Birkaç gündür başka şeyler yazarak, pandemi dönemi ve son haftalardaki gidişatın oldukça uzağında durmaya çalışıyorum.

Birkaç gündür başka şeyler yazarak, pandemi dönemi ve son haftalardaki gidişatın oldukça uzağında durmaya çalışıyorum. Öyle ki, Sağlık Bakanlığı’nca açıklanan raporları bile beni pek de etkilemiyor. Artık, “saldım çayıra mevlam kayıra modundayım” desem yalan söylememiş olurum. Pandemi ile ilgili yayınlanan televizyon haberlerini hiç izlemediğim gibi, telefonuma gelen korona bilgileriyle bile hiç ilgilenmiyorum.

Görünen o ki pandemi pek de umurumda değil. Arabesk takılıyorum, “yeter artık öleceksek ölelim duygusallığındayım”.

Yine de kendimi korumaya çalışıyorum ama pek de fazlaca aklımı takmıyorum..

O nedenle televizyonlarda yayınlanan Kovid-19 haberlerinin yanı sıra elimizin hep üzerinde olduğu akıllı telefonlarımızdan sık sık takip ettiğimiz internetteki salgın haberleri benim için pek de ilginç olmaktan çıktı. Aslında internette yayınlanan haberle ilgilenmek pek de ufkumuzu açar gibi değil. İntrnette yayınlanan haber siteleri, bunlara ulusal gazetelerin ve televizyonların uzantıları da dahil oralarda yayınlanan haberlerin çoğu amacından iyice uzaklaşmışlar gibi.

Eskiden, var olan Bilim Kurulumuz ile ilgili haberler ve yorumlar daha çok ekranlar taşınırdı ama, son zamanlarda bu konudaki bilgilerin son aşaması tamamen Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanır oldu. Sağlık Bakanı ise, konuyla ilgili fazla açıklama yapmıyor. Sadece raporlar yayınlanıyor.

Durum bu. Korkunun tepemizde tepemizde “Demoklesin kılıcı” gibi sallanmaya devam ettiği böylesine bir ortamda “pandemi ne durumda, koronavirüsle dansımız hangi aşamada” haberlerini takip etmenin ne gereği var. Bildiğimi bir şey var ki o da, bizim yapabileceğimiz tek şey, kendimizi korumaya dikkat etmemiz gerekiyor. Onu iyi yapabilirsek yaşayabiliriz. Yoksa… Yoksasını bilemedim.

Bu arada hakkını yemeyelim. İçişleri Bakanlığ tarafında yayınlanan kısıtlama genelgeleri de gündemin en başında yer alıyor. Tüm bunlardan elde edineceğimiz bilgilere göre, ne olacağını toparlayıp bilebilirsem gelecek yazılarımda yorumlamaya çalışacağım.

Hemen hemen herkes gibi ben de, aşılar konusundaki haberlerden medet umar durumdayım. Benim umudum hala aşılar konusunda hızlanacak gelişmelerde. Hedef, daha çok aşılama ve daha hızlı olabilmekte. Kısacası; olması gereken, kendimizi korumadaki Hijyen-Temizlik-Mesafe ve Maske konusunu asla ihmal etmemek ve bu arada iki doz aşı olabilmek, o şansı yakalayabilmek. Bunları yazarken şu notu eklemeden geçme doğru olmaz, çünkü; ben bundan neredeyse bir buçuk ay önce ikinci doz aşımı oldum. Oldum da, hala aklım bir konuya takılı duruyor. Çok önemsememem gerektiğini doktor arkadaşlarım söylediler ama antikor testimin 0,95 olması aklımdan hiç çıkmıyor.

Bu arada aşılardan söz etmişken; AFP (Agence France-Presse) kaynaklarına göre; AB (Avrupa Birliği), iki doz aşı olanlara sınırlarını açma kararını verdiğini yazmış. Ben yazılanların yalancısıyım. Buraya yazma gereğini hissettim.

Edinilen bilgilere göre; ülkemizde toplam yapılan aşı sayısı; 26.835,306. Birinci doz yapılan aşı sayısı; 15.374,917 ve ikinci doz aşı sayısı ise; 11.460.389 civarındaymış.

Son bilgiler olarak, tam kapanma döneminden geride neler kaldı onu da iyice merak ettiğimizi dillendirmeye başlayanlar oldukça çoğaldı. Beklentiler umarım bir kez daha hayal kırıklığıyla sonuçlanmaz.

BİR TUTAM TEBESSÜM

YALNIZLIK!...

Bundan birkaç yıl önce Londra'nın ufak bir evinde gençliğinden beri başından geçen tüm olayları yazdığı bir hatıra defteri tutan ihtiyar kadıncağız ölmüştü.

45 yılın bütün basit olayları, dostlarla ufak tefek konuşmalar, sevgi ile titreyen bir sürü küçük haz ve elem anıları, arkadaş ve akrabaların ziyaretlerine ait bazı notlar bu defterde günü gününe not edilmişti.

Bu anılarda öyle önemli bir şey yoktu ama defterin son iki yıllık yapraklarındaki notlar düşündürücü idi.

İki yılda defterin her gününe sadece şu cümleler kaydedilmişti:

"Yalnızım... Yapayalnız.... Bekledim... Bugün de bana kimse gelmedi..."