Hızla küreselleşen dünyadaki değişim ve dönüşüm, en çok 'ben nesli' olmaya yönelen gençleri etkiliyor.

Hızla küreselleşen dünyadaki değişim ve dönüşüm, en çok ‘ben nesli’ olmaya yönelen gençleri etkiliyor. Bugün gençlerin, dünden çok daha farklı ve yoğun biçimde her şeyi sorguladıkları, hayata dair bir anlam arayışı içinde oldukları, hızla yabancılaştıkları ve özellikle inanç ve din ile ilgili sorularının çoğaldığı bir gerçektir. Gençliğin yabancılaşması ve anlam arayışı acaba dine yönelmeyi mi yoksa dinden uzaklaşmayı mı körüklemektedir?

Gençlik dönemi, bedensel ve ruhsal gelişimin yoğun olduğu, bireyin çocuk ve ergen olmaktan çıktığı ama henüz yetişkin de olmadığı, 14 - 25 yaş aralığını kapsayan önemli bir geçiş sürecidir. Genç, bu dönemde bir yandan bedenindeki diğer yandan ruh ve duygu dünyasındaki hızlı değişim ve dönüşüme uyum sağlamaya çalışır. Kişilik özellikleri giderek yerleşirken, kimlik kazanma, sosyalleşme ve toplumda rol alma konusunda yoğun arayışları vardır.

Soyut zihinsel potansiyelin en üst düzeyde ancak yaşam deneyiminin henüz yeterli olmadığı bu dönemde sorgulama, karşı çıkma ve bunlara bağlı uyum problemleri öndedir. Okul seçimi, meslek seçimi ve eş seçimi gibi hayatın en önemli kararlarının da genellikle bu zamana denk gelmesi, gençlik dönemini daha hassas bir hale getiriyor.

Bilginin, baş döndürücü bir hızla çoğaldığı, ulaşım ve iletişim başta olmak üzere bütün hayatın hızlandığı, dijital veri odaklı sanal ortamların gerçek hayatın önüne geçtiği günümüzde zaten kendi gelişim seyri içinde bir bunalım çağı yaşayan gencin, en çok etkilenen yönü hiç kuşkusuz hayatının anlamına yönelik arayışıdır.

MADDE VE MANA ARASINDAKİ GENÇLİK

Günümüz genci; ruh, duygu ve değer kökenli geleneksel yaşam biçiminin tercihleri ve alışkanlıkları ile bireysel özgürlüğün ve sanal hayatın cezbedici görüntüleri arasında kalmıştır. Gençler; modern hayatın daha fazla özgürlük vaadiyle günlük yaşamın gerçekleri arasında daralmıştır. Her saniye, dakika ve saat maruz kaldıkları tüketim yarışıyla üretime katılma arayışının arasında sıkışmıştır.

Sürekli pompalanan bedensel arzu ve istekler ile gönül dünyalarının ihtiyaçları arasındaki çatışmayı yönetmeye çalışıyor gençler. Dokunabildikleri somut dünyanın gerçekleriyle dokunamadıkları metafizik dünyanın gerçekleri arasında bunaldılar. Haz odaklı geçici mutluluk ile gerçek yaşama sevinci arasında kaldılar.

Hızla meta haline dönüşen, bireyin davranışları üzerindeki etkisini yitirmeye başlayan bilgi ile gözlem ve araştırmaya dayanan bilimsel anlayışın arasında bocalıyor günümüz gençleri. Seküler dünyanın dayattığı tek tip insan profili ile fabrika ayarlarından gelen biricikliğin zenginliği arasında sıkıştılar. Sanal âlemin yüceltmeye çalıştığı dijital ahlak ile insan doğasının ihtiyacı olan evrensel ahlak arasında kararsız kaldılar.

Ben ile biz, bilim ile din, yerel ile küresel, değersizlik ile değer, ahlak ile din, birey ile toplum, sanal ile hakikat, akıl ile gönül, hep ile hiç ve madde ile mana arasında kaldı gençler. Ve nihayet yaşamın hemen her karesindeki bu sıkışma gençleri, hayatın anlamı konusunda hiçbir dönemde rastlanmayan derin bir arayışa, sorgulamaya ve karşı çıkışa yöneltmiştir.

Bu arayış gençleri, doğdukları, yetiştikleri ve içinde yer aldıkları aileden ve toplumdan uzaklaştırarak sanal dünyanın tek tip takipçisi haline getirmiştir. Hiçbir değeri tanımadıkça, tek tip bir ideolojiyi savundukça ve tükettikçe ayakta kalmaya çalışan bir anlayışın müptelası olmaktır bu.

YABANCILAŞMA

İşte bu tablo; Gazali’nin dile getirdiği bozulmanın, İbni Haldun’un aktardığı sosyal asabiyenin, Durkheim’ın tarif ettiği toplumsal anominin ve nihayet Hegel’in, Marx’ın ve birçok ruh bilimcinin vurguladığı yabancılaşmanın göstergeleridir.

Yabancılaşmayı, kapitalizmin sistematik bir sonucu olarak gören Marx’ın ifadesiyle (Kapital, Yordam Kitap Yay., 2012, İstanbul) bu durum, bireyin içinde yer aldığı doğadan ve kendi doğasından uzaklaşma olarak iki şekilde gerçekleşir. Yaşları gereği yabancılaşmaya çok daha açık olan gençlerde bu tablo; hayata karşı güçsüzlük, kuralsızlık, kültürden kopuş, kendine yabancılaşma ve anlamsızlık boyutlarıyla ortaya çıkmaktadır.

Bu ruh halindeki gençler, kendilerine, ilişkilerine, emeklerine ve dünyaya yabancılaştıkları için hayatlarına anlam yüklemede zorlanıyor. Çünkü belirsizliklerle dolu gördükleri yaşamlarında gelecek kaygısı arttıkça gerçek hayatın seyircisi ama sanal hayatın aktörü haline geliyorlar.

Hayatın anlamına yönelik arayışın en temel merkezlerinden biri inanç konusu olduğundan dolayı din de günümüzde sorgulanan en tartışmalı alanların arasında yer almıştır. Dinin kendisinden değil ama uygulamalarından kaynaklanan kimi hatalar da bu tartışmaları körüklemektedir. (Devam edeceğiz).

Kalbimizin biyolojik canlılığa hayat veren bir pompa olmasıyla yetinmediğimiz, kalbi, mana hayatımıza can veren bir çekim merkezine, gönle dönüştürdüğümüz ve daha fazla sevmek için kalbimizin genişlemesine çabaladığımız bir bayram dileriz.