BERABER VE SOLO YALNIZLIKLAR

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
Şimdilerde bireysellik denilerek meşrulaştırılmaya çalışılsa da yalnızlık giderek büyüyen bir sorun.

Şimdilerde bireysellik denilerek meşrulaştırılmaya çalışılsa da yalnızlık giderek büyüyen bir sorun.

Yalnız birey hırçın bireydir. Depresyona girer. Çünkü insanın merhemi insandır.

Batılılar yalnızlıklarını gidermek için psikolog masalarında teselli buluyor diye klişelere girmeyeceğim.

Neden bu konuya girdik? TÜİK yani İstatistik Kurumu araştırması nedeniyle.

Geçen gün açıklanan TÜİK raporuna göre, Türkiye'de 21,6 milyon aile var ve nüfusun yüzde 4'üne denk gelen 3,1 milyon kişi tek başına yaşıyor. Sayı az gibi gelebilir ama hiç de öyle değil. 

Yalnızlık, Allah’a mahsus denir. Şimdi yalnızlığın nasıl özgürlüklerimize el attığına bir göz atalım.

Yalnızlık özgürlüktür mü diyorsunuz?

Yazıyı bitirip yeniden konuşalım.

Aile toplumun en küçük parçasıdır malum. Atomudur diyebiliriz. İşte bu atomu parçalamanın kime ne faydası olabilir. Tüm reklamlar mutluluk vaazları vermiyor mu? Birbirinden ayrı insanlar ekonomik olarak daha fazla çalışmak zorunda kalan, ayrı çamaşır makinelerine, ayrı televizyonlara, ayrı arabalara ve nihayetinde ayrı evlere ihtiyaç duyarlar. Bu kocaman bir endüstri demektir. Hele nüfus artış hızı yavaşlamış toplumlarda, onlarda çok önemlidir bu konu. Parçalanmış aileler pazarlamacılar için altın değerindedir. Evladından ayrı kalan yalnız ebeveyn parçaları için bu eksiklik ona alacağı parayla telafi edilebilir. Büyük eve ihtiyaç olmadığı için bir artı bir daireler ve hatta bir artı sıfır daireler artış gösterir.

Şimdi gelelim “yalnız ve güzel” ülkemize... Ünlü yönetmen Nuri Bilge Ceylan’a ait bu tanımlama...

Türkiye yalnız mıdır? Sanmıyorum. Yalnızlaştırılmaya çalışılıyor mu? Kesinlikle. Osmanlı kocaman bir aileydi. Hanedandan bahsetmiyorum, milletlerden söz ediyorum. Ermeni, Boşnak, Çerkez, Rum, Türk, Kürt, Arnavut, Arap, Berberi, Sırp, Bulgar, Pomak, Gürcü... Sayarken bile durup düşünmemiz gerekiyor. Osmanlı’yı Osmanlı yapan bunların uyumuydu. Geniş bir aileydi Osmanlı. Dünyanın en büyük yalnızlaştırma harekatı milliyetçilik akımlarıyla başladı. Herkes önce diğerinin başlattığını söyleyerek kendini temize çekmeye çalışsa da her bir milleti yalnızlaştıran bir süreçti. Nasıl ki pazarlamacılar yalnız bireylere daha çok mal satabiliyorlarsa, yalnız ülkelere de aynı şekilde daha çok mal satabilirlerdi. Dört tarafının düşmanla çevrili olduğu düşüncesini, yalnız kaldığı düşüncesini bir milletin beynine zerk etmeyegör, satamayacağın silah yoktur. Sonra başlar müzevirlikler, yok şu seni arkadan vurdu, yok şu sana bunu dedi. Sonra gider karşısındakine de aynısını söyler.  Yalnızlaştırılan ülkede bir de kaymak tabakadan pazarlama acentesi bulduysanız bu dümeni uzun yıllar sürdürebilirsiniz.

Ancak hakikat şu ki yalnızlık arızi bir durumdur. Uzun vadede çok da normal şekilde devam ettirilebileceğini sanmıyorum. Bu yüzden yalnız bireyler sanal veya gerçek iletişim kurmaya çalışırken devletler de uluslararası organizasyonlar vasıtasıyla yalnızlıklarına  çare arıyor. Brek brek arkadaş arıyorum diyen tıfıl telsizciler gibi... Sözün özü aşılması gereken bir kurt kapanıdır yalnızlık, ister milletçe beraber ister solo olsun. Yalnızlık paylaşılır, paylaşılırsa huzur gelir.