Geriye ve öncelikle de etrafımıza çıplak gözle pür dikkat bir baktığımızda gördüklerimizden hayıflanmamak elde değil.
Geriye ve öncelikle de etrafımıza çıplak gözle pür dikkat bir baktığımızda gördüklerimizden hayıflanmamak elde değil. Etrafımızda gördüğümüz gençlere bakıyoruz. Günümüzde "gençlik" onlara deniyor. Onlar için; birçok şeyin bir başkası yok, geçmiş tamamen karanlık, bilinmez. Onlar, bugün bölünerek onlarca devlet ismi olarak dünya haritasını değiştiren Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Çekoslovakya, Yugoslavya gibi ülkeleri tanımıyorlar, demirperde ülkelerinde olanları ve yaşanaları birer hikaye olarak anımsıyorlar.
Soğuk savaşı, heyecan verici bir bilgisayar oyunu sanıyorlar. Büyük, küçük hemen hemen herkesin dilinden düşürmediği çağın vebası olarak da adlandırılan AIDS doğduklarından beri var. CD doğduklarından beri var, ama teyibin kafasına sararak müzik zevkinizin içine eden teyp kasetinden hemen hemen bihaberler… Michael Jackson onlar doğduğunda beyazdı, Bülent Ersoy da onlar doğduğunda kadındı. Bu konuda anlatılanları “öykü” diye dinliyorlar
Eski filmlerde Ajda Pekkan'ı görseler tanımazlar. Rıdvan Dilmen onlar için sadece bir TV spor yorumcusu ve ona neden "şeytan" dendiğini bilmiyorlar ve bu tanımlamaya da bir türlü akıl erdiremiyorlar.. Kenan Evren onları hiç ilgilendirmiyor. Onlar için "Çarli'nin Melekleri" ve "Görevimiz Tehlike" sadece geçen senenin yeni vizyon filmleri. Siyah beyaz bir bilgisayar ekranı olabileceğini düsünemezler. Commodore 64 ve Amiga bilgisayarları olmadi hiç. Siyah beyaz bir televizyon olabileceğine inanmazlar ve uzaktan kumanda olmadan nasıl kanal değiştirileceğini bilmezler. Balkondan anten ayarı yapma heyecanını hiç yaşayamadılar. Sadece tek bir kanalın günde belirli saatlerde yayın yaptığı dönemlerde dinozorların da yaşadığını düşünürler. Dallas’ı onlar sadece NBA’deki takım olarak ve oynadığı maçlardan bilirler. John Travolta'yı hep balık etli ve yuvarlak hatlı olarak gördüler ve onun nasıl olup da bir dans ilahı olabildiğini, ayrıntılarıyla anlatsanız da hayal bile edemezler. Ve bizlere şaşkın ve manalı gözlerle bakarak üniversitedeyken cep telefonsuz nasıl yaşayabildiğimize akıl erdiremezler……
Şimdi bakalım yaşlanıyor muyuz bir görelim;
- Yukarıda yazılanları anlıyor ve gülümsüyoruz,
- Artık dışarıda geçirilen bir gecenin ardından sabah uyanamıyor ve öğleden sonraya kadar uyumaya ihtiyacımız olduğunu hep hissediyoruz…
- Arkadaşlarımız bir cesaret bir kez daha evleniyor ve biz buna şaşırıyoruz!…
- Küçücük çocukların bilgisayarla nasıl çok rahat oynayabildiklerine her zaman hayret ediyor, liseli gençlerin ellerinde cep telefonlarını görünce kafamızı sallıyoruz.
- İşimize her geçen gün daha çok bağlanıyoruz. Artık o bizim hayatımız.
- Arkadaşlarımızla hergün telefonda daha az vakit geçiriyoruz.
- Zaman zaman arkadaşlarımızla buluşup, beraber yaşadığımız komik olayları tekrar tekrar anlatıp, eski güzel günleri yadetmekten çok hoşlanıyoruz.
- Bu yazıyı okuduktan sonra paylaşıp kendimize moral yandaşı arama ihtiyacını hissediyor muyuz?!.
- Evet, kabul etsek de etmesek de, hepimiz yavaş yavaş yaşlanıyoruz. Kimimiz Peter Pan kompleksi ile bir süre daha çocuk kalmak için türlü maskaralıklar yapıyoruz, gençler gibi giyinip, konuşmaya çalışıyor, yaşlandığımızı unutmak için elimizden geleni yapıyoruz.
-Her bir tik-tak bizleri iliklerimize kadar titretiyor ve nerede çalışan bir saat görsek parçalamak istiyoruz. Bizlere yaşlandığımızı hatırlatan Peter Pan'lara da düşmanız.
Evet şimdi içimizdeki son Peter Pan'ı uyandıralım ve bu yazıyı tanıdığımız tüm Kaptan Hook'lara göndererek veya okutarak günlerini rezil edelim. Mümkünse ilişikte bir kaç da beraber çekilmiş küçüklük resmimizi de yollayarak. Ne o yoksa sizin geçmişten kalan fotoğraflarınız, size yabancı ve hep siyah beyaz mı?