Yeni yılın başlaması ile özellikle dizi severler tarafından memleket meselesine dönüştürülen dizilerin belli bir süre tatile girmeleri konusu, neyse ki geçtiğimiz hafta sona erdirildi, diziler kaldıkları yerden devam etmek üzere yayınlandıkları günlerine geri döndüler.

Üç haftalık özlem ve merakla bekleyiş sona erdi. Ekrana geldiler ama etraftan aldığım yorumlara göre merakla, özlemle beklemeye değmemişler.

Genelde dizilerin yapımcıları bir dizi tutunca her zaman yaptıklarını bu kez de biraz fazla abartarak yine yaptılar ve diziyi uzatmak için günübirlik senaryo oyunlarını sergilemeye başladılar.

“Nedir bunlar” diye sorarsanız, yazmıştım ama tekrar kısaca anlatayım. Dizi, izlenme oranı ile iyi bir yere gelince, bölüm sayısını arttırmak için konular, bölümlerde iyice dallanıp budaklandırılır, olması gereken sürenin dışına taşınır ve konunun iyice dağılmasına neden olurlar. Planlar olması gereken sürenin çok daha fazlasına yayılır.

Öylesine bazı sahneler vardır ki, en fazla iki planda ekrana yansıtılması gerekirken neredeyse on dakika süreye, sanki yavaş çekimmiş gibi yayılırlar. Hiçbir farklı açı ve monotonluğu ortadan kaldıran kurgu olmaksızın dizi uzadıkça uzar.

Özellikle gözyaşı ve duygu sömürüsü olan sahneler bu konu için biçilmiş kaftandır. Bu sahneler dizi heyecanınızı iyice ortadan kaldırdığı gibi, konsantrasyonunuzu da yerlere serer. İşin içine bir de uzayıp giden reklam kuşaklarını da eklediğinizde gece yarısını biraz geçeye kadar yayılan, bitmek bilmeyen eziyetli bir diziye dönüşür.

Ekranda izlenme oranı konusunda yüksek ivme yakalayan tüm dizilerin yapımcıları ve senaryo yazarlarının sanki sözleşmiş gibi başvurdukları yöntemdir bu.

Ekrana üç haftalık ara verip geri dönen dizilerde bunu yaşamaya alışmıştık ama bu geri dönüşte yukarıda söylediğim senaryo oyunları geri dönüşün hemen ilk bölümlerinde daha hissedilir şekilde ekranlarda. Diziler günübirlik senaryoların eseri olan bölümsel konulara dönüştü. Konu bir kaç başlı hale geldi ve bölüm sonları haftaya taşınacak merakın daha yoğun olması için bir iki sürpriz sonla sonlanmaya başladı. Bu kurgular son zamanlarda tüm dizilerde uygulanan en önemli senaryo oyunlarıydı. Dizlerde konular farklı ama senaryolar sanki tek elden çıkıyor gibiydi.

Üç haftalık rötar yapan dizilerin geri dönüşleriyle ilgili olarak çevremdeki dizi severlere, “merakla özlemle beklemeye değdi mi” sorusunu yönelttim. Aldığım yanıtlar düşündüğümden farklı değildi. Yukarıda dile getirdiğim günübirlik, basit senaryo oyunlarının farkındaydılar ve birçoğu bundan rahatsız olduklarını dile getirdiler. Aslında yapılanı fark etmemeleri mümkün değil. Artık bu işi öylesine acemice yapar oldular ki, diziyi izlerken neyin ne olacağını hemen çözebiliyorsunuz ve bölümün hangi sonla biteceğini de kolaylıkla bilebiliyorsunuz.

Aslında abartmayıp olması gerekeni yapsalar ve dizi severlerin aklıyla alay etmeseler daha iyi olmaz mı? Bu da yanıtını bekleyen bir soru işte..

GARİP AMA GERÇEK!

İNGİLİZ YARGIÇ

İnsan yaşamına ve kadın haklarının yasalar karşısındaki güvenliğini yansıtan yaşanmış güzel bir örnek. Bize garip gelebilir ama aynıyla vaki İngiliz mahkemelerinde yaşanmış bir yargıç kararıdır.

İngiliz yargıç, gece yarısı parktan geçmekte olan bir genç kızı korkutan adama, şikayet üzerine yedi yıl yedi gün hapis cezası verdi. Mahkemeyi takip eden gazeteciler şaşkınlıkla cezayı veren hakime sormuşlar;

- “Sayın hakim, adam kıza elini bile sürmedi, korkup kaçan kızın çığlıklarına yetişenler

adamı yakaladılar. Bu yedi yıl, yedi gün ceza çok fazla değil mi?”.

Gazetecilerin sorusuna İngiliz yargıcın yanıtı hukuh tarihine geçecek düzeydedir.

- “Kızı korkutmanın cezası yedi gündür. Yedi yıl İngiliz kızlarının gece yarısı parklarda dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır!”