Ders kitabında anlatılan makro iktisat modelinde (dinamik toplam arz ve dinamik toplam talep modeli) enflasyondaki artışın çıktı açığı veya daha sağlam bir şekilde işsizlik farkları ile bir ilişkisi olduğu söylenir.

İşsizlik farkı ile kastedilen bir ülkedeki enflasyonu arttırmayan işsizlik oranı yani NAIRU’dan dar tanımlı işsizlik oranı çıkarıldığında olan farktır. Eğer güncel işsizlik oranı NAIRU’nun üstündeyse işsizlik farkı negatif olur, bu ekonomide deflasyonist açık olduğunu gösterir ve enflasyonu düşürücü bir etki yaratır. Eğer güncel işsizlik oranı NAIRU’nun altındaysa işsizlik farkı pozitif olur, bu ekonomide enflasyonist açık olduğunu gösterir ve enflasyonu arttırıcı bir etki yaratır. Bu ilişki enflasyon beklentilerinin stabil, belirsizliğin düşük ve dış dünyadan gelen şokların ihmal edilebilecek düzeyde olduğu durumda geçerlidir. Eğer enflasyon oranındaki değişim işsizlik farkı ile aynı yönde ve birbiri etrafında DNA sarmalı gibi ilerliyorsa enflasyonist beklentilerin bozulmamış, belirsizliğin düşük ve dış şokların ihmal edilecek düzeyde olduğu anlamına gelir. Eğer tersi geçerliyse, bu durumda, enflasyonist beklentilerin bozulmuş, belirsizliğin yüksek ve dış şokların ekonomiyi sert şekilde etkileyecek düzeyde olduğu düşünülür. “Hocam ne diyorsunuz?” Anlatmaya çalışayım. İlk önce NAIRU ne ondan bahsedelim…

NAIRU: ENFLASYONU ARTTIRMAYAN İŞSİZLİK ORANI


İşsizlik ve enflasyon arasındaki ilişki Keynes’den öncesine dek tartışılan bir olguydu. Bir ekonomide tüm kaynaklar etkin bir şekilde kullanılsa dahi işsizlik oranı yüzde 0 olmaz. Her zaman mevcut ücret düzeyinde çalışmak istemeyen iradi işsizler ve bir işten bir işe geçerken kısa süreli geçici işsizler mevcuttur. Bu işsizlerin oranı toplam işgücünün yüzde 2,5 – 3’ü kadar bir oranda olduğu kabul edilir. Bu orana doğal işsizlik oranı adı verilir. Neo-Klasik ve erken dönem Keynesçi iktisatçılara göre bir ekonomi eğer tam istihdamdaysa, yani işsizlik oranı yüzde 2,5-3 arasındaysa talep genişlemeleri enflasyon artışına ve talep daralmaları

enflasyon düşüşüne yol açar. Yani işsizlik oranı diyelim ki yüzde 3’ün üstündeyse enflasyonun sebebi talep genişlemesi olamaz. Ya beklentiler de artış gerçekleşmiş ya da ekonomi iç veya dış maliyet şoklarına maruz kalmıştır. Bu teorik bilgiyi sınamaya kalkınca araştırmacılar, özellikle gelişmekte olan ülkelerde çılgın ve çarpık sonuçlarla karşılaştılar: İşsizlik oranı yüzde 7-8 civarında iken görünürde enflasyon beklentilerinde artış veya maliyet şoku olmadan genişlemeci para ve maliye politikaları enflasyon artışına yol açmaktaydı. Bu durumda ekonomide talep artmakta, enflasyon artmakta ama işsizlik oranı tam istihdam düzeyinin hayli üstünde gerçekleşmekteydi. Gelişmekte olan ülkelerde üretimde robotlaşma pek muhtemel görülmeyeceğinden, haliyle bu durum, teorik bir çelişkiye yol açmaktaydı. Bu yüzden yeni bir işsizlik tanımı geliştirildi: Enflasyonu arttırmayan işsizlik oranı ya da NAIRU. Teoride ihmal edilen veya dikkat edilmeyen bir olgu olan yapısal işsizlik böylece modele dahil edildi.Ana akım işsizlik modeli gelişmiş ülkeleri örnek almaktaydı. Bu ülkelerde ülke içi bölgeler arası gelişmişlik veya kalkınmışlık farkları ve sektörler arası teknoloji farkları çok değildi. Ancak gelişmekte olan ülkelerde bu farklar belirgindi. Bölgeler arası kalkınmışlık farkları para ve maliye politikası ile kısa dönemde çözülemez , ancak uzun dönemli sanayi, eğitim ve teknoloji ayaklarını içeren kalkınma planları ile çözülür. O zaman, yüzde 2,5- 3’lük doğal işsizlik oranı değil ama bu orana yapısal işsizliğin eklenmesi ile elde edilen NAIRU’nun kullanılması gerekir. Buraya kadar her şey güzeldir ancak NAIRU’nun bir özelliği ülkelere göre farklılaşmasıdır. Çünkü her ülkenin gelişmişlik şartları farklılaşmaktadır.Bu yüzden NAIRU’nun tahmini için ekonometrik modeller kullanılır. Türkiye için yapılan 1990 – 2020 yıllarını kapsayan farklı çalışmalarda NAIRU yüzde 8-12 arasında tespit edilmiştir. Ben yorumlarımda genelde bu oranı kabaca yüzde 10 olarak alıyorum. Ancak bu yazı için TÜİK’in yayınladığı dar tanımlı işsizlik oranlarının Ocak 2014 ve Mart 2024 arasındaki basit ortalamasını hesapladım. Yüzde 11,11 değeri çıktı. Bu değeri son 10 yıl için NAIRU olarak kabul edelim. Bu demektir ki Türkiye’de son 10 yılda işsizlik oranı %11,11’in altına indiğinde hem enflasyon hem ithalat artışa geçer. Şöyle açıklayalım: İnsanlar ülke içinde tam kapasite üretebileceklerinden daha fazla satın alma gücüne sahip olduklarında hem enflasyon artar hem de talep fazlası ithalatla kapatılır. Üretim gücü ve kapasitesini arttırmadan daha fazla satın alma gücü nasıl yaratılır? İçeride genişletici para ve maliye politikaları, bankacılık kredisinin genişlemesi veya dış borç… İnsanların kafasının karıştığı nokta tam burasıdır. Eğer doğal işsizlik oranını kriter alırsanız Türkiye’de 2 seneden beri yüzde 8-9 arası işsizlikle yüksek enflasyonun beraber gittiği gözlemlenir.Yani hem yüksek enflasyon hem de yüksek işsizlik vardır. Bu ancak maliyet şokları, tekelcilerin satıcı enflasyonu, asgari ücret artışları gibi arz yönlü etkenlerle açıklanabilir. Çünkü bu kadar yüksek işsizlikle talep fazlası olamayacağı düşünülür. Ancak kazın ayağı öyle değildir. NAIRU’yu kriter alırsanız (ister yüzde 10 ister yüzde 11,11 olsun) Türkiye ekonomisinin son iki yıldır aşırı istihdamda, bir başka deyişle enflasyonist açıkta olduğu görülür. Yani artan enflasyonun sebebi iç talebin hızla ve kontrolsüz bir şekilde arttırılmasıdır. Enflasyon da ücret, kâr veya maliyet itişli değil, talep çekişlidir.

SON ON YILIN İŞSİZLİK VE ENFLASYON FARKLARI

GRAGİK

Yukarıdaki grafikte mavi renkle gösterilen DU, NAIRU olarak – bu yazı için kabul ettiğimiz – yüzde 11,11’den güncel enflasyonun çıkarılması ile elde edilmiştir ve işsizlik farkını gösterir. Kırmızı renkli DENF ise aydan aya yıllık TÜFE enflasyonunun değişimini gösterir. Grafikte dikkat edilirse Eylül 2021’e kadar enflasyondaki değişim ve işsizlik farkı bir DNA sarmalı gibi birbiri etrafında dalgalanmaktadır. Eylül 2021’den sonra işsizlik farkı pozitif değerde artmaya devam etmekte ama enflasyondaki değişim ile arasındaki ilişki kopmaktadır. Eylül 2021’den itibaren ülkede ne olmuştur? Fırsatçı iş adamlarının Eylül 2021’de birden gözü açılmış ve fiyatlarını fahiş bir şekilde arttırmak akıllarına mı gelmiştir? Yoksa Türkiye’deki “gomanizler” ve “servet düşmanı (!) sendikalar” çok kuvvetlenip ücretleri anıormal şekilde mi arttırmışlardır. Hayır, elbette bunların hiçbiri olmamıştır… Olan benim Nebatieconomics dediğim, Hükümetin seçim kazanmak için uyguladığı genişletici para ve maliye politikalarıdır. “Nass var nass, sana bana ne oluyor?”, denmiştir! Eylül 2021’den itibaren bu politika işsizlikte ciddi bir düşüşe yol açmıştır, doğrudur. Ama işsizlik yüzde 11,11’in çok altına inmiş ve ekonomi aşırı istihdama ve enflasyonist açığa düşmüştür. İşsizlikteki azalmanın getirdiği oy, enflasyondaki artışın götürdüğü oydan her zaman daha fazla olur. Bu politika siyaseten doğruydu, nitekim Cumhur İttifakı seçimi almıştır. Ancak iktisaden neya mal olduğu grafikte net olarak görülmektedir. Dikkat ederseniz Eylül 2021 sonrasında kırmızı renkli enflasyondaki değişimi gösteren DENF değişkeni yüksek oranda dalgalanma göstermektedir. Bu enflasyonist beklentilerin patladığı, belirsizliğin arttığı anlamına gelir. Eh, böyle bir ortamda fırsatçı kodaman ve haramzadeler de Hükümetin popülist politikasının etkisini büyütmüş, fahiş zamlarla paralarına para, servetlerine servet katmışlardır. Kimse satın aldığı malın gerçek değeri hakkında bir fikre sahip olmadığı için kodamanlar ne fiyat koyduysa kabul etmektedir.