısaca başından itibaren küreselci bir bakış açısı vardı BRICS’in ve Batı dışı güçlü kaynak üreticilerinden oldukları için küresel sistemde ben de varım deyip, kazanç elde etmek isteyenler için cazip bir alternatif ya da pareler iş birliği ağı sunuyordu. Bu alternatifin cezbelemek istediği kalabalık için bazı açılardan korku ve endişe yaratması mümkündü: 

Yatırım, teknoloji ve altyapı kaynaklığı bedava değildi. Bu noktada Yeni Gelişim Bankası’nın ve bazı rezervlerin oluşturulması yatırımın sürdürülebilirliği konusunda yüreklere su serpiyordu ama borçlanma meselesi ne olacaktı? Bu hususta Rusya ve Çin’in kötü sicilleri olduğu da biliniyor. Rusya giderek anti-emperyalizm söylemine kayarak borçlanma üzerinden Moskova’nın açtığı cepheleri görünmez kılmaya çalıştı ama bu yeterli değil. Dolayısıyla BRICS’ın daha güçlü güvenceler vermesi arzu ediliyordu. Nitekim 15. Zirvede BRICS borçlanma konusuna hassasiyetle yaklaştığının altını çizdi. Yerel paraların ticarette kullanılması ve borçlanma arasında kavramsal bir bağın olduğu biliniyor. Bu yüzden BRICS’in bu yolda çalışmalarına devam edeceği belirtildi ama esnek, bağlayıcı olmayan bir yönetişim biçiminde var olunacağı belirtilerek kaynak zengini yeni olası üyelerin endişeleri de giderilmeye çalışıldı. Sonuçta davet edilen üyelerin BRICS’in alternatif kaynak hat olma yönüne katkı sağlayacak enerji zengini (Suudi Arabistan, BAE, İran) ya da enerji zengini olma potansiyeline sahip (Mısır, Arjantin) ülkeler olduğunun altı çiziliyor. Bu ülkeler ve bu ülkelerle alışveriş yapacaklar için kazanç potansiyelini korumayı başaran bir esneklik sergilendi. Bu nedenle BRICS Johannesburg 23 Zirve bildirisinde küresel yönetişimin adresi olarak çok farklı ülke ve gelişme modellerini içinde barındıran G20’ye atıfta bulunulması çok önemli. 

Salıncak devletlerin önemi

Tabi yeni üyelik davetleriyle verilmek istenilen mesaj sadece yatırım-kaynak odaklı değil. Yeni üyeler, bölgelerinin hatta kimi durumlarda küresel piyasanın istikrara kavuşması-istikrarsızlaşması adına salıncak ülke olarak nitelendirilen devletler. Geçtiğimiz yıl Borell, Avrupalılara bu ülkelerle ilgili ilişkilerinde yeni bir çerçeve geliştirme çağrısı yapmıştı. Avrupalılar her zamanki gibi havaya bakarken BRICS ülkeleri salıncak aktörler için, bu aktörleri kendi sistemlerine sokacak ciddi bir adım attılar. Salıncak devletler, sadece bu 6 devlet ile sınırlı değil elbette, birkaç özellikleri ile tanınıyor. Bu ülkeler kimi zaman orta büyüklükte güç, kimi zaman bölgesel güç olarak nitelendiriliyor, fırsat olursa ve güçleri yeterse etkilerini artırmaktan hatta otonomi geliştirmekten geri kalmıyorlar ama küresel sistemin tamamen alaşağı olmasını da istemiyorlar. Hem Batılı aktörlerle hem de Batı’nın rakip saydığı güçlerle kazanca yönelik ciddi ve derin işbirlikleri geliştirebiliyorlar. Dolayısıyla salıncak aktörleri otonomilerini terk etmeden BRICS sistemi içerisine sokmak- gerçekleşirse- BRICS için büyük başarı. Böylece BRICS sadece alternatif olduğu mesajını vermiyor, küreselleşmeci olduğu, hatta küresel istikrar istediği mesajını da veriyor. Bu mesaj çok çok değerli bir mesaj, zira Rusya ve Çin Batı tarafından revizyonist ve küresel istikrarı bozan aktörler olarak nitelendirildi- kimi zaman öyle de davranıyorlar-. ABD üstü örtük bir revizyonist, korumacılığı ve yaptırım stratejilerini herkesi cezalandırmak için kullanabilir. Kimi korur, kimi cezalandırır oyunun kuralları da belli değil çünkü mesele sistemin istikrarı değil ABD’nin kazancı. Moskova, zırt-pırt anti-emperyalizm retoriğine sarılıyor. Ama Ukrayna krizi başlangıcında kimseyi dinlemeyip, pazarlığı sadece Washington ile yürütmeyi seçtiğini ve Washington’un attığı ekmek kırıntılarının peşinden Ukrayna’ya düştüğünü kimse unutmuyor. Böyle bir ortamda sallansalar da bölgesel güçlerin küresel sistemin istikrarı için güvenilir mesajlara ihtiyacı var. Ayrıca bu devletler küresel sistemden ziyade bölgesel mücadelelerle meşgul olduklarından küresel düzeyde reformist pozisyon takınıyorlar. Böylece BRICS, kendi geleceğini Rusyacı, Çinci, büyük güçcü, revizyonist bir hatta değil reformist bir hatta tanımlıyor. Sonuç, BRICS için başarılı olur, genişleme gerçekleşir ve G20 içinde BRICS bazı kararları empoze edebilir hale gelirse jeopolitik mücadelede kurumların ve orta büyüklükteki devletlerin hafife alınmaması gerektiği de bir kere daha görülecek.

Rusya ve Çin

BRICS’in Rusya ve Çin için de birer araç olduğu biliniyor. Moskova için BRICS, küresel finansal ve ticari yönetişimi değiştirebilecek bir araç. Çin, olaya daha ılımlı yaklaşıyor ve BRICS’i Çin’in konumunu dostluklar aracılığı ile iyileştirebilecek bir platform olarak görüyor. Yukarıdaki mesajlar Çin ve Rusya için cazip olabilir mi? Bu sorunun cevabı çok da önemli değil, çünkü BRICS Johannesburg’da oluşan uzlaşı ve genişleme kararı üzerinden Rusya ve Çin yalnız değiliz mesajı veriyor. Çin; üstelik, Hint-Asya alanında yalnız bırakılma çabasına böylece Körfez-Doğu Afrika hattı üzerinden bir düğüm koyuyor. Anlayana, haritaya bakmasını tavsiye ediyor. Rusya, yalnız değilim mesajını daha net vermek istemiş. Zirve sonrası bazı Rus yetkililer Avrupalıların BRICS’e katılmasının mümkün olmadığını söyledi, yani Kremlin, ben değil siz yalnızsınız diyor.