Bizi diğer insanlardan ayıran ve biricik hale getiren temel kişilik özelliklerimizin; genetik enformasyonun, çevrenin ve yaratılış sürecinin (X Faktörü) etkisinde olduğuna değinmiştik. Şimdi asıl soruya gelelim. Temel insani değerlerin adeta bir soykırıma maruz kaldığı ve dijital dönüşümün, hayatımızın her karesini tehdit etmeye başladığı bir zamanda kişilik özelliklerimiz nasıl etkileniyor ve kişiliğimizin hangi alanda, hangi düzeyde değişiyor?
Çalışmalar, bireyin temel kişilik yapısında zamanla değişim olabildiğini ancak bu değişimin temel karakter düzeyinden çok huy, alışkanlık ve davranış düzeyinde olduğunu ortaya koymuştur. Araştırmalarda dikkat çeken bir ayrıntı şudur: İnsanın karşı karşıya kaldığı uyaranların çoğalması yani birim zaman içinde yaşamı doğrudan etkileyen değişim ve dönüşümün yoğunluğu, kişilik düzeyindeki etkileri de arttırmaktadır.
Yüzyıl önce bir insanın, hayatı boyunca karşılaştığı, yaşamı doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen gelişmeler, buluşlar, yenilikler yani bir ömre sığan gelişmeler, bugün bir iki yılda gerçekleşiyor. Bireyler, aileler ve toplumlar, bu hızlı gelişmelere hâkim olma, uyum sağlama ve değişimin gerektirdiği davranış değişiminde zorlanıyor.
Örneğin yeni kurulan bir şehri diğer yerleşim yerlerine bağlayan bir ana yolu ve ihtiyaçlarını karşılayacak ara yolları vardır. Zamanla şehrin büyümesi ve gelişmesiyle kalabalığın ulaşımı zorlaşır ve yeni yollara yahut farklı çözümlere ihtiyaç duyulur. Ana güzergâhlar değişmez ama ana yolların genişlemesi, yeni ara yollara, köprülere, kavşaklara ve yeni ulaşım araçlarına ihtiyaç doğar. Sürekli göç alarak plansız büyüyen şehirde günlük yaşam giderek zorlaşır ve zamanla şehrin mimarisi, kültürü kısacası şehrin kişiliği değişir.
ALIŞKANLIKLAR DEĞİŞEBİLİR AMA
Benzer biçimde bireyin doğuştan getirdiği temel kişilik donanımları zamanla gelişir, olgunlaşır, yaşamın yoğunluğu ve yeni ihtiyaçlara göre bireylerin gösterdiği kişisel tepkiler de değişir. Bireyi diğerlerinden ayıran düşünme biçimi, zihinsel kapasite ve karakter özellikleri gibi temel eğilimler, ana kaynak olarak aynı kalır ama gelişen şehrin yolları gibi genişleyerek gelişir. Bir çocuğun, aldığı eğitimler, çevre etkileşimi ve kendisini geliştirmesi sonucunda gençlik ve yetişkinlik döneminde kendisini ifade alanları ve biçimleri değişir ve gelişir.
Asıl mesele kişilik özelliklerimizin zamanla hayatın doğal akışı içinde gelişip olgunlaşmasının dışında plansız büyümeye zorlanan şehir gibi çevre baskısının etkisiyle değişime zorlanması ve bu süreçte yaşanan uyum sorunlarıdır. İnsanlık tarihi, bireylerin ve toplumların karşı karşıya kaldığı bu zorlanmaların getirdiği vahim sonuçları ortaya koymaktadır. Kültürlerini, geleneklerini ve inançlarını yaşamalarına izin verilmeyen, yurtlarından uzaklaştırılan, özgürlükleri kısıtlanan, çeşitli tehditlere maruz bırakılan birey ve toplumların öz kişilik kalıplarının değişmediği ancak huy ve davranış alışkanlıklarının zamanla değişerek dönüştüğünü biliyoruz. Baskı ve zulüm altında yaşayan insanların ana dillerini dahi unuttuklarını biliyoruz.
Bugün küresel dünyanın birey ve toplumu zorladığı değişim ve dönüşümün hızı, basit düzeydeki günlük yaşama dair davranışların değişimini aşmış, alışkanlıklarımıza, yaşam biçimimize hatta düşünme biçimimize müdahale düzeyine ulaşmıştır. Bu durum, kişiliği oluşturan üç temel katmanın, davranışlarımıza etki düzeylerini değiştirmeye başlamıştır.
ALT BEN, BEN, ÜST BEN
Her insanın kişilik yapısının ilk katmanında; yeme, içme, korunma, barınma, üreme gibi temel maddi fizyolojik isteklerin ve içgüdülerin yer aldığı alt ben (id); ahlak, inanç, etik, toplumun istekleri gibi sosyal beklentilerin yer aldığı üst ben (süper ego) ve bu iki katmanı uzlaştıran ve ikisinin arasında konumlanan ben (ego) yer alır. Sağlıklı bir bireyde kişiliği oluşturan katmanlardan ego, toplumsal isteklerin ve beklentilerin yer aldığı üst beni destekleyerek içgüdülerimizi kontrol altında tutar. Bunu sağlayan da kişiliğimizin çok önemli bir bileşeni olan irade gücümüzdür.
İnsani değerlerin aşınması, kargaşa ortamlarının sıradanlaşması, dijital dünyanın bireyi gerçek yaşamdan kopararak sanal hayata alıştırması, doğal hayatın değişmesi gibi gelişmeler, insanın kendisi ve çevresi üzerindeki yaptırım gücünü ve iradesini zayıflatmaktadır. Zayıflayan irade, insanın, kendisi ile öteki arasında denge sağlaması gereken benlik katmanının, toplum yararına değil şahsi beklentilere ve çıkarlara yönelmesine neden oluyor. Böylece egomuz, toplumu temsil eden değerlerden uzaklaşarak içgüdülerimize hizmet eden bir role bürünüyor ve şehrin dokusunun değişmesi gibi insanın kendisi olarak kalması zorlaşıyor.
Jules Payot’ın İrade Terbiyesi(1) (L’education de la Volone) adıyla dilimize çevrilen kitabında ifade ettiği tam da budur. Bugün dünyada birey ve toplum düzeyinde ciddi boyutlara ulaşan irade zayıflaması, kişilik aşınması ve değişiminin en önemli belirtisidir. Zira temel kişilik donanımlarını korumada zorlanan birey, hızla bencil bir yaşam tarzına sürükleniyor.
Dünyayı yeniden inşa etmeye gücümüz yetmez belki ama hızla aşınan, değişen ve dönüşen kişiliğimizi korumak ve yeniden inşa etmekle işe başlayabiliriz. Yaşam ve davranış alışkanlıklarımızın, günün şartlarına göre değişmesi gerekir ancak bizi insan kılan temel kişilik değerlerini korumak ve kendimiz olmayı sürdürmek ciddi bir çabaya muhtaçtır. Bedenimizin maddi isteklerine ve şöhrete yönelen kişilik eğilimlerinin, yeniden maddenin arkasındaki manaya yönelmesi, irademizi güçlendirerek bizi ayakta tutacak yegâne umuttur.
(1)Jules Payot, (2020). İrade Terbiyesi (Çev.: Hakan Alp). İstanbul, Ediz Yayınevi.