Umutla yola devam ediyoruz. Zira umut yoksa yol da yolculuk da anlamını yitiriyor.
Sokakta ağlayarak yürüyen adam, üzgün bir şekilde kendi kendine söyleniyordu. O sırada mahallenin imamı ile karşılaştı. İmam adamın bu halini görünce hemen sordu: “Efendi, hayırdır nedir bu halin?” Adam hayatından bezgin bir halde cevap verdi: “Bütün malımı, mülkümü kaybettim, hiçbir şeyim kalmadı,” diyerek başına gelenleri aktardı. Hoca; “Başka bir durum var mı?” dedi. Adam; “Daha kötü ne olabilir ki efendim, beş parasız kaldım, hayatım zindan oldu,” cevabını verdi. Hoca, adamı sakinleştirdi ve tebessümle şöyle söyledi: “Yahu ben de ‘umudumu kaybettim’ diyeceksin diye endişe ettim.”
Umutla yola devam ediyoruz. Zira umut yoksa yol da yolculuk da anlamını yitiriyor. Umut; bireyin, düşünce, zihin, duygu ve davranış alışkanlığının bir sonucudur. Doğuştan getirdiğimiz ve çevrenin etkisiyle gelişerek yerleşen temel kişilik özelliklerinin sonucudur. Dolayısıyla fakir - zengin, eğitimli - eğitimsiz, genç - yaşlı fark etmez herkesin ekmeğidir aslında umut.
İlk insanlardan bu yana inanmanın, aşkın bir güce emanet olmanın, birey ve toplumların mutlu olmaları ve iyi hissetmeleri üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. Bunun içindir ki insanlar her dönemde bir dini inançla iç içe olmuşlar. Bütün dinlerin kaynağında bireyin; Yaratıcı’ya koşulsuz bağlı olması, tüm gücüyle O’na yönelmesi ve O’ndan umudunu kesmemesi tavsiye edilmiştir. Tevrat’ta ümitsizlik, kaçınılması gereken davranışlar arasında sayılmış, Hristiyanlık, bir ümit dini olarak benimsenmiştir. Kuran-ı Kerim’de insanın, korku ile umudun dengelendiği bir yaşam biçimiyle Allah’ın (C.C.) rahmetinden ümidini kesmemesi gerektiği, birçok ayette tavsiye edilmiştir. Böylece inanmak, ümitsizliğin ve karamsarlığın panzehridir diyebiliriz.
POZİTİF PSİKOLOJİ
Umudun, bireyin pozitif düşünce gücü ve özellikle inanç potansiyeliyle ilgili olduğunu psikoloji bilimi yeni yeni keşfediyor. Sıkıntısız bir yaşamın ne olduğu ve nasıl olabileceği sorularına cevap arayan pozitif psikoloji; insanların olumlu karakter özelliklerini ve erdemlerini merkeze almış ve hızla yayılmaya başlamıştır.
Böylece yeme, içme, korunma, barınma, üreme gibi temel ihtiyaçlara odaklanan ve bunlar karşılanmadığında oluşan psikolojik rahatsızlıklar ve patolojilerle ilgilenen psikoloji, yeni bir dönemece girmiştir. Diğer bir ifadeyle insanı mutsuz eden, huzursuz eden, normal yaşamdan koparan, kendi içine çekilmesine, olağan dışı davranışlar geliştirmesine neden olan ve kendine kastetmeye kadar götürebilen ruhsal bozukluklar yanında bireyi mutlu eden yaşam deneyimleri de mercek altına alınmaya başlandı. Dolayısıyla sadece sorunu olanlar değil, sorunu olmayan insanlar da psikolojinin sahasına girmeye başladı.
Bireyin yaşama sevinci, mutluluğu ve tatmininde etkili olan unsurların, onu normalden sapma konusunda çok daha kuvvetli hale getireceği konusu çok önemlidir. Zira bu, psikolojik sorunlarla karşılaşmamak için kuvvetli bir önleyici tedbir kümesini oluşturacaktır. Dolayısıyla pozitif psikolojinin, geleneksel psikolojiyi tamamladığını söyleyebiliriz.
Pozitif psikoloji alanında yapılan araştırmalar; bireyin hayata olumlu bir bakışla bakmasında onun, temel kişilik yapısı ve eğilimlerinin yanında inancının da etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Zira hayat memnuniyeti, umut düzeyi ile ruhsal yönden dengede hissetme ve olumlu dini duygular arasında anlamlı ilişkiler olduğu kanıtlanmıştır.
ÜMİT İLE KORKU
Tüm varlığın sahibi olan aşkın güce inanan ve O’na emanet olabilen birey, karşılaştığı güçlüklerle mücadele etmede, içeriden gelen bir istekle hayata ve sonrasına sarılabilen davranışlar sergileyebilmektedir. Aksi halde sadece dünyada olan maddi değerlere odaklanıp kalacaktır. Eski bir Çin atasözünde söylendiği gibi; “Tanrı varsa ümit vardır.”
Ümit; Pandora’nın Kutusu hikâyesindeki gibi uğraşsız bir bekleme değil, aksine belirlenen amaçlara ulaşmak için gerekli tüm sebeplere sarılma gayretinin sergilendiği, ulaşılan sonucun olgunlukla karşılandığı ve rıza gösterildiği bir davranıştır.
Düşünün ki; ümit ile korku, varlık ile yokluk, yer ile gök, erkek ile kadın, gece ile gündüz gibi yeryüzündeki bütün ikilikleri aşıp Bir’de buluşan insan, ölümü hayatın içine çekerek onunla dost olmayı başarır. Böylece en büyük korkusuyla baş etmeyi öğrenir. İşte bu öğrenme hayatın olmazsa olmaz ümidinin temel kaynağı ve umuda yolculuğudur.