Giderek sıradanlaşan, ağır gelen ve çaresizlik üreten şehirdeki hayat, nasıl da renkleniyor, derinleşiyor kırlarda.
Giderek sıradanlaşan, ağır gelen ve çaresizlik üreten şehirdeki hayat, nasıl da renkleniyor, derinleşiyor kırlarda. Yanında küçücük hissettiğimiz beton bloklardan, bunaltan günlük koşuşturma ve gürültüden, hızla artan erdemsizlikten ve şişen egolardan, kısacası büyük şehrin debdebesinden uzak, birkaç gün geçirdik köyümüzde. Sabrın ve merhametin sırrı ile yaşama sevincinin doruğa ulaştığı, hazreti insan olmayı tüm hücrelerimizle yaşadık. Her şeyi sadece görmedik, hakkıyla bakıp içselleştirdik, kendimize soru sorabildik ve belki de paslanmış ruhumuzu dörtnala koşturduk.
Mantık ve Ruh Dengesi
Köyün kalbi olan meydanında küçük bir külliye var. Rahmetli babamız adına yaptırdığımız külliyenin çay ocağındaki gönül sohbetlerinden keyif aldık. Ve öğrendik ki köylü, mantık ve ruh dengesini kurmada biz “bilen şehirliler” den ileride. Varlığın hakikatine daha aşinalar. Şehrin kayıp etmeye başladığı münevver tipi, dimdik ayakta köylerde. Biz, objektif olma derdiyle mantıklı somut veriler, izahlar, yol ve yöntemler üzerinden ilerlerken köylü, sade duyguları ve katıksız ruhu ile yaklaşıyor olaylara. Ve çok daha güzel analizler, tarafsız ve doğurgan sonuçlar üretebiliyor.
Şehir hayatı insanı, sıfırla bir arasına sıkıştırarak mantık odaklı tek tipler haline getiriyor. Hızlı yaşam insanı, duyguları ve ruhundan uzaklaştırıyor. Ruh tarafı eksilen insan, değerlerden, erdemden, sabırdan, ahlaktan ve en önemlisi başkası için bir şeyler yapmaktan da hızla uzaklaşıyor. İçine çekiliyor ve kendisi için yaşıyor.
Bunun içindir ki bilimin birinci uğraş alanı insandır. Muazzam bir sistem olan insan, kendini ve içine doğduğu sistemi anlamakta zorlanıyor. Zira bugün, biyolojik sistemin işleyişine ilişkin “nasıl”ları biliyoruz ancak “niye”leri bilmiyoruz. Örneğin insanın tercihlerinde mantıkla duygu yahut bedenle ruhun, irade üstündeki etki mekanizmasını biliyoruz ama hangisinin neden baskın geldiğini tam bilmiyoruz. Beyindeki frontal korteks odaklı mantık ile beyindeki limbik sistem odaklı duyguların etkileşimini biliyoruz. Ama ikisi arasındaki dengeyi belirleyen esası bilemiyoruz.
Bilinen şudur: Mantığımız ile duygularımız birbirini destekler ve tamamlar. Ruh sağlığı yerinde bir hayat için ikisi de vazgeçilmezdir. Ancak ileri teknoloji ve yoğun şehir hayatının, insanı giderek tek kürekli kayık misali salt mantık ve dolayısıyla varlık odaklı davranmaya zorladığını biliyoruz. Bunun için insanın psikolojisini daha yakından tanıma, kendimizi bilme ihtiyacımız her zamankinden daha fazla. Çünkü kendimizden sorumluyuz ve kendimizi bildiğimiz oranda yaşamımıza hâkim oluruz.
Kendimizi Bilme İhtiyacı
Bedenin en büyük hücresi yumurta ve en küçük hücresi spermin aşkla birleşmesiyle başlıyor hayat. Genetik bilgiler ile Yaratıcı’nın kişiye özel olarak programladığı donanımları taşıyan tek canlı hücresi, hızla çoğalarak muazzam bir sistemi oluşturur. Mikroskopla yakından baktığımızda bize durmadan çalışan ve bizi biz yapan 30 trilyon hücreden oluşan bir sistemler bütününü görürüz. Bundan daha fazla da bakteri var vücudumuzda. Sadece 1300 gram olan beynimizde 80 milyar sinir hücresi (nöron) var. Her biri canlı ve farklı olan bu hücrelerin, özel amaçları ve çalışma esasları var. Hiç biri diğerine engel değil, bir çatışmaları yok.
Bir de teleskopla bakalım insana. Sınırları değişen, büyük bir boşluk ve içinde milyonlarca galaksiden oluşan ışık kümelerinden sadece biri olan güneş sistemi ve içinde yer alan milyonlarca yıldız ve birçok gezegenden biri olan dünyanın üzerinde yaşayan bir canlı insan. Koca evrende bir nokta bile değil.
Şu halde nedir bu mantık odaklı varlık kavgası. İnsanın doğasına aykırı ve ruh tarafını giderek yalnızlaştırıp devre dışı bırakan bu gidişe dur diyebilmeliyiz. Varlık, mantık ve maddeyi anlamak, edinmek ve yönetmek kadar yokluk, ruh ve duyguları da tanımak, anlamak ve yönetmek için çaba göstermeliyiz. Şu yalan dünyada neye talip olduğumuzu yeniden ve bir daha düşünmeliyiz. Sadece kendimizin gördüğü doğruları aşıp tek olan gerçeğe yol alabilmeliyiz.
Not: Zafer Bayramı'mız ve yaklaşan Kurban Bayramı'mız kutlu olsun...