Kadının adı Hatice..
Kadının adı Hatice..
Hatice, genç bir kadın..
Evli, iki çocuğu var..
Sakarya'da yaşıyor.
Güzel de bir kadın..
Tam bir haftadır Müge Anlı'nın programında.
Çocuklarını evde bırakıp erkek arkadaşı ile denize gidiyor. Kocası oraya bunların yanına geliyor.. Erkek arkadaşı kaçıyor, bu erkek arkadaşının arabası ile kaçmak isterken kocası kaputun üzerine yatıyor 5 km gidiyor, düşüyor ve ölüyor.
Ölen adamın ailesi, olayın aydınlanması için değil, kadının suçlu olduğunu Müge ortaya çıkarsın diye gelmişler.
Ya oğlunuz, nasıl bir oğlunuz var, ne hissediyorsun, böyle oğul olur mu, diyesim var.
Genç kadın hayatını anlatıyor, ilk kocadan bir çocuk ile boşanmış, bu adamı bulmuş, onunla evlenmiş, bir çocuk da ona doğurmuş.
“Kocam uyuşturucu kullanırdı, eve erkekler getirirdi, benden başka şeyler yapmamı isterdi, her gün beni döverdi, demir kapıları kırardı.”
Daha neler neler, anlatıp duruyor.
“Bende erkek arkadaş buldum, bari tek erkek olsun dedim, bizim eve o para veriyordu, kocam da bunu biliyordu.”
Diyor.
Kadın ev hapsinde, ayakları kelepçeli.
Adamı öldürdü, öldürmedi bilemem, onu Müge'ciğim anlayacak ve anlatacak.
Ben konunun neresindeyim?
Kadındayım.
Anlattıklarından ben gepegenç bir kadının hayatı ne fırtınalı, ne yorucu, vah vah kadına diyeceğim, diyemiyorum.
İnsanın acıma ve merhamet duygusunu yok ediyorlar.
Genç kadını anlatırken izliyorum, hiç yaralanmamış, hiç berelenmemiş, hiç yorulmamış.
Sanki film senaryosu anlatıyor.
Bu ne direnç, bu ne dayanıklılık be kızım.
Kadın, anlattığı kendi hayatının PİŞKİNİ olmuş.
Anlayamıyorum.
Anlayabilirsek HİÇLİK anlayabildiğimizdedir.
İnanamıyorum.
Kadın, HİÇ olmuş, haberi yok.
Kadın, ÖMRÜNÜ İNTİHAR etmiş farkında değil.
Yolculuk nereye tatlım diye sorasım var.
Doğururken kimselere sormadığın çocukların yazgısı ne olacak be kızım?
Sen çocuklarına nasıl bir gelecek bırakmak istiyorsun?
Seni, analarını nasıl anlatsınlar istiyorsun?
Kendini doğruda görme çaban hiç mi olmadı?
Yoksa doğru nedir bilmiyor musun?
Hayatta binlerce kişi, yeşil ışık yandığında karşıdan karşıya geçiyor.
Senin ne yeşil ışığın, ne de karşıdan karşıya doğru geçme çaban olmuş.
Yamulmuşsun sen.
Sana ait sandığın, hayat diye anlattığın her şey berbat ve çok kötü.
Bunları nasıl yaşadın ve nasıl içinden geçtin?
Senin hayatından ben korktum.
Bir kadın bu kadar fırtınalı denizde kalmışken, tutunacak bir kaya aramaz mı?
Bu kaya insanın ailesi olmaz mı?
Sizin aileniz, ananız, babanız kardeşleriniz yok mu?
Siz bu denli savrulurken, iki çocuğu dizinin dibinde heba ederken, dur yapma diyen bir kişi olmaz mı?
Herkesi boşver.
Annen.
Kızı bu derece hayatının yalancısı olmuşken, nerede?
Ya sen?
Bir evde..
Uyuşturucu kullanan koca.
Dayak atan koca.
Seni öldüreceğim diye her gün tehdit eden koca.
Kapıları kıran koca.
Faturaları sevgiline ödeten koca.
Varken.
Saçlarına röfle yaptırıp,
İki çocuğu evde bırakıp, sevgilinle denize gidebilmişsin ya...
Be kadın.
Kendini asla bağışlama.
Funda'ya takılanlar...
... Bir haftadır, taaaaa aylar önce biten, Özge Ulusoy ve Hacı Sabancı ilişkisinin telefon mesajlarını konuşuyoruz. Ben aylar önce, Hacı üzerinden zengin çocuk ve ailelerini, Özge üzerinden popüler güzel kız, ilişki modelini anlatmıştım.
Hatta Özge'ye mektup niteliğinde bir yazı olmuştu.
Olmaz tatlım, demiştim.
Oku tatlım, demiştim.
Sen, onun annesine gerçekten küfür etmişsindir.
O'nun annesi de gerçekten seni istememiştir.
Zengin aileler, fakir kızları, fakir insanları sevmezler tatlım demiştim.
Niye küfür ediyorsun.?
Ahh tatlım ahhhh.
... Dün 10 Kasım'dı
Atatürk'ümüzün 79’uncu ölüm yıldönümü idi ...
Kıymetlimiz Ata'm.
Yurdumuzun her köşesinde, küçücük bebeklerimiz dahil, hepimiz, herkes, saygı ile minnet ile andık. Daha yeni konuşmaya başlayan bebeler, Ata'm kalbimde yaşıyor dedi, yağmurda ıslanma diye şemsiye ile nöbet tuttu.
Gazeteler, televizyonlar, sokaktaki insanlar, ne çok seviyoruz seni...
Sen çok yaşa Ata'm..