... Akşam üzeri, Gündoğan Balıkçı kahvesi, buluştuk...
Çay, kahve.
Hayat ve sohbeti.
Sonra ev, dönüyorum.
Saatler geceye doğru ilerlerken, telefonuma, çat diye mesaj geliyor.
Bakıyorum Engin.
Yazmış.
Bir köşem olsaydı, yarınki yazım şöyle olurdu.
"Evet sevgili okurlar, hayat böyle bir şey işte, her gün yeni bir şey öğreniyor insan.
Yakın dostum ile ettiğim sohbet, (dost, ben), bana bugün bir şeyi daha, hem de bildiğimi sandığımın, tam tersi şeklinde öğretti.
Peki, nedir, bu öğrendiğim şey.
Öncelikle dayanışmanın ve çevrendeki sevdiğin insanları koruyup, kollamanın önemini öğretti.
Sırtını sıvazladığın, ya da sıvazlayabileceğin, insanları, her şartta, her koşulda gözetmenin önemini öğretti.
İmkanlarının ve ulaşabileceklerinin, doğrultusunda, bu insanlara göstereceğin, müsamaha, yardım ve el uzatma, torpil ya da menfaat değildir.
Tam aksine ASIL gereklilik olduğunu öğretti ki, ben bunun tam AKSİNİ, düşünmüşümdür.
İnsan her daim, yeni bir şeyler öğreniyor ve bence öğrenmeli.
Bu insana çok iyi geliyor."
Engin'in köşe yazısı bu.
Ben, Engin'e, yaşadığım bir hikayeyi anlatmıştım.
Çok ama çok zengin bir kadın arkadaşıma, babasız büyümüş, okumuş, iki dil konuşan, çalışmaya ihtiyacı olan, bir çocuk için yalvarmıştım.
Hayatımda ondan ilk defa bir şey istemiştim.
Beni kandıran, aptalca bir cümle kurup, yapmamıştı.
El uzatmamıştı.
Bizim arkadaşlığımızın, sonu olmuştu.
Engin'e bu hikayeyi anlatmıştım.
El uzatma, yardım etme, vefa, dostluk..
Bence nedir, ne olmalı, anlatmıştım.
Ahhh güzel gözlü, yanık gözlü, gizli kederli dostum, Engin'im benim.
Burnumu sızlattın gece gece, sızlamayan organ burun olur mu, olmaz.
Seni çok anladım ben.
Her insan, kalbinde hasretle doğar
Senin hasretini en iyi sen biliyorsun.
İnsan en çok şeyi kendine anlatırmış ya.
Kalbine baktım.
Hasretine baktım.
Hasret aralığına baktım.
Hasret, sevdiklerine sabrettikçe büyüyen bir şeydir.
Herkesin hasreti kendi yoludur.
Engin'ciğim.
İyi yoldasın.
Her şey güzel olacak.
İnsanın her bulduğu şey, aradığı olmuyor biliyorum.
Ama, asla ve asla kendini başkalarında kaybetme.
Sevdiklerin hep yanındadır.
Unutma!
İki kolunu açtığında dokunacağın mesafedeyim.
Düşünen adam, gizli kederli adam.
Seni çok seviyorum.
Funda'ya takılanlar..
... Malum yaz.
Malum, şehirlerin, belediyelerinin çeşitli konserleri var.
Malum iyi para var.
Ama bu konserler, daima kaynayan kazan, hep bir olay var.
Sanatçılar koşa koşa gidiyorlar.
Gülşen de böyle bir belediye konserine gidiyor.
Kadın şarkılarını söylerken abuk subuk bir sunucu, kulağına eğiliyor, başkanımız geliyor çorabınızı çeker misin, diyor.
Gülşen de ayar çekiyor, bu şuursuz sunucu seneye olmasın diyor ve çok kızıyor.
Haklı bence.
Ama sanatçılar öncelikle, Sertab gibi, tepki gösterecekler.
Belediye başkan ve eşleri en önde yayılıp otururken, hiç eğlenmezken, hiç bir şarkıya eşlik etmezken..
Arka taraf tıkış tıkış iken.
Hoş geldiniz sayın başkanım ve eşleri demeyeceksiniz.
Orada toplanan halk daha önemli.
Hadi, toparlayın şu konserleri.
Yoksa, daha çok densiz, size çorap toplatır.
... THY’nin, yeni reklam yüzü belli olmuş.
Hollandalı oyuncu Sylvia Hoeks.
Ömrümde adını, ilk defa duydum.
Reklamın, detayları sır gibi saklanıyormuş.
Benim umurum değil, hiç merak etmiyorum, boşuna saklamayın.
Milli hava yolu için, neden bir yabancı oyuncu seçilmiş ki?
Bizden, milli bir oyuncu olmalıydı.
Bana ne Sylvia'dan.
Mesela.
Zerrin Tekindor.
Ne kadar yakışırdı.