İlim, insanda belli ölçüde tecellî eden fakat aslı Allah'a ait olan hakikatidir.
Yani ilmin hakikati hepimizdeki Allah’ın isimleriyle alâkalıdır. O, bütün isimlerin sahibi olmak hasebiyle ilmin de sahibidir. Allah’ın ilminde hepimize ne kadar pay düşüyorsa Allah’ın ilminden, bizim de idrakimiz o ölçüde gelişir ve idrakimizi yönlendiren bizdeki Hakk’a ait isimdir. Bununla birlikte idrak olmazsa da, yaşama diye bir şey olmaz. Dolayısıyla hepsinin birbiriyle ilişkisi vardır. İnsanların, “Ben bu ilme sahibim” demesi de çok komiktir. Çünkü insanlar ilmin sahibi olamaz. Ancak kendilerindeki ezelden verilmiş olan Allah’a ait ilmi keşfederler, açığa çıkarırlar. Hattâ Ahmed er-Rıfaî Hazretleri “Soru sorun ki evladım, ben de kendimde bilmediğim ilmi göreyim, ne var ne yok” diyor.
Kul ancak Allah’ın verdiği ilimi kendinde aşikâr eder. Bu da senin kimseye, ya da benim kimseye bir şey öğretemeyeceğimi anlatır. Ancak ondaki ilmi açığa çıkarma hakkına sahibiz. Mürşitler de böyledir, kimseye bir şey öğretemezler ama onlar insandaki ilmi sezerler ve onu açığa çıkarmak için mücâdele verirler. Böylelikle insan kendindeki Allah’a ait bu hakikat açığa çıktığı ölçüde yaşamaya başlar ve ölüyken de diri olur.
Bir de “Âlem-i şuhûd” ve “Âlem-i gayb” diye iki kavram var. Bizim gördüğümüz ya da idrak edeceğimiz âlem. Bir de bizim göremediğimiz, yani idrak edemeyeceğimiz bir âlem olduğunu söylemeliyiz. Âlem-i gayb insanın iç hayatıdır, iç âlemidir; yani insanın hakikati ve özüdür. Buraya “Âlem-i şuhûd” denmesinin sebebi, burada bâzı şeyleri görmekten dolayı denmiyor “Âlem-i şuhûd” burada kendi iç hakikatine şahit olmak için geliyoruz. Bunu da yapabilmek için, yaratılmış her varlıkta Allah’ı görüp, her birinin hakikatine şahit olmalıyız ki; kendi hakikatimiz ortaya çıksın. İşte şahâdet bu demektir. Yani “Ben böceğin de varlığına iman ediyorum, tahtanın da, masanın da ve her yerde var olan yalnız Allah’tır, geri kalan şekilden ibârettir. Zira Haşr suresindeki ‘Her şey Allah’ı tesbih eder’ der.” Müslümanız, çünkü ancak o zaman şahit olabiliyoruz. Bu âlem bunun için yaratılmıştır, yani içimizi dışarıda görebilme kâbiliyetine ulaşabilmek için, gayb âlemini dış âlemde idrak edebilmek için yaşıyoruz. İşte onun için de bu âleme “Âlem-i şuhûd” deniyor.
Kuran-ı Kerim’in bazı sureler Hurufu Mukattaa ile başlar. Allah onunla neyi kastettiğini ancak O bilir. İbnü’l Arabî Hazretleri her bir Kur’an suresinin başındaki bu harflerin, o Kur’an suresi ile ilgili gerçek hakkında bilgi verdiğini söyler. Sembolik harflerdir. Mesela Bakara Suresinde “Elif, Lâm, Mim” geçer, bu yaratılış anlatır ve yaratılmış insandaki edep ve onun özelliklerini anlatır.
Çünkü Elif; Allah’ın tekliği, hakikati, sonsuzluğu, ihtiyaçsızlığını anlatır; Elif harfinin hiçbir harfe ihtiyacı olmayışından doğar. Elif harfi diye bir harf yoktur, o bütün sesli harflerin birleşimidir. Dolayısıyla Elif olmazsa, hiç birimizde varlık olmaz, çünkü hiçbir harf tek başına okunamaz, ancak Elif’le okunabilir. Lâm; Cebrâil vâsıtasıyla Allah’ın “Kûn” emridir ve Allah “Kûn” emrinde bulunur Cebrâil vasıtasıyla ve insanı yaratır. Mim de; bütün yaratılmışların en mükemmeli olan Hz. Muhammed’de tecellî eden Allah’ın hakikatidir. Yani; Allah, “Ol” emri ile Hazreti Peygamberde tecellî etmiş. Onun beşeriyetinin adına “Mim” denir. Peygamberin bir adı “Ahmed” dir, ortadaki Mim de onun beşeriyetidir, “Ahmed” deki Mim’i kaldırırsan, yani peygamberin beşeriyeti kalkarsa “Ahad” kalır, başka bir şey kalmaz. O bakımdan Elif, Lâm, Mim ile Bakara o hakikatleri anlatır, nasıl yaratıldığımızı ve namazdaki hâlimizi, Elif harfi, ayaktaki hâlimizi; Lâm rükûmuz; Mim yok oluşumuzu anlatır. Gene Elif, Lâm, Ra Yusuf Suresinde “Kâmil insanı” anlatır. Allah’ın “Ol” emriyle olup da, rahata kavuşmuş, huzuru bulmuş insan “Kâmil insan” dır. Demek ki bu surenin içinde kâmil insan olma anahtarları verilmiştir; bize onu gösterir. Bu şekilde sembollerin, o surelerle ilgili bilgiler verdiği muhakkaktır.
Yani aslında elimizde somut kutsal kitap var; harfler var ama arkasında da gayba açılan koskoca kapı var. Bizler bu harfleri izah edip bir şeyleri anlamaya çalışsak da, Hakikati bir bütün olarak sezgisel algılarımız var. Allahüteala Hurufu Mukattaa ile neyi murad ettiyse en iyisini O bilir. “Allahü a’lem bi muradihi” Allah hepimizi ilmiyle amil, arif, abid ve salih kullarından eylesin.