Toplumumuzun hemen hemen her kesiminde gerçek anlamda gündemi yansıtanlar ve onunla anılarak gündem yaratanlarla birlikte aynı kefeye koyulan yapay gündem yaratma uğruna adını öne çıkaran gündem yaratma sevdalılarına her zaman rastlamamız mümkün.
Bu, bulabildikleri her ortmda yarattıkları yapay, gerçeği saptıran gündemlere tutunan kahramanlara, bu ortamı yaratarak, amaçlarına ulaşmada en büyük destek ise kitle iletişim araçlarından gelir. Onlara öyle olanaklar sunarlar ki; yaptıkları hatanın farkına vardıklarında ise iş işten geçmiş olur. Önce, gündemi onlar yaratırlar, hemen ardından da onlara bağlı olan gündemlerde bu başıbozukluğu sorumsuzca südürür giderler.
Asıl üzücü olan ise, bu fırsattan yararlanarak oluşturdukları kimlikle, toplumda haketmedikleri yerlere ulaşabileceklerini sanırlar. Zaman zaman da başarılı olabildiklerini görürüz ama bu fiyakaları pek de uzun sürmez.
Yapay gündemleri yaratan bu “çakma kahramanlar” günlerce, haftalarca, hatta aylarca toplumu meşgul eder, reyting denen saçmalığın yarattığı karmaşada beslenirler ve bu ortamlardaki olanaklardan olabildiğince yararlanırlar. Dünyada gelişmekte olan ülkelerde en çok rastlanan ve toplumların alışagelmiş fotoğraflarında yer almaya çalışan bu türlere bizde biraz daha fazla rastlayabildiğimizi söylersek çok da abartmış olmayız.
Şöyle bir etrafınıza bakın, televizyon ekranlerımızda ve kitle iletişim araçlarında bunlardan çokça görebiliriz.
Bu reyting denen karmaşanın yarattığı olumsuzlukları saymakla bitiremeyiz. Reyting uğruna, çoğunlukla tüm yayın ilkeleri yerle bir olur. İletişim etiğinde olması gerekenler artık özlenilir hale gelir. Adına program dediğimiz bazı televizyon yayınları ise yapay gündemlerin beslendiği ortamları oluşturmakta etkin olurlar…
Yayıncılık bu mu veya bu yayıncılığın dayandığı reyting ölçümleri gerçek televizyon izleyicilerini yansıtır mı, bilen varsa ve gerçekten eminse bizleri de inandırır ve aydınlatırlarsa çok sevineceğiz..
Son yıllarda reyting uğruna yapılanlar ve yerlere serilen program kaliteleri. Ve bunu denetlemekle görevli olan kurum veya kurumların gelişmeleri uzaktan seyretmeleri.
Şimdiki yayın politikalarına, yayın kurgularına, özellilkle de reklamların yayın kuşaklarına yerleştirilmelerine bakıyorum, ardından dönüp, bu yayınların uymak zorunda oldukları yasalara bakıyorum, inanın işin içinden çıkamıyorum. Tam bir yayın karmaşası ve de yasaları hiçe sayma uygulaması var.
Yayınları düzenleyen ve denetleyen RTÜK Yasasına ve Türkiye’nin, dolayısıyla da TRT nin ilk imzalayanlardan biri olduğu; Avrupa ülkelerinde yayınları genel kurgusunu ve yayın ilkelerini düzenleyen, denetleyen, “Sınır Ötesi Yayınlar Sözleşmesi”ne baktığımızda işin nerelere vardığını çok net bir şekilde görebiliyoruz.
Bu konularda birçok yazı yazıldı, ben de yılların televizyon eleştirmeni olarak yıllarca yazdım. Bazen, acaba ben mi yanlış biliyorum dediğim olmadı da değil. Konuyu tekrar tekrar incelediğimde yanlış bilmediğimi görüyorum.
Biz görüyoruz da, yasaları uygulamakla görevli olan kurumlar ve denetleme görevini üstlenmişler neden görmezler işte onu bir türlü anlayamıyorum.
Görmediklerini sanmıyorum.. Bal gibi görüyorlar ama nedense gerekeni yapmıyorlar!...
BİR TUTAM TEBESSÜM
SARHOŞ!
Adam çok geç saatte, zil-zurna sarhoş eve geldi. Karısı uyuyordu.
Çok sıkışmıştı. Tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra uyuyan karısının yanına geldi ve kadını uyandırdı.
- “Karıcığım”,
- “Ne var?”
- “Sen ne mükemmel bir kadınsın be, bir tanesin!”
Kadın yarı uyanık şekilde yataktan doğrulup kocasına baktı,
- “Ne oldu gene?”
- “Ne olacak, tuvaletimize o otomatik lambayı ne zaman taktırdın? Harika olmuş!”
Kadın olanı anladı, bağrarak yatakta doğruldu, uykulu gözlerle etrafına bakarken, sinirlenerek sordu;
- “Ne diyorsun sen, ne lambası?”
- “Valla ne bileyim hayatım, tuvaletin kapısını açınca ışık yanıyor, kapayınca sönüyor.”
Bunu duyan kadın öfkeyle ve bağırarak yataktan fırlar;
- “Allah belanı versin pis sarhoş, yine mi buzdolabına işedin!”