Aklımda adım atacak yer yok.
Aklımda adım atacak yer yok.
İnsan yalanının çelişkileri içindeyim.
Hadi diyorum, kendini iyileştir.
Sen özsever bir kadınsın, öz insanların, vasatın iyi insanların arasına karış diyorum.
Çıkıyorum.
Hava soğuk, paltomu giyiyorum, başımın eşarbını enseme dolandırıp, arkadan sıkı sıkı bağlıyorum.
Metroya biniyorum
Haliç’te iniyorum..
Eminönü'ne doğru yürüyorum, kocaman Eminönü camisi heybeti ile karşımda.
Camide restorasyon var, nasıl da güzel duruyor anlatamam, öylece seyrediyorum.
Mısır Çarşısının ön kapısından girip, arka kapısından çıkıyorum
Mahmutpaşa'nın ortasındayım...
Kalabalık, insanlar zor yürüyor..
Kadınlar grup halinde, uzun uzun pardesüleri, sıkı sıkı tuttuğu çantaları kollarında, eşarplarını başlarına bağlamış, gelmişler.
Çeyizlik mağazalar, hediyelik eşya satan mağazalar, mutfak eşyalarını satan mağazalar hınca hınç dolu.
Kadınlar, soğuktan, birbirine sokulmaktan, kalabalıktan hiç şikayetçi değiller.
Alışveriş telaşından, yüzlerinde, bıyıklarındaki terleyen yerleri ellerinin tersi ile silip sürüyorlar.
Ne kendi terlerinden, ne arkadaşlarının terlerinden hiç şikayetçi değiller
Halbuki benim arkadaşlarım, tanıdığım kadınlar...
Kendi dışındaki tüm sevgileri sıfıra endekslemiş insanlar, kadınlar.
Tek bir cümle yanlış kurmana tahammül edemeyen, ilahi tez vakitte egosu bitesice, kimseye tahammülü kalmamış kadınlarla dolu.
Devamlı omuz silkeleyen kadınlar.
Eminönü'nde, küçücük künefeciye giriyorum.
Başlıyorum etrafa bakınmaya.
Hasretle, imrenerek seyrediyorum, vasatın güzel kadınlarını.
Kalpleri birbirini aşağılamayan bu kadınlar sığınak gibi birbirlerine sığınmışlar.
Ucuza aldıkları eşyaların ortaklığında, vasatında pek mutlular.
Evlerine, kocalarına, çocuklarına, sahip çıkmak zorunda olduğu yuvalarının maratoncu kadınları.
Öperim hepinizi.
İstinyepark, Masa'da oturan kadınlara hiç benzemiyorsunuz.
O kadınları, anlatmak istemiyorum aslında.
Çoğunuzun içindeki yalan makinaları tam kapasite ile çalışıyor.
Bir hafta önce orada oturduğun, yemek yediğin, sohbet ettiğin, 30 yıldır tanıdığın kadın, Instagram’ında fotoğraf paylaşır.
Fotoğrafın altına, sana “can dostum” diye yazan kadın, sosyal palavra flörtünü yapar.
Herkesi kandırır.
Utanmaz çünkü.
Bir hafta sonra, aman evladıma zarar veriyorlar, birşeyler yap, dediğinde, “Eeeee hayat bu” derken, ders verirken, can sıkarken, kendi yalan Oscar’ını kazanma derdini sürer.
Seni canından yakalar.
Kim bilir?
Seni izler, senin üzüntünden gizli gizli, sinsi sinsi zevk duyar.
Ben..
Sizin hayatınızın izleyicisiyim.
Artık sağlam değerlerle yüklü yüreğim, tanımaz sizi.
Yaşadıklarımı itiraf ediyorum, sizleri tanıdığıma çok pişmanım.
Sen ve siz.
Aklım da, burnum da sadece rutubet kokusu kadar kaldınız.
Genzimi yakıyorsunuz.
Funda'ya takılanlar...
...Uzun yıllardır ne dizisi var, ne olmayan sesi ile şarkıları var, Yeliz Yeşilmen. Kocasının doğum gününde evlerinin yatak odasından, sabah çekilmiş bir fotoğraf paylaşıyor.
Fotoğraf şu.. Kocası yatakta, sağa sola kaykılmış atleti, saç sakal darmadağın, kocaman dağ gibi göbeği ve bu göbeğin üzerine konmuş kahvaltı tepsisi.
Fotoğraf beni rahatsız etmedi, yani aslında bir anlam yüklemedim.. Çok da önemsemedim.
Ev halini, herkesin görmesi gereksizdi.
Ben olsam paylaşmazdım.
Herkes alay etmiş.
Eğri oturup, doğru konuşalım.
Zannedersin, herkes Buckingham Sarayı’nda doğmuş.. Sonra, şartlar gereği, Dudullu'ya taşınmış.
Sabah aksam yaşadığı skandallarından içimize, fenalık gelmiş, her beraber olduğu adamdan dayak yiyen, kadınların aman hak etmiştir, dediği kadın da ayar çekmiş.
Aynaya bir baksa.
İçindeki çıyanı görecek de.
... 2018 yılının ilk haftası ölüm haberleri, televizyon alt yazısından geçince, kalbim sıkıştı.
Alt yazı gibi, ömürler de akıp geçiyor.
2 kıymetli insan, dün, aynı gün vefat ettiler.
Kıymetlilerimiz her yıl eksiliyor.
Aydın Boysan.
Sohbetine, tadına doyamadığımız, dünya tatlısı insan.
Yanaklarını sıkarsın, yersin onu tadında bir adamdı.
Allah rahmet eylesin.
Ya Münir Özkul.
Türk filmlerinin sıcacık, kederli bakışlı adamı.
Allah rahmet eylesin.
Onları, gerçekten çok özleyeceğiz.