İki yıl süren pandeminin ardından gelen ekonomik ve psikolojik dalgalanmalar, bitmeyen savaşlar ve hayat pahalılığı…
Dünya insanı son dönemde bir şikâyet girdabında. Yaşanan olaylar, mücadeleler, değişen insanlar, siyaset, ekonomi, eğitim, kariyer, kaygı, umutsuzluk… Yaşamından mutlu değil insanlık ailesi. Fert ve toplum düzeyinde sergilediğimiz davranışlar, hayatımızdan şikâyetçi olduğumuzu haykırıyor adeta.
İki yıl süren pandeminin ardından gelen ekonomik ve psikolojik dalgalanmalar, bitmeyen savaşlar ve hayat pahalılığı… Sel, tsunami, yangın ve deprem gibi doğal afetler… Türlü kanser çeşitleri, stres altında kalan kalplerin krizleri, yetersiz kalan böbrekler, iflas eden ciğerler, beyin ölümleri… Ve artan şiddet, bozulan psikolojiler, azalan güven, unutulan merhamet, aranılan adalet ve daralan ruhlar… Bu ve benzeri gelişmeler bir olup rutinimizi yavaşlatsa da, hayatımızı daraltsa da yaşamak çok güzel.
Sorunlar ve olumsuzluklarla iç içe olan birey, sürekli olarak şikâyet alışkanlığı geliştirdiğinde hayat kalitesi ile hayat memnuniyeti düşer. Oysaki yaşadığı sorunlarla mücadele eden ve problem çözme çabasına giren bireyin, hayat kalitesi ve memnuniyeti daha az etkilenir.
Bileşik kaplar sistemi hayat, bir taraftaki kayıp diğer tarafın kazancıdır. Yaşamdaki kayıpları ya da kazançları tek başına görmek bizi eksiltecektir. Mesela yeryüzündekiler salgının hayattan kopardığı yaklaşık altı milyon can için ağlarken, yer altındaki insanlık ailesi belki de yeni misafirleriyle mutludur kim bilir. Hayatı sadece canlılığımızı sürdürdüğümüz zaman dilimi olarak görmek, öncesi ve sonrasıyla bir bütünlük içinde görememek, yaşadığımız sorunlarla baş etme direncimizi düşürecek ve moralimizi bozacaktır.
Zira her gecenin bir sabahı, her yokuşun bir inişi vardır. Bakın mevsimler her dem dönüyor ve zamanı geldiğinde tek başına insanın yükünü çeken toprak ana yeniden uyanıyor. Ve sararan otlar yeşile dönüyor, ağaçlar çiçeğe, yapraklar meyveye dönmenin hummalı çabasında yeniden.
İNSAN MERKEZDİR
Unutmayalım ki hayat bir devridaim içinde. Nasıl ki bunca sıkıntı, doğanın ritmine, uyumuna ve ahengine engel değil. Yeryüzü, gökyüzü ve her ikisinin bağrında sakladığı binlerce âlem yoluna, yolculuğuna devam ediyor. Bu âlemin efendisi olan insan da şarlar ne olursa olsun türküsünü söylemeye devam edecek. Meşrebine uygun melodisini haykırmaya, inadına yaşamaya, bütün meşakkatlerine rağmen yaşamın sunduğu yeni imkânları yakalamaya, eksik bıraktıklarına kafa yormaya ve nihayet dahi iyi bir insan olma yolunda mesafe almaya çalışacak.
Mademki kalbimizin her çarpıntısı ecelimizin habercisidir o halde durma vakti değildir. Daha iyi bir yolun, daha güzel bir yolcusu olmanın belki bazen yol olmanın, hayata bir bütünlük algısıyla yeniden sarılmanın vaktidir. En büyük karar vericinin hükmü olarak olup bitene rıza göstermek ama aynı zamanda daha iyisi için çalışmak ve üretmek, yaşama sevincimizi arttıracaktır. Olanlara rıza göstermek, yeni durumlarla başa çıkmak için daha çok çalışmak, kendimizi geliştirmek ve yaşama sıkı biçimde sarılmak, irili ufaklı imtihanlardan oluşan ve kendisi de bir sınav olan hayattan memnuniyetimizi diri tutacaktır. Bunun da yolu insandan geçiyor. İnsan, iyi olmaya niyet ettiğinde her şey daha güzelleşir.
VERİLMEYENE DE ŞÜKÜR
Âlemdeki her şey ama her şey insanın hizmetindedir. Ve insan hayatın merkezindedir. Hem insan hem de âlem bir anda var olmadı. Bakir ve kuru bir toprağın bağrına su düştü önce. Çamura döndü toprak, bekledi bir süre ve canlılığın ilk işareti olarak koktu. Sonra kurutuldu ve ses çıkarmaya başladı toprak. Hayatın kokusuna sesi de eklendi. Nihayet hazır hale gelen bu özel karışıma ruh ve can verildi. Bir süre her şeyin hazır sunulduğu cennet misali özel şartlarda bekletildikten sonra dünya sahnesine çıkarıldı insan.
Her şeyin bir nedeni, olgunlaşma zamanı ve sonucu olduğuna göre şikâyetten önce yapacaklarımız var, yapacaklarımız olmalı. Sorular soralım mesela. Soru sormak, yaşama bilincinin, düşünmenin ve gelişmenin anahtarıdır. Elimizde olanlar kadar elimizde olmayanlar, bize verilenler kadar verilmeyenler için de şükretmek, ruh doyumuna erişmemiz ve şikâyet batağına girmememiz için önemli bir kaldıraçtır. Başkasının ihtiyacını dert edinmek bireyi, hazımsızlıktan ve olumsuz düşünce akımlarından uzak tutacaktır.
Başkasını şikâyetten önce kendi durumumuza eğilmek, kendi halimizin ve davranışlarımızın farkında olmak bize iyi gelecektir. Geçmişin takıntılarıyla geleceğin kaygısını aşıp içinde bulunduğumuz zamanın verimini arttırmak, kalbimize korkuyu değil güveni hâkim kılmak elimizdedir.