Günümüz kuşağı kutuplaşmanın etkisinde. Siyasetin kavgacı ve tartışmalı olması, toplumsal olayları da körüklüyor. Ne yazık ki gençlik heba ediliyor.
Tabi bu anlayış küreselleşmeyle birlikte gençlerimizi sorumsuzluğa ittiğini söylememiz de mümkündür. Milli değerlerden uzaklaşan geçlerimizden bir bölümü yurt dışına çıkmak, orada okumak ve orada yaşamak istediğini vurguluyorlar. Yurt dışında insan tamamen yabancılaşıyor. Onlarla kalbî bir bağ kuramıyoruz. Elbette madde ehliyle kalbî bağ kurulamaz. Günümüz kuşağı biraz daha maddeye doğru yönelmiş durumda. Ama kalp ehliyle dâima iletişim kurulabilir. Her yaratılış devresinde belli bir oranda maddeye dönük insan olduğu gibi, mânâya dönük insan da bulunur; bunların azı mânâya dönüktür, çoğu maddeye dönüktür.
Gençler müdrik olana denk Allah’tan uzak kalırlar, kendisinin yaratıcısına ihtiyaçları olmadıklarını zannederler. Hâlbuki idrak başlayınca meselâ hastalıklar, sıkıntılar, belâlar ve yaşlılık başlayınca, insan her şeyin boş olduğunu ve her şeyin yaratıcısından ibâret olduğunu anlar, o zaman da insan hakîkate doğru yönelir. Gençlerin birçoğuyla anlaşamama sebebimiz; gençlerin dünyasını onların nefsâniyetlerinin kaplamış olmasındandır. Çünkü Allah ‘Ol!’ emrini verince önce nefis dirilir. Tekâmülden sonra ruh aşikâr olur. Tekamül henüz başlamadığı için gençler aklını ‘küllî akıl’ zanneder. Oysa insan cüzi akıl sahibidir. Ayrıca beşer nisyanla malüldür. Gençler fırtınalı zamanda ne yazık ki hakîkati göremezler.
Biz büyüklerin en büyük hatâsı; sürekli konuşup hiç örnek olamamaktan kaynaklanmaktadır. Aslında anne-babalar yaşantılarıyla örnek olmalıdır. Bunun için anne-babanın kendini edep içinde terbiye etmesi lâzım, yâni ahlâk-ı Muhammedîyye’yi idrak etmesi lâzım. Hocam Ken’an er-Rifâî buyuruyorlar ki: “Ahlâk-ı Muhammedîyye’ yi idrak iki şekilde olur; biri niyet selâmeti, diğeri fiil selâmeti”
Niyet selâmeti: Menfaat endîşesinden uzak olarak halka yönelmektir. Yâni ‘benim oğullarım, çocuklarım beni beğenecek mi?’ yâhut ‘benim çocuğum en üstün olmalıdır’ gibi endîşeleri taşımamalıdır. Çünkü Allah’ın takdir ettiği dereceden üste çıkmak ne ana-baba için, ne çocuk için mümkün değildir. Böyle bir bakış açısından baktığımızda, anne-baba da eğer bu niyet selâmeti yoksa etrâfa tesir etme ihtimali yoktur. Zâten niyet selâmeti bile eksik bir selâmettir, onu fiiliyata geçirdiği zaman ancak anlam kazanır. Yani Allah’la ilişkisini kurup fiiliyata geçirdiği zaman, etrâfına örnek olmaya başlar. Peygamberin bize öğrettiği ahlâk-ı Muhammedî budur.
Gençlerimiz maalesef maddî şeylerle meşgul olmayı tercih ediyorlar, yâni bir insan kendini civâra kabul ettirmek için, ancak bir mesleği, iyi bir işi, sigortalı bir hayâtı, garantiye alınmış bir hayâtı olması gerektiğini düşünüyor. Mevlânâ Hazretleri soruyor nişanlı bir kıza: “Sana eş olacak çocuğu tanıyor musun?” diye, O da cevap veriyor: “Çok iyi tanıyorum; şu kadar eşeği var, şu kadar hayvanı var, şu kadar arâzisi var, şu kadar arabası var” Mevlânâ diyor ki: “Bunlar insanlar için önemli değildir, geçici özelliklerdir. Ama maalesef biz gençken bu geçici özellikler için seçim yapıyoruz” Problem burada yatıyor. Dolayısıyla hepimizin yaptığı gibi, Hz. Ali’nin de söylediği gibi; ahmaklık devresinde dünyâyı mâmur etmek için çalışıyorlar. Fakat sonra, asıl mâmur edilmesi gereken kendi vücûdu ve bünyesi olduğunu idrak edemiyorlar. Hocam Sâmiha Ayverdi bana her zaman: “Seni mesut edecek bir işte çalış. Çöpçülük bile olsa, en iyi çöpçü ol, yâni yapacağın işin en iyisi ol. O, seni mutlu eder ve etrâfa da bakış açını değiştirir” buyurmuşlardı. Onun için, bizim bu konuda biraz terbiye olmamız lâzımdır. Ayrıca iyi öğretmenler yetişmesi gereklidir. Yâni öğretmenler de tekâmül etmiş olarak bize öğretecekler ve eğitim verecekler. Anne-babalar da öğretmendir, onların da nefsânî arzu ve isteklerden kurtulmaları lâzım.
Gençlerimiz ahlaklı olmalıdır. Çünkü güzel ahlâk, başlı başına kültürdür. İnsanın kültürü, ahlaklı olmakla alâkalıdır. 120 yaşında bir adama soruyorlar: “Sen hiç hayâtında karınla kavga ettin mi?” diyorlar. O da diyor ki: “Nasıl edebilirim ki, Allah’ın bana emâneti olan bir kadına nasıl kötü davranabilirim?” İşte bu, kültürdür. Toplumumuzun bu kültürü, yâni ahlâk-ı Muhammedî kültürünü önce elde etmesi gerekir.
Gençlerimiz her şeyden etkileniyor; maddî hayat yani güzel konuşma yapan fakat mâneviyattan bîhaber olan insanların tesirleri, bâzı ilimlerin çok câzip gözüküp insanı yanlış yöne sürüklemesi gibi. Çünkü insanı Allah’a götüremeyen ilim, ‘ilim’ değildir, felâkettir, insanı kötülüğe sürükler. Ayrıca internetin denetim altında olmaması çocuklarımızı maalesef zehirliyor. Gençlerimize sahip çıkalım ve onların önünü açalım. Onlarla kalbi bir bağ oluşturalım. Büyükler olarak bu konuda üzerimize düşeni yapalım vesslam.