Gençliğimizi aklı bir karış havada, uçarı, sorumsuzca yaşadığımız dönemlerimiz olmuştur.
Tabii ki erken yaşta aile desteğinden uzak veya maddi olanaksızlıklar nedeniyle çalışmak zorunda kalanlarımız da var. Hele hele üniversite yıllarında üç beş genç bir araya geldiğimizde dünyayı yıkabileceğimizi sanırdık. Ancak, bizler sadece yaşlılara hürmet gösteren bir nesil değil, aynı zamanda hem yaşıtlarımız hem de küçüklerimize saygı gösterirdik. Son 10 yıldır gözlemliyorum da...
Aileler ne yetiştiriyor!
Kaldırımda karşıdan beş genç yolu kaplamış geliyor, aksi istikamete giden tek kişiye o beş kişi yol vermiyor. Yaşlısına da yol vermiyor, gencine de yol vermiyor! O tek kişi kaldırımda kendisine yol açmak için yan dönüp binaya yapışa yapışa geçmeye çalışıyor... Biz haydi neyse de yaşlılar da ezilmemek için dörtlü, beşli gelen gençlere yol vermek zorunda kalıyor. Biz bunun eğitimini almadık ama ailelerimiz bu konularda bizi hep uyardı. Kaldırımda yürüyen kedi, köpek, kuş gördüğümde rahatsız olmasınlar diye yönümü değiştiriyorum be! Okullarda kesinlikle adab-ı muaşeret öğretilmeli. Büyük şehirler gibi insan trafiği yoğun olan bölgelerde böyle durumlarda cinnet getiren bile olur; ben getiririm mesela...
Hele toplu taşımalardaki gençlerin düşüncesizliği beni çileden çıkarıyor. Yaşlılar ayakta otobüsün sarsıntısıyla düşmemek için mücadele verirken, 14-30 yaş arası gençler yerinden kıpırdamıyor. Üzerlerine bile alınmıyorlar. Bu rahatlık fazla değil mi? Hah bir de yanlarına oturmayagörün! Hemen akıllı telefonlarını çıkarıp, yazışırken dirsekleriyle dürtüyorlar! Yüksek sesle video izlemelerine ne demeli?
Bir de fütursuz, terbiyeden yoksun genç komşular var! Gece 04, 05'e kadar vur patlasın çal oynasın! Arkadaşları gelir, apartmanda böğüre böğüre gülerler gece gece! Uyarınca da çemkirirler "Ne yapabileceksin?" diye... Polisi arasan da kar etmez. Polis gittikten sonra da devam ederler gürültüye. İlla ki kavga isterler.. Bakalım nereye kadar sabır...