Ben bu sıralar yazılarımda sıkça kullanmaya başladığım bir söz var.

Ben bu sıralar yazılarımda sıkça kullanmaya başladığım bir söz var. Bu sözü kullanacak kadar umutsuz bir durumda mıyız bimiyorum ama, içimden kullanmam gerekli gibi geliyor. Ayrıca abarttığımı da düşünmüyorum. Yazıyorum hep, “İşimiz Allah’a kalmış”. Evet son zamanlarda yaşadıklarımıza göre gerçekten bu durumdayız. Üzerimizde bir şansızlık var ki giderilecek gibi görünmüyor. Buna şansızlık mı desem yoksa başka anlatımları var ama ben bunu burada telaffuz etmesem iyi olacak.

Geldiğimiz durum moral motivasyonumuz neredeyse sıfır noktasında. Aklımız karmakarışık, akaryakıt zamları ve gelen faturlara yansımaları ve üstelikde günlük tekrarlanan zamlara dönüşmesi altından nasıl kalkabileceğimiz konusunda aklımızı yitirmek üzereyiz.

Hepimiz, özellikle dar gelirliler için iyice ağırlaşan geçim sıkıntıları, bu yetmiyormuş gibi yeni yılla birlikte bekleniyor olmasına rağmen beklenenden çok daha ağır petrol, doğal gaz ve onların eksikliğini hissettirmeyecek kadar dayanılmaz ağırlığıyla elektrik zamları işimizi iyice altından kalkılamayacak hale getirmişti. Bu arada, tüm bunların yanıcsıra, yaklaşık iki yıldan beri üzerimizden gitmeyen ve ne zaman gideceği de belli olmayan kovid-19 ve yeni varyantlarının psikolojik baskısı yaşamımızı iyice altından kalkılamayacak bir yükün altında nefes alamaz durumda bıraktı.

İki yılı aşkındır başımızda olan koronavirus ve varyant uzantıları peşimizi bırakmazken, son varyantı Omicron anlaşılır gibi değil. Göstergeler üzerine yapılan yorumlarla pek de örtüşmüyor gibi. Yumuşak geçiyor, ağır seyretmiyor deniyor ama hatırı sayılır bir şekilde etkisini sürdürüyor. Endişelenmeli miyiz yoksa söylenenlere göre dikkat etmeliyiz önlemlerimizi gevşetmemeliyiz ama pek de korkmamalıymışız. Neye, kime inanacağımızı şaşırdık. Ben şunu söylemek istiyorum; kovid-19 konusundaki açıklamalara olan inancımı iyice yitirdim. Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanımızın yaptığı açıklama iyice kafaları karıştırdı. Bir anda maske zorunluluğu neredeyse kaldırılmış gibiydi ama kısa bir süre sonra toplu taşıma ve kapalı alanlarda yapılması gerekli uygulamada yeni bir düzeltme yapıldı ve buralardaki uygulamada aynen eskisi gibi devam edileceği duyuruldu. Doğru olan da buydu.

İki yıldır yüz göz olduğumuz koronavirüs sözcüğü iyice alışkanlık yaptı, yaşam biçimimiz oldu derken, yine de korku ve stresinden arınabilmiş değiliz..

Zorunlu bir yaşam biçimine esir olduk gibi. Artık alışkanlığın ötesinde olan bir durum bu.

Yaşamımız artık çok bölümlü bir öyküye dönmüş durumda. Bir tarafta her yanımızı kıskıvrak saran temel tüketim maddelerindeki abartılı zamlarla yangın yerine dönmüş mutfaktaki ateşi iyice kor halinde. Buna alışmaya altından nasıl kalkacağımızla ilgili plan yapmaya çalışırken, artık günübirlik fiyat ayarlamasına dönen akaryakıt zamları ve çarşı pazara yansımalarının çaresizliğe çözüm bulmaya çalışırken, bu bölünmeyi nasıl toparlayacağımızı düşünüyoruz. En zor olanı ise, hareket birlikteliğine ulaştıramayacak olmamız..

Bir yandan pandemi sürecinde yaşamı zorlayan bu son gelişmeler sonrasında nelerin olacağı konusunda kafamız iyice karmakarışık.

Savaş endişesini ve yansımalarını daha henüz analiz edemedik bile.

Gerçekten işimiz Allah’a kalmış!

BİR TUTAM TEBESSÜM

EŞEKLİĞİNDEN!...

Yeşilaycı bir alim kral önünde konferans veriyor.

Bir ara dinleyicilere sormuş: “Bir eşeğin önüne biri su dolu, biri şarap iki kova koysanız.. Hangisini içer?"

Cevabi kendi veriyor: "Tabii suyu."

Gene bitirmiyor soruyor: "Neden?"

Arkadan Bekri söz alıyor, yüksek sesle cevaplıyor: "Eşekliğinden."

Kral bu cevaba bayılıyor. Gülüyor, gülüyor.

Kral bir akşam çiftliğinde yanında erkanı, açık havada oturuyorlar. Şaraplarını yudumluyorlar.

Biraz ileride 15-16 yaşlarında bir çiftçi çocuk çapa yapıyor.

Kral el edip, çocuğu yanına çağırıyor soruyor: "Söyle çocuk: Bir eşeğin önüne iki kova koysan. Biri şarap dolu, biri su. Eşek hangisini içer?"

Çocuk, ıkınıyor, sıkınıyor, yutkunuyor. Bakıyor. Kral Hazretlerinin ve yanındaki muhterem zevatın önünde şarap kadehleri. Ortam çok sıkı, en büyüklerin hepsi bir arada. Esas vaziyetine geçiyor ve; "Şarabı kralım!" diye cevap veriyor.

Kral kahkahayı basıyor. Herkes şaşkın.

Kral onlara dönüyor ve müzip bir tavırla: "Aman beyler! Neden diye sormayın!"