Seçimler için neredeyse geri sayım başladı.
24 Haziran’a şunun şurasında bir aydan az zaman kaldı. Başta Cumhurbaşkanlığı seçimleri olmak üzere mitinglere yansıyan seçim propagandaları giderek yoğunlaşmaya ve iki ittifak şemsiyesi altında toplanan bu propagandalarda tempo ve atışmalar giderek sertleşmeye başladı. Genelde seçim ortamına girilince bunlara rastlamak çok doğal. Bu kez bir farklılık var. Tüm seçim dönemlerimizi anımsadığımızda böylesini ilk kez yaşıyoruz.
Ben seçim platformunda neler oluyor ona hiç bakmayacağım. Yıllardır seçimler ve politik ortamlarla ilgili yazı yazmama sözü verdim kendime. Bir gazeteci olarak siyasette olan biteni kenardan, içinde olmadan izlemek, çok daha güzel diye düşünüyorum.
Bu seçimde öne çıkan Cumhurbaşkanı seçim çalışmaları ve her iki ittifakta ve ittifak dışında bir partinin genel başkanının tek başına adaylığını pekiştirme ve iddiasına göre Cumhurbaşkanı seçilebilme mücadelesi. 24 Haziran’a yaklaşırken belli ki miting alanları oldukça hareketlenecek. Bekleyelim görelim, neler olacak. Ama bir şey çok net bir fotoğrafı yansıtıyor ki o da; bu seçimin, gidişatı ve ortaya çıkaracağı sonuçları, ayrıca toplum üzerine yansıttıkları ile diğer seçimlere hiç benzemiyor. Bekleyelim görelim.
Her seçimde olan ve ülkemizde neredeyse alışkanlık haline gelen seçim ekonomisi ve topluma yansımaları bu kez başka etkenlerin yoğun baskısı altında kendini çok daha farklı hissettiriyor.
Toplum bu kez dövizde bir türlü önlenemeyen ve özellikle de son bir ay içinde kendini gösteren hızlı artışın ve buna bağlı olarak yarattığı kur farkı kabusunun etkisi altında. Bu arada, bazı temel tüketim maddelerine sürpriz zamlar olarak yansımalarını da dikkate alırsak, zaten bir süredir iyi gitmeyen ekonomimizin dar gelirli, işçi, memur ve neredeyse üretemeyen köylüyü iyice zor durumda bıraktığını görebiliyoruz.
Çarşı-pazarda, her hafta baş döndüren fiyat oynamaları, giderek alım gücü sınırının çok altında çok zor durumda olan dar gelirlinin durumu ve seçim ekonomisinin yarattığı olumsuzluklarıyla gidişatın hiç de iyi olmadığını görebiliriz. Buna, son bir ayda çıldırarak kendi rekorunu şımarıkça, egale eden dövizin, özellikle doların yarattığı olumsuzlukları da eklersek, son bir ayına girdiğimiz seçim ortamında ne durumda olacağımızı kestirmek neredeyse imkansız gibi.
Bu arada; artık alışkanlık yaratan, periyodik hale gelen ve eksikliğini hissettirmeyen akaryakıt zamları, seçim ekonomisinin altında iyice bunalan vatandaşı canından bezdirdi desek abartmamış oluruz.
Vatandaş, bu seçimin sonuçlarının nereye varacağını merak ededursun, bir başka şeyi çok daha ilgiyle ve endişeyle takip ediyor ve merak ediyor. Bu da; iyice karmaşık hale gelen seçim ekonomisinin seçimler sonlandıktan sonra geride neler bırakacağıdır.
Seçim ekonomisinin derecesi ne olursa olsun, toplum olarak alışkın bir ülkeyiz. Ancak, bu kez daha da kötüsü; bir türlü kontrol edilemeyen, ıslah edilemeyen, dövizdeki hızlı artış. Son günlerde artış hızını, merkez bankası müdahaleleri azıcık durdurabildi ama, her an eski hızına ulaşacak gibi.
Resmi rakamlara göre, son bir yıllık doların durumu; Haziran 2017’de 3.5 civarlarında, günümüzde ise 4.85’i buldu. Son bir aylık durumu; 4.00 - 4.85, son bir haftalık; 4.5 - 4.85, son iş gününde ise; güne 4.7 ile başlamış öğlene doğru 4.85’i bulmuş daha sonra Merkez Bankasının müdahaleleriyle hızlı yükseliş durmuş ve kapanışa doğru 4.7 civarına gelmiş, en azından yeni açılış gününe kadar biraz sakin görünüyor. Pazartesi (bugün) ne olur bilinmiyor.
Durum bu merkezde. Ve seçime gidiyoruz.
Son günlerde dolarla ilgili bir espri dolaşıyor sosyal medyada. Ama onu ben buraya taşıyamayacağım.