Milyonlarca öğrenci, yüzbinlerce öğretici ile buluşuyor bir daha.
Milyonlarca öğrenci, yüzbinlerce öğretici ile buluşuyor bir daha. Hayatın en kuşatıcı kavramları eğitim ve öğretimin yeni yılı, ister istemez öğrenmenin asıl hedefini düşürüyor aklımıza. Eğitim niye vardır ve insan neleri öğrenmeli evvela? Bilgi toplumu olarak adlandırılan ve her türlü verinin büyük bir hızla üretildiği, pazarlandığı, yayıldığı ve tüketildiği bir zamanda, bize esas gerekli olanı bilgiyi nasıl seçecek ve nasıl öğreneceğiz? Zira ileri teknoloji dünyasının insanı, kendisine asıl gereken bilgiden uzaklaşıp yapay malumatlarla uğraşıyor giderek. Böylece hayatın gerçek anlamı ile buluşmadan, O’nun öğrencisi olmadan, tüketim odaklı bir benlik şişmesinin girdabında debeleniyoruz.
Eğitim ve Eğilmek
Muazzam bir genetik donanım ile doğuyor insan. Ve insanlığın birikimi olan tarihi, kültürü, bilgiyi, beceriyi edinmesi gerekiyor. Bu yoğun öğrenme sürecinde toplumun kazandırmak istedikleri ile bireyin zihin ve kişilik kapasitesi belirleyici oluyor. Yaşamın ilk yıllarında anne-baba ve ailenin diğer fertleri ile etkileşim, çocuğun doğuştan getirdiği kişisel yatkınlıkların şekillenmesini sağlıyor. Okul ve sınıf düzeylerine göre hazırlanan müfredatlar, öğretmenler, başarı ölçütleri, dersler, ödevler, uygulamalar, araştırmalar, ardı arkası kesilmeyen birçok sınavlarla geçiyor öğrenim hayatı. Sonra bir meslek edinme telaşı ve yine imtihanlarla atılıyoruz iş hayatına. Evlilik, aile kurma, geçinme derdi derken hastalıklar başlıyor.
Gerçek imtihanımıza yaklaşırken her geçen gün, hayatın anlamı ve varlığımızın yegâne nedenini öğrenmeden ve kendi gerçeğimizle buluşmadan geçiyor ömür.
Eğitim biraz da eğmekten, eğilmekten geliyor ya… Peki, ama insanı nereye doğru eğiyoruz? Hayatın odağını giderek işgal eden maddi varlık edinme hırsı, diğerlerini geçme derdi, sanal dünyada boy gösterme heyecanına eğiliyoruz. Etrafımızı adeta kuşatan binlerce doğrunun peşine düşmekten ve onlara eğilmekten mutlak gerçeğimizi yitirdik, eğileceğimiz gerçek Makam’ı unuttuk.
Egolarının Hizmetkârları
Evvela kendini okumalı ve öğrenmeli insan. Zira insanın hakikati kendinde saklıdır. Kendini okumaya ve öğrenmeye imkân vermeyen bir eğitim süreci, benliğine tapmış, egosuna hizmete odaklanmış ve nefsinin oyuncağı haline gelmiş bireyleri çoğaltır. Yeryüzündeki varlık nedenimizle buluşturmayan bir öğrenme süreci, bizi egomuzun hizmetkârı haline getirir. Egomuzun doyum hırsı tavan yaptıkça da ruh tatminimiz dip yapıyor kuşkusuz. Bunun içindir ki her türlü bilgi ve donanımımıza rağmen insani değerlerimiz aşınıyor, kendimize yabancılaşıyor ve türlü arayışlara giriyoruz. Kişisel gelişim, yoga, koçluk, NLP, biyoenerji, beyin enerjisi, masaj dünyası gibi yönelimlerin amacı, yitirdiğimiz kendimizi bulmak, hayatımızın anlamını yakalamak içindir biraz da.
Yeni bir eğitim yılına girerken kendimizi okuma yolunda mesafe almamız gereğini yeniden hatırlamalıyız. Eğitimin bir bütün olarak insanın bir marifet kazanma süreci olduğunu göz ardı etmeden rehber olmalıyız yeni nesillere. Anne babalar; çocuğun ödevleri, sınav sonuçları, sınıf geçmeleri ve benzeri maddi başarılarını izlemelidirler elbette. Ama bunlar yetmez. Çocuğun demokrasi bilinci ve araştırma hevesine sahip, soru sorabilen, hür ve bağımsız bir insan olması yanında, ahlak, merhamet, edep gibi insani değerler odaklı bir sevgi insanı olarak yetişmesine de rehberlik etmelidirler.
Kendini Okuma Süreci
Kuşku yoktur ki öğretmen ve idarecilerin; bunca sanal saldırıların muhatabı olan çocuk ve gençlere, her şeyden önce öz yaşam kaliteleriyle örnek olmaları elzemdir. Zira dört duvar ile sınırlı olmaktan çıkması gereken okullar, öğretmenlerin eliyle yaşam boyu eğitim ve öğrenme sürecinde insanın varlık âlemindeki yolculuğuna ışık tutmalıdır. Öğretmenin aynı zamanda iyi bir öğrenici olması bundan dolayıdır. Kuşkusuz, hayat bilgisi, matematik, coğrafya, fizik, tarih ve benzeri ders bilgileri gereklidir. Ama bugün, bizi beşerden yukarıya taşıyacak insan olma bilgisine çok daha büyük ihtiyacımız var.
Kırmızı ışıkta durma bilgisi ile başkasının hakkına girmeme ahlakını birleştirerek bunu davranışa dönüştürme becerisini gösterebilen yiğitler yetiştirmeliyiz. Akıl ile ahlakın buluşmasından, aklın ahlakından söz ediyoruz. Böylece kendimize takılmaktan kurtulmayı başarır, bizi muhatap alan en büyük “Öğretici”ye öğrenci olabiliriz yeniden.