Zaten hassas bir gelişim ve geçiş döneminde olan gençler, bugün her zamankinden daha fazla bir bunalım, sorgulama ve anlam arayışı içindeler.
Zaten hassas bir gelişim ve geçiş döneminde olan gençler, bugün her zamankinden daha fazla bir bunalım, sorgulama ve anlam arayışı içindeler. Bu dönem için cevabını aradığımız soruyu hatırlayalım: Gençliğin anlam arayışı, ahlak ve dine yönelmeyi mi yoksa dinden uzaklaşmayı mı körükleyecektir?
Bir insanı, yaşamda tutan en güçlü bağ, hayatın anlamına ilişkin düşünceleri, algıları ve tutumlarıdır. Çünkü sözcük anlamı ‘üns’ kökünden gelen insan, sosyal bir varlıktır, bağ kurmaya ihtiyacı vardır. Anlam arayışı, insanın keşfetmesi gereken en önemli sorumluluktur. Ve insan, hayatına yüklediği anlam kadar vardır.
Mademki hayatımıza anlam yüklemek zorundayız o halde bu anlamın kaynağı nedir? Nereden ve nasıl öğreneceğiz anlamı? Annemiz, babamız ve atalarımızdan aldığımız genetik miras, fabrika ayarlarımıza programlanan ve yeryüzünde biricikliğimizi sağlayan özelliklerimiz ile yaşamın ilk yıllarındaki çevresel etkileşimlerimiz, anlam arayışımızın temel taşlarını oluşturur. Unutmayalım ki hayatımızın sonuna kadar devam eden bu arayışta bazılarımız erken, bazılarımız yaşamın son döneminde buluşur hayatın anlamıyla. Hayatın anlamıyla buluşmadan dünyadan göçenlerimiz de az değildir.
‘CÂN BULA CÂNÂNINI’
Alvarlı Efe Hazretleri, hayatı bayrama çeviren anlam arayışının nihai hedefini, bir dörtlüğe nasıl da güzel sığdırmış: ‘Cân bula cânânını, Bayrâm o bayrâm ola, Kul bula sultanını, Bayrâm o bayrâm ola.’
Günümüz insanı ve özellikle genci, kendi canından öteye gönlünde yer vereceği cananını, kalbinde taht kuracak sultanını bulamadığı için zorlanıyor. Zira gönülde taht kurmaya aday nesneler o kadar çoğaldı ki bunların arasından özlemiyle yandığımız, bağ kurmakla kendimize geleceğimiz, aşkından icabında divane olacağımız asıl sevgilimize erişmek giderek zorlaşıyor. Maddi varlığın etrafında kümelenen para, şöhret, koyu ideoloji, sanal bilinirlik, malumat gibi nesneler; ahlak, adalet, inanç, hak, bilgi gibi mana dünyasının gerçekleriyle buluşmamızı engelliyor. Üstelik bu engeller, her geçen gün kuvvetleniyor.
Gönüllerde taht kurmaya başlayan madde ile başa çıkmamızda ve bizi insan kılan cananımızla buluşmamızda inanç sistemleri ve dinin rolü, her zamankinden daha belirleyici olacaktır. Gençlerin gönül dünyasında mana değerlerinin hızla maddeye dönüşmesi ve bundan dolayı gönüllerde başlayan yıkım, onların dini duyguları daha çok sorgulamalarını, inanç sistemlerine yönelik arayışlarını çoğaltmıştır.
Mesleğimiz açısından önemli bir tespiti hatırlatmak isteriz. İnanmak da yeme-içme, korunma, barınma, üreme, sevme, sevilme, ait olma ve kendini gerçekleştirme gibi en temel ihtiyaçlarımızdandır. İnanma ihtiyacımız, gönlümüzdeki kavgadan dolayı yeterince karşılanamıyor. İnsan; karşılaştığı engelleri aşmak, sosyalleşmek, akıl yürüterek bilinçli bir seçim yapmak ve nihayet anlam arayışında yol almak için inanmak zorundadır. Elbette bu süreçte bilimin ve bilginin yol gösterici ışığı gereklidir ama tek başına bu yeterli değildir.
İnsanın ruhsal dengesi ve anlam arayışı için moral değerlerin ve dini duyguların gerektiği yüzyıllardır biliniyor. Seligman’ın öncülük ettiği çalışmalarla dini değerler, psikolojinin de vazgeçilmez bir boyutunu oluşturmaya başlamıştır. Zira aşkın güce bağlılığın, kişisel potansiyelimizin gelişmesindeki ve sorunlarla başa çıkmamızdaki katkıları kanıtlanmıştır.
İNANMA İHTİYACI
Dil, zihin ve anlam konusundaki çalışmalarıyla çağımızın en önemli entelektüellerinden Chomsky’nin, bu konudaki soruları önemlidir (The Chomsky-Foucault Debate: On Human Nature, New York, New Press, 2006) “Gerçekten hayatın anlamı nedir? Mavi gezegende akıp giden zamanın manası, nedeni ne olabilir? Ne yapıyoruz burada? İnsanın anlama kapasitesinin sınırları nelerdir? Dünyasal zaman içinde devam ediyorsak şayet onunla başa çıkma ya da yaşamı anlamlı kılmaya devam etmeliyiz”.
Yaşamı anlamlı kılacak en önemli kaynaklardan biri inanma ihtiyacımız olduğundan bugün din, ciddi bir sorgulama alanı olmuştur. Gençlerin iç dünyalarındaki fırtına, dış dünyalarındaki fırtına ile karıştığından onlar daha çok etkileniyor. Hayatla başa çıkma, umutlu olma, hayat memnuniyeti, sorun çözme kabiliyeti, tolerans, irade kullanma gibi konularda dini duygunun belirleyici rol oynadığı bilinmektedir.
Doktora sonrası araştırma için bir yıl bulunduğum, Londra’daki Hertfordshire Üniversitesinde yapılan bir çalışmada gençlerin; hayatın anlamına ilişkin arayışlarında ve dine yönelmelerinde artış olduğu, bu durumun pandemiyle birlikte daha da arttığı, ateizm, deizm gibi yönelimlerin arttığı yönündeki algıların, konunun popüler medyada canlı tutulmasından kaynaklandığı vurgulanmıştır.
Bu durumun, dünya gençliği için de geçerli olduğu kanaatindeyiz. Günümüz gençliği için dinin bir sorgulama alanına dönüşmesinin önemli bir nedeni de inanç ile eylemin birbirinden uzaklaşmaya başlamasıdır. Din alanındaki yanlış uygulamalar başta olmak üzere, kutsal metinlerin yeterli alt yapı olmadan yorumlanması, dogmatik bilgilerin tartışmaya açılması, inanç alanında yanlış ve yanlı tartışma ve söylemlerin çoğalması gibi durumlar, bütünsel hakikate ulaşmak isteyen gencin zihninde din ile insanın ve din ile aklın birbirinden uzaklaşmasına neden olmaktadır.
Gençlerin; din-akıl, Doğu-Batı, birey-toplum, madde-mana, geleneksel-modern gibi esasen birbirini tamamlayan ikiliklere kapılmadan, hayatın anlamı ve din konusundaki arayışlarına bütünsel ve bilimsel bir bakışla devam etmesi önemlidir. Tamamen kişisel bir ihtiyaç olan dini duyguların gelişmesinde diğer insanlardan rehberlik amacıyla yararlanılması ama esasen bireyin dini duygusunu doğrudan Yaratıcı ile kuracağı bağ ile geliştirmesi doğru olacaktır.
Geçmişini objektif biçimde bilmek ve anlamak için çaba gösteren gençlik, geleceğini inşa etmede ve mana yolculuğunda başarılı olacaktır. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun.