Yazılarımızda birçok kez yazdık, futbolumuzda güzel şeylere hasret kaldık hiç mi yüzümüz gülmeyecekti.
Kulüp takımlarımızda, 2000’li yılların başında Fatih Terim yönetimindeki Galatasaray ile kazanılan UEFA kupası, hemen ardından Süper Kupa dışında dişe dokunur pek önemli başarımız olmadı. Avrupa Kupalarında bir iki kez çeyrek finale kadar çıktığımız, Fenerbahçe ile yarı final kapısından döndüğümüz oldu ama asıl Ulusal takım başarımız hiç olmadı. Hep eleme gruplarından geri döndük.
Ancak, çok önemli başarımızı da asla unutmadık. 2000’li yılların başında, Japonya-Güney Kore ortak organizasyonu olan Futbol Dünya Kupasında, Şenol Güneş yönetimindeki Ulusal Takımımızın kazandığı Dünya Üçüncülüğünün tadı hala damağımızda.
O yıldan beri Ulusal Takımımızla çok hayal kırıklığı yaşadık. Avrupa ve Dünya Kupalarında, tabiri caizse, hep nal topladık. Kimler geldi kimler geçti. Yerli yabancı birçok teknik direktörle çalıştık. Geldiler torba dolusu paralarını aldılar ve futbolumuza hep hüsran bıraktılar. Kronikleşen başarısızlıklarla dip seviyesinde çırpınıp durduk ve küme düşerek C ligine iniverdik. Avrupa Futbolunda adı sanı duyulmayanlar, hızla gelip bizi geride bıraktılar. Çok kolay diyebileceğimiz gruplarda, ya sonuncu olarak ya da, grup sıralamasının dışında kalarak evimize döndük. Son Dünya Kupası Eleme Grubundan evimize dönüşümüz, Avrupa Kupası Elemelerinde küme düştüğümüzü asla unutamayız.
Tüm bu başarısızlıkları yaşatan TFF başarıyı bizlere unutturdu. Futbolumuz olması gerektiği gibi yönetilemedi. Futbolumuz 3 Temmuz olayını yaşadı ve dünyaya rezil olduk. Ulusal Takımımızın başarısızlığına, Galatasaray ile UEFA Kupası’nı kazanma başarısını gösteren imparator Fatih Terim, Galatasaray’la UEFA Süper Kupası’nı kazanan Lucescu da çare olamadı. Kurtarıcı diye getirilen Lucescu da başarısızlığa çok önemli bir halka ekledi, küme düştük, C grubuna indik. Ve Şenol Güneş söylentileri dillerde dolaşırken görevine son verildi.
Tüm bu başarısızlıkları yaşatan TFF’de bir anda patlak veren İDDAA krizi sonrasında Başkan Yıldırım Demirören ansızın istifa etti. Süper Lig’in başlamasıyla, alelacele uygulamaya konulan “VAR” sistemindeki karmaşa, hakemlerimizin kafasının karışması, hemen hemen her hafta hakemlerimizin maç yönetimlerinde yaptıkları hatalar, kararlarındaki tutarsızlık nedeniyle iyice tartışılmaları, bu duruma hakim olamayan MHK’da da kriz yarattı ve MHK Başkanı Yusuf Namağlu da istifa etti. Şimdi futbolumuz ve hakem kurulumuz geçici yönetimlerle yönetiliyor.
Demirören yönetimi giderayak çok iyi bir iş yaptı. Ulusal Takım Teknik Direktörlüğü için Beşiktaş’ı çalıştıran Şenol Güneş ile anlaştı. Süper Lig’in sonunda Ulusal Takımın yönetimine geçecek olan Şenol Güneş kadrosunu oluşturdu ve Dünya Kupası H Grubu elemelerinde Arnavutluk ve Moldovya karşılaşmaları için Ulusal Takımı çalıştırmaya başladı.
Ulusal Takımımız, kolay gibi görünen grubumuzda; iki gün içinde, Arnavutluk’u deplasmanda 2-0, Moldovya’yı ise Eskişehir’de 4-0 gibi net skorlarla yenerek çok başarılı bir başlangıç yaptı. Kolay bir grup gibi görünse de, maçlar onayarak kazanılıyordu. Biz kolay gibi görünen birçok gruptan çıkmakta zorlanmıştık veya çıkamamıştık. Şenol Güneş, tecrübelilerle gençleri iyi harmanladığı ofansiz gücü yüksek bir kadro ile ve Şenol Güneş ciddiyetiyle işi şansa bırakmadı ve bu gurupta Fransa ile liderlik için çekişeceğini net bir şekilde gösterdi.
Ulusal Takımı Şenol Güneş’e teslim etmek, son yıllarda alınan en iyi kararlardan biridir. İki galibiyet, Ulusal Takıma güven aşılamış, kadrodaki genç futbolcuları cesaretlendirmiştir. Şenol Güneş, gençlerle çalışmayı seven, onlara güvenen, Beşiktaş’ın son karşılaşmalarında iki-üç genç futbolcusunu hiç düşünmeden sahaya sürebilen iyi bir teknik adam. Ulusal Takım’da çok başarılı olacağına yürekten inanıyorum.
Ulusal Takımımızı Dünya Üçüncüsü yaptığında çerden-çöpten nedenlerle onu eleştirenler şimdi alkışlamaya hazırlansınlar!