İnsan nedir demiştik? Yeni sorularla devam edelim.

İnsan nedir demiştik? Yeni sorularla devam edelim. Düşünen bir canlı olarak insanı diğer her şeyden ayıran temel özellik ya da özellikler bütünü nedir? Bu konuda üç temel yaklaşım var: Bir kısım filozof, insanın temel ayırıcı özelliğinin düşünmek, diğer bir kısmı inanmak olduğunu savunmuş, kalan kısım ise pratik bir çözümle iki görüşü birleştirmiştir.

Acaba insanı diğer canlılardan ayıran temel fark, bir fonksiyon, yatkınlık, yetenek, davranış olarak kaynağını temel zihinsel potansiyelden ve mantıktan alan düşünme yeteneği midir? Yoksa sevmek, ait olmak, merhamet etmek gibi kaynağını temel duygusal potansiyelden ve etik değerlerden alan inanma özelliği midir?

Elbette insan hem düşünür hem de inanır. Ancak hangisinin daha derinde daha belirleyici ve bizi insan kılan esas faktör olduğunu bilmek, günümüzde yaşanan insani değer aşınmasıyla mücadelede önemli bir kaldıraç olacaktır.

Hayvanların mantık ve duygu potansiyellerine yönelik deneyler, onların düşünme ile inanma becerilerini ve bunu davranışa dönüştürme düzeylerini ortaya koyan önemli veriler sağlamıştır.

HAYVANLAR DA ÖĞRENİR AMA

Rus düşünür İ. Pavlov’un çalışmalarıyla başlayan ve günümüze kadar çok çeşitlenerek devam eden davranış bilimleri alanındaki deneyler, hayvanların belirli bir seviyeye kadar düşünmeyi ve öğrenmeyi başardıklarını ve bunu davranışa dönüştürdüklerini göstermiştir. Özellikle insanlara daha yakın ve iç içe yaşayan hayvanların, mantığın en basit düzeydeki sebep-sonuç ilişkisini kurma ve buna göre davranma konusunda yol alabildikleri kanıtlanmıştır.

Aynı bilimsel çalışmalar, hayvanların basit düzeyde duygusal tepkiler verebildiklerini ancak bu davranışların ağırlıklı olarak kendi ihtiyaçlarına bağımlı olduğunu belirlemiştir. Şu halde hayvanlar dünyasında, türe özel farklar olmakla birlikte insandaki işleyiş sürecine benzer çok basit düzeyde bir zihinsel ve duygusal potansiyel olduğu ve bu iki potansiyelin de canlının hayatını sürdürmeye odaklandığı söylenebilir.

Ancak insan dışındaki canlılar âleminde duygusal potansiyelin en önemli bileşenlerinden olan inanma ihtiyacına yönelik bir veriye rastlanmamıştır. Diğer bir ifade ile hayvanlar basit düzeyde düşünüyor, hissediyor ama hayvanların inanma eğilimleriyle ilgili bir bilgimiz yok. İşte bunun için insanın, bazı özellikleri olan bir hayvan olduğuna dair tanımlar hem uygun değildir hem de insanı anlatmaktan çok uzaktır.

İnsanın en ayırıcı temel özelliği olarak inanma duygusunun ön sıralarda olduğunu görüyoruz. İnanan insan düşünür, sorgular, akleder. Bunun içindir ki dijital toplum, inanan insan profilini zayıflatmak amacıyla inanma ihtiyacını giderek yok sayma eğilimindedir. İnsanı herhangi bir canlı ile eşdeğer tutmak, sanal toplumun yönetmek ve yönlendirmek istediği bir insan modelidir. Bunun unun sonucu ise yoğun bir değersizlik, anlamsızlık ve manadan uzaklaşmadır.

Günümüzde insan tanımının bir bütünlük içinde yeniden yapılmasına, insanı hayvandan farklı kılan temel zihinsel ama özellikle duygusal özellikleriyle yeniden bilmeye ihtiyacımız giderek artmıştır.

İNSAN İNANAN BİR CANLIDIR

Bu çerçevede insana yönelik daha doğru tanımların bir kısmını hatırlayalım: İnsan; seven bir canlıdır (Fromm), küçük âlemdir (El-Kindî), iki cevherden, madde ve suretten oluşan bir terkiptir (Farabi), varlıkların en üstünüdür, bunu sağlayansa aklıdır (İbn-i Sina), insan-ı kâmil suret-i Hakk'tır (İbn Arabî), varoluşu her daim yenilenen bir tecelliyat yekûnudur (İbn Tufeyl), surette küçük bir âdem, hakikatte ise en büyük âlemdir (Mevlâna).

Bilimsel bakış açısıyla günümüz modern toplumlarının düşünme ve konuşma özelliği olan bilen insan yahut uygar insan olarak tarif ettiği Homo Sapiens ifadesini, özellikle duygusal derinliğiyle ile yeniden tanımlamaya ihtiyacımız var. Mark Twain’in ünlü esrinde(1) konuşturduğu tecrübeli yaşlı adam ve tecrübesiz genç arasındaki diyalog boyunca ‘İnsan Nedir?’ sorusuna yanıt ararken vardığı sonuç da aynıdır. İnsanın kendini bilme ve inanma ihtiyacı her şeyin üstündedir.

Zira sadece hayatta kalmak ve varlığını sürdürmek insanı tatmin etmiyor. İnsan, kendi istek, ihtiyaç ve algılarının dışına çıkma kabiliyeti olan, var olan kadar var olmayanın da peşine düşen, madde kadar manaya da ihtiyaç duyan bir canlıdır. Hayatın anlamı ve mananın derinliğine kendi kabı kadar inebilen tek canlıdır insan. Ve insan inanma ve kendini gerçekleştirme ihtiyacına sahip bir canlıdır. Bu yönüyle de yeryüzünün en şerefli varlığıdır.

Elbette insan, hayat yolculuğunda sahip olduğu zihinsel süreçlerden ve duygusal potansiyelden yararlanır. Ama insan, kendisini farklı kılan inanma potansiyeli ile kendi dışındaki dünyalara, görünenin ötesindeki anlamlara kolaylıkla yönelebilmektedir. İnanma duygusu, temel insani değerleri benimsememizde ve insan olmayı sürdürmemizde kritik bir eşiktir. Bu yönüyle hem antika bir eser hem de eser üreten bir sanatçıdır insan. Kâinatın çekirdeği ve yeryüzünün en değerli markası olarak insan hem madde hem mana, hem âşık hem de maşuktur. Bunun için kendisinin peşine düşmek ve kendini bilmek zorundadır.

(1) Twain, M. (2015). İnsan Nedir? (Çev.: Esra Damla İpekçi). İstanbul, Dedalus Yayınevi.