Pasaport; resmi ve yetkili makamlar tarafından verilen ve sahibinin herhangi bir ülkenin sınırlarından, başka bir ülkeye geçişini sağlayan resmi kimlik belgesidir.
Türkiye tarihinde hiç görülmemiş bir “Gri renkli hizmet pasaportu” sahtekarlığı, ülkemizin ve ay yıldızlı pasaportumuzun itibarına gölge düşürdü ve başta Alman hükümeti olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, her tür pasaportumuza kuşkulu bakıp, açık ve örtülü ambargo başlattı.
Pasaport; resmi ve yetkili makamlar tarafından verilen ve sahibinin herhangi bir ülkenin sınırlarından, başka bir ülkeye geçişini sağlayan resmi kimlik belgesidir.
5682 sayılı Pasaport Kanununun 12’nci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti adına dört ayrı pasaport verilmektedir.
1) Diplomatik pasaportlar (Siyah renkli)
Diplomatik pasaportlar TBMM üyelerine ve TBMM üyesi olmayan, yani dışarıdan atanan bakanlara, yüksek yargı başkan ve üyelerine, Genel Kurmay birinci ve ikinci başkanlarına, orgenerallere, oramirallere, eski cumhurbaşkanlarına, yasama meclisleri eski başkanlarına, eski başbakanlar ve dışişleri eski bakanlarına, Cumhurbaşkanı Yardımcılarına, Diyanet İşleri Başkanına, Valilere, Büyükşehir Belediye başkanlarına, Büyükelçi unvanını almış olanlar ile Dışişleri Bakanlığı meslek mensuplarına, üst düzey görevlilere, eşlerine ve evli olmayan çocuklarına da verilebiliyor.
2-Hususi pasaportlar (Yeşil pasaport)
Görevde ve emekli devlet memurlarına ve yıllık ortalama ihracat değerlerindeki ortalamayı tutturan iş adamlarına da iki yıl süreyle hususi damgalı pasaport verilebilir.
3-Hizmet Pasaportu (Gri Pasaport)
Diplomatik veya hususi pasaport verilmesi mümkün olmayan kimselere, özel idarelerce veya belediyelerce resmi vazife ile dış ülkelere gidenlere verilir.
Uluslararası kuruluşlardaki memurlar ile Türk Hava Kurumu ve Türkiye Kızılay Cemiyeti görevlileri ve resmi basın kartı taşıyan gazeteciler de gri pasaport alır.
4- Umuma mahsus pasaport (Bordo pasaport)
Türk vatandaşlarına yurt dışına çıkarken verilen normal pasaporttur.
Bu pasaport çeşitlerine bakarsak birçok meslek ve görev sahibi, emekliler eşleri çocukları, gelinleri ve damatları da bu pasaportlardan bir şekilde alabiliyor. Hal böyle olunca binlerce, hatta on binlerce insan ayrıcalıklı konuma geçmiş oluyor. Doğaldır ki, bu kadar çok kişinin değişik statüde pasaport alması konusu devletimizi de zor durumda bırakmakta.
Herkes yurt dışına gitmek için her türlü yolu denerken, son olarak yaşanan gri pasaport skandalı eşi benzeri görülmemiş bir rezalete sebep oldu.
Birçok ülke bu durumu öğrendiği andan itibaren sınır kapılarına gizli veya açık talimatlar göndererek Türkiye’den gelecek resmi ve özel kişilerin her türlü pasaportuna temkinli ve kuşkulu tavırlar sergilemeye başladı.
Koronavirüs salgını nedeniyle Türk vatandaşlarına son bir yıldır kısıtlı vize uygulayan Almanya’nın, yaşanan son gri pasaport skandalından sonra, hizmet pasaportlara da sınırlama getirdi.
Almanya, vize istenmeyen pasaportlarla gelenlerden de geliş nedenini ve kısıtlamalara karşı istisna olan durumu kanıtlayan ek belgeler istemeye başladı.
Almanya Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Yeşil, Gri ve Siyah” pasaportla vizesiz gelişlerin de artık denetleneceği, sınırlarda da ek belge istenileceği belirtmesi gelinen noktayı çok iyi özetlemektedir. Siyah pasaportun da bu kategoride değerlendirilmesi çok acı ve vahim bir durum olsa gerek.
Almanya özel pasaportla gelenlerin de geçerli mazereti olmadan ülkeye alınmayacağını vurgularken, vizesi olsa bile, tüm pasaport sahiplerinin geçerli ziyaret nedenlerini önceden sunmaları gerektiğini de hatırlatıyor.
Bu kısıtlamalardan sadece kırmızı pasaport kullanan cumhurbaşkanı, bakan ve milletvekilleri vizesiz ve ek belge istenmeksizin Almanya'ya girebilecek.
Bir örnek vermek gerekirse, 9 milyonluk Avusturya’da sadece 7 bin 500 kişiye diplomatik ve gri pasaport verildiğini, diğer AB üyesi ülkelerde de bu sayının çok az olduğunu belirtmekte fayda var.
Türkiye'de ise, Avrupa Birliği veya diğer ülke vizelerini aşmak için yaklaşık 2.5 milyon kişiye, vize gerektirmeyen gri, yeşil veya diplomatik pasaportlar veriliyor. Bu sayının çok fazla oluşu birçok Avrupa Birliği ülkesinde kaygıyla izleniyor.
Ayrca, koronavirüs salgınının başladığı tarihlerde uygulamaya konulan ve süresi daha sonra iki kez uzatılan Avrupa Birliği dışından gelenlere vize ve seyahat yasağının kapsamı yeniden genişletildi.
Kapsamı genişletilen kısıtlamalar, Türkiye'den Avrupa'ya ziyaretleri engellediği gibi, aile ilişkileri ve hatta ticari ilişkilere de zarar veriyor. Şu anda sadece, birinci dereceden akrabasının cenaze ve düğünlerine katılacaklara, çocuğu bir AB üyesi ülkede okuyana, evlenip eşinin yanına gidecek olana izin veriliyor.
Yeşil pasaport sahiplerinin de bu ilişkilerden birini kanıtlayamaması halinde, Almanya veya diğer AB üyesi ülkeye girmesi mümkün olmazken koronavirüs önlemleri nedeniyle yaklaşık 1.5 yıl süren vize yasağı, 30 Eylül'de Türkiye risk bölge olmaktan çıkarsa kaldırılacak.
Türkiye'nin AB'de onaylı aşılarla aşılamayı artırması, bu yolla kitle bağışıklığını sağlaması, aksi halde vizelerin açılmasının 2022'yi bulabileceği öngörülüyor.
Henley Pasaport Endeksi verilerine göre vize almadan erişebilecek ülke sayısına göre dünyadaki devletlerin pasaport sıralamasında, Japonya 191 ülke ile ilk sıraya yerleşirken ikinci sırada Singapur, üçüncü sırada da Almanya ve Güney Kore yer alıyor. Türkiye ise listenin 55´inci sırasına yer alırken vizesiz gidebileceği ülke sayısının 111 olduğu kaydedildi. Listenin en son sırasında ise 26 ülkeye vizesiz gidebilen Afganistan yer alıyor. Bu sıralamaya bakarak çok da kötü bir yerde yer almadığımızı söylemek mümkün ama, hiç kimsenin aklına gelmeyecek şeytani yöntemlerle pasaport sahtekarlığı veya sahtecilikte dünyada ilk sıralardayız diyebilirim.
Mutlu yarınlar Türkiye’m.
THY eski Genel Müdürü Babüroğlu’nu kaybettik
Bu yıl 88’inci yaşını kutlayan Türk Hava Yolları eskiden hep genel müdürleriyle anılırdı. Doğrusu THY deyince akla ilk önce genel müdürlerin adı gelirdi. Yönetim şekli gereği, yönetim kurulu başkanı ve bir de yönetim kurulu elbette vardı, ama personel dahil birçok kişi onların kim olduğunu bilmezdi. İcranın başı Genel Müdürlerdi. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ve uluslararası kuruluşlar nezdinde şirketi hep genel müdürler temsil ederdi. Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür olarak atanan ilk isim Cem Kozlu olmuştur. İki görev aynı kişinin uhdesinde olunca makam sahibi doğal olarak daha üst görev olan Yönetim Kurulu Başkanlığı unvanını öne çıkardı.
Atilla Çelebi hem genel müdür hem de yönetim kurulu üyesi, Yusuf Bolayırlı ve Temel Kotil sadece genel müdür olarak görev yaptı. AK Parti iktidarında göreve atanan Abdurrahman Gündoğdu, Hamdi Topçu ve İlker Aycı dönemlerinde ise Yönetim Kurulu Başkanlığı ön plana çıktı.
Oysa geçmişte Agasi Şen, Yılmaz Oral gibi asker kökenli genel müdürlerin bile çok büyük bir popülaritesi vardı. Çünkü şirketi genel müdürler yönetiyorlardı.
THY’nin iz bırakan ve de başarılı genel müdürlerinden birini daha kaybettik.
İlk gençlik yıllarımın geçtiği kent olduğu için Erzurum ve yetiştirdiği devlet adamları aklımda hep yer etmiştir. İşte o isimlerden biri de Selahattin Babüroğlu idi. Cumhuriyetin kuruluş yılında doğan Babüroğlu, Kara Harp Okulu’nu bitirip sonra da İTÜ’den mezun oldu.
1961’de İller Bankası Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü olan Babüroğlu, 1966’da Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Üyesi olarak atandı.
Babüroğlu, 12 Mart 1971 askeri muhtırası sürecinde kurulan I. ve II. Nihat Erim hükümetlerinde TBMM dışından İmar ve İskan Bakanlığı (26.3.1971-13.10.1971) ile Ulaştırma Bakanlığı (27.10.1971-11.12.1971) görevlerine getirildi. Aynı süreçte Cumhurbaşkanlığı kontenjanından Cumhuriyet Senatosu üyeliğine (14.10.1971-14.10.1977) seçildi. 1974'te Sadi Irmak Hükümetinde de İmar ve İskân Bakanı olarak görev aldı. Bakanlık gibi önemli görevlerin ardından 1978 yılında Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğü’ne atanan Babüroğlu’nun Bunalım ve Devlet (1984), Deprem ve Devlet (1998) isimli iki kitabı ve yayınlanmış bir çok makalesi var.
“Ölürsem beni mezara dadaş elbiseli iki genç indirsin” vasiyeti olan ve 98 yaşında vefat eden bu değerli devlet adamının THY’de uzun süre görev yapan kızı Oya Torum’a ve ailesine başsağlığı diliyorum.