Kendi adıma tam 1 aydır evdeyim.
Malûm gece gündüz koronavirüs haberleri ile yatıp kalkıyoruz.
Kendi adıma tam 1 aydır evdeyim.
Zaman zaman dik, zaman zaman yere yapıştığım günleri sabırla geçirmeye çalışıyorum.
Kimi zaman endişe bedenimi, ruhumu sararken kimi zaman her şey geçecek, kötü günler mutlaka bitecek diye oyalanırken.
Hayatın hep mucizesi vardır.
4 gündür migren ağrım var, sol gözümden girdi ağrı.
Gözden başlayınca 4,5 gün sürüyor.
Sabah baktım midem bulantım da arttı dayanamayacağım.
Kalktım, aile doktoruma gittim, mutlaka iğne yaptırmam lazım.
Saat 08.50, ilk hastayım, aile doktoru kapısı kapalı.
Ben kapıda beklerken, sağdan soldan geçen insanlar, birbirinden kaçarak geçiyorlar.
Aralık camı çalıyorum, hemşire hanıma sesleniyorum, şiddetli migrenim var iğne olmam lazım diyorum.
İlacınız var mı diyor, cebimden servet niteliğindeki ampulü çıkarıyorum var diyorum.
Maskesi, siperliği, eldiveni, özel giysisi kapıyı açıyor, beni içeriye alıyor.
Yatmadan ayakta iğne oluyorum.
Doktorun yanına çıkmak yasak, aile doktorumu görmeden, hemşire hanım aracılığı ile reçetemi alıyorum ve çıkıyorum.
Ben aile doktorumu çok seven biriyim, onu görememenin burukluğu içinde çıkıyorum.
Yolda düşünüyorum.
Korona günlerinde hepimizin insanları gözlemle fırsatımız daha çok oldu değil mi?
İnsanlar ne garip.
Bahçenin köpeğini dolaştırmanın yasak olduğu bölümünde dolaştıran koskoca adamı, koskocaman kadını görüyorum.
Sabahın erken saatlerin de ya da gece saatinde gizli gizli köpeğine kaka yaptırmanın gizli heyecanını duyarken yakalıyorum onları.
Bahçede belki de 10 kişinin yan yana geçebileceği yol varken, illa ağaç ile arabanın arasındaki olmayan yoldan geçmek için, dallarla boğuşup, ağacı zorlayan insankızını görüyorum.
Bahçede cep telefonu ile bağıra bağıra yürüyüş yaparken, home ofis çalışanlar var, hava almak için pencerelerini açan insanlar var, sesini kesmeliyim diye düşünmeyen koca kadını görüyorum.
Havuz kenarında sanki evinin özel havuzu gibi mayosunun giyip güneşlenen adamı görüyorum.
Ahh hayatım cahil insanlar bunlar, ekmek almak için sokaklara çıkıp marketlere giden, kuyrukta bekleyen bu insanlar yüzünden ölüp gideceğiz endişesini şımardıkça yaşayan insanları görüyorum.
Şımarık endişesi içinde, tüm arkadaşları havuz kenarında toplanıp, çay kahve ve yanında kek keyfi yaparken görüyorum.
Ey insanoğlu.
Bak küçücük bir virüs hepimize dur dedi.
Şimdi durmayacaksın ne zaman duracaksın.
Ben anladım ki amansız hastalık, kafalarda ve kalplerdeki merhamete.
Funda'nın aklındakiler…
... Koronavirüs dolaşırken, dedikodu virüsü de olanca iştahı ile dolaşıyor.
İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile ilgili Kuzguncuk'ta boğaz ön görünümlü, vakıf arazisini kaçak yapılaşmaya açtığı ortaya çıkmıştır diye haber yapıyorlar.
Bunun üzerine türkücü Şükriye Tutkun sosyal medya hesabından görüntülü paylaşımda bulunuyor.
"Bu kadarda yalan olamaz, yapılaşma dedikleri şey minik bir çardaktan ibaret, halkın içinde yaşıyorlar, çocuklarını devlet okullarına yolluyorlar" diye anlatıyor ve villa dedikleri evi gösteriyor.
İsyan ediyor kadın.
Ben de şahsen Fahrettin beyi hiç tanımam.
Görünen o ki, gayet mütevazı bir ev.
Allah herkese hepimize Şükriye hanım gibi komşu versin.
... Zor zamanlardan geçerken, ruhen gizli gizli birbirimizle itişirken.
Lütfen unutmayalım..
Büyük marketlerden alışveriş etmek yerine mahalle bakkalı, mahalle manavı, mahalle peynircisi, mahalle yufkacısı ve sebze satan küçük arabalardan alışveriş yapalım.
Büyük marketler tedarikçisine en az 3 aylık çek veriyor, sana peşin para sattığı ürünün parasını üreticiye en az 3 ay sonra ödüyor.
Büyük marketlerde alışveriş arabaları tıka basa dolu kasa önünde beklerken, bakkal, kasap, dükkânlarına siftah girsin diye müşteri bekliyorlar.
İnsanlık sınavından geçmek lazım, unutmayalım karneye bakan olacak.