Dünden bugüne taşıyacağım aşağıdaki bir paragraflık bölüm, başlıkla en net uyum sağlayan anlatımdır.
O paragraf şöyle;
“Her geçen yıl güzel olan birçok şeyin değiştiği Ege’de neler oluyor. Ege’nin o güzelim tatil yöreleri oldukça yorgun, sanki savaştan çıkmış gibi perişan görünüyor. Bilinen bir şey var ki, özellikle Ege sahilleri bu yaz onar günlük iki dini bayram tatiliyle, evinden kopup gelen yerli turist konuklarını ağırladı güzelim tatil yöreleri. O nedenle midir bilinmez ama, geçen yıllardan iyi bildiğim o güzelim tatil beldeleriyle, Ege kıyılarının hiç de keyfi yok gibi geldi bana”.
Ne demek istediğimi birkaç örnekle birazcık daha anlatayım.
Tatilimize Ayvalık’tan başladık. Geçtiğimiz yıl kaldığımız butik otelden, yer rezervasyonu yapmadan geldiğimiz için orada hiç boş yer yoktu. Ayvalık içinde ve özellikle Cunda’da kalacak yer arama derdine düştük. Nereye başvurduysak heryer doluydu. Çareyi Ayvalık’ta uzun zamandan beri kalan gazeteci bir arkadaşımdan yardım istemekte buldum. Rica ettim ve elinden geleni yaptı. Beni tanıdığı birine yönlendirdi. “Yerler dolu çok zor gibi” dedi ama Sarımsaklı tarafında bir apart otelde dört kişinin kalabileceği bir suit daire buldu. Oraya gittik, pek güzel değildi ama başka çare yoktu, orada bir gece konakladık.
Konakladık da, o dillere destan Sarımsaklı’da yaşadıklarımız tam bir hayal kırıklığıydı. Apart hiç güzel değildi. Sarımsaklı ise aparttan daha da kötüydü. En büyük yorgunluğu Sarımsaklı’nın yaşadığını gördüm. En çok dikkatimi çeken ise, zaman zaman insanı rahatsız eden “kanalizasyon kokusu”na benzer bir kokunun hissedilmesiydi. Yıllardır Ayvalık’ta yaşayan bir arkadaşıma sordum “acaba biz mi abartıyoruz” diye, o da Sarımsaklı’da bir süredir benzeri şikayetlerin dillendirildiğini söyledi. Sarımsaklı’da görebildiğim insan manzaralarını pek de beğenmedim. Sarımsaklı’nın yarısına yakının anlayamadığım bir dili konuştuklarını da sorduğumda, o konuşmaların ve rastladıklarımın Boşnak asıllı turistler olduğunu söylediler.
Sarımsaklı ile ilgili söyleyecek daha çok şey vardı ama, bu kadarı yeter, söylemeyeyim.
Ertesi gün Cunda’da başka bir yer bulduk ve oraya taşındık.
Bir başka yorgunluk görüntüleri, o güzelim Cunda’da vardı. Cunda’nın o gizemi neredeyse kaybolmuş. Çok kalabalık, neredeyse tüm sokaklarında otomobiller cirit atıyor. Rahatsız edici bir düzensizlik var. Sokaklarında dolaşamıyorsunuz.Temizliği, düzeni ve yaşam biçiminden yansıyanları ile bir boşvermişlik ve yorgunluk var. Aynı şeyler Ayvalık için de geçerli. Geçtiğimiz yıl çok daha iyilerdi.
Yaz tatilleri yoğunluğundan arta kalan yorgunluk, her yıl artarak sürecek gibi. Buna kesinlikle bir önlem alınmalı. Turistik önemi olan bu yerler giderek özelliklerini kaybetme yolunda hızla ilerliyorlar. Belli bir döneme sıkıştırılan ve kontrol edilemeyen yaşam biçimiyle, bu güzelim turizm cennetlerimizi bu kadar yormanın hiçbir anlamı yok. Kesinlikle bu dönemler kontrol edilmeli.
Bu konuda daha yazacağımız çok örnek var..
BİR TUTAM TEBESSÜM
DELİ AKLI!
Adamın biri arabasıyla tımarhanenin önünden geçerken lastiği patlar.
Arabasından stepneyi çıkarıp, lastiği değiştirmek için dört bijonu söker, tam stepneyi takacakken ayağı bijonlara çarpar ve dört bijon yağmur mazgalına düşer.
Bijonları çıkarmak için uğraşır ama mazgal açılacak gibi değil. Bijonlar görünmüyor bile. Çaresizlik içinde kaldırıma oturup stepneyi nasıl takacağı konusunda kara kara düşünmeye başlar.
Yakındaki tımarhana penceresinden adamı başından beri izleyen deli camdan kafasını uzatır;
- “Ne düşünüyorsun lan salak!… Diğer lastiklerden birer bijon çıkar, hepsi üç bijonlu olsun, seni lastikçiye kadar götürür”.
Adam hemen delinin dediklerini yapar. Deliye;
- “Sağolasın birader! Merak ettim, senin ne işin var tımarhanede?
- “Kardeşim, biz burada delilikten yatıyoz, salaklıktan değil!”