
Sessiz vaiz
Bazı mürşidler vardır, sessizdir, hâl diliyle konuşur. Sükutuyla nush eder. İnsanı şiddetlice sarsar, kendine getirir. Lezzetleri tahrib edip acılaştıran ölüm böyle bir mürşittir, nâsihtir. Belki yirmi vâizden daha fazla nasihat eder.
Her ölüm "Şüphesiz sen de öleceksin onlar da ölecekler, "Her nefis ölümü tadacaktır" âyetlerini ihtar eder, okutturur. Yakınlarımızın ölümüyle, bizimle kabre kadar dahi eşlik edemeyen malımız, mülkümüz ve yalnız kabre kadar gelebilen Allah'ı dahi unutturan sevdiklerimiz, her şey ama her şey önemini kaybeder gözümüzde..
Çevremizdeki ölümleri gördükten sonra bize fayda sağlayacak salih ameller işlemeye çalışırız. Allah'a daha çok yaklaşmaya çalışır ve O'nu razı etmek için çabalarız. Çabalarız çabalamasına da bu halimiz uzun sürmez ekseriyetle. Belli bir zamandan sonra yine eski halimize, gafletimize devam ederiz. Devekuşu gibi kafamızı gömdüğümüz gaflet kumu o kadar derin ki, nisyana mübtela olan bizler, başımızda adeta bir avcı gibi bekleyen melek-ül mevti hatırlamayız bile.
Ölümün hakikatine vakıf olanlar bilirler ki ,ölüm refik-i âlâya kavuşmaktır. Dünya zindanından cennet bahçelerine uçmaktır. Yaralı bir kuş gibi beden kafesinde çırpınan ruhun oradan kurtulmasıdır.kulluk vazifesinden terhistir. Bu hakikatin verdiği itminan ile yaşayanlar ölmeden evvel ölmüşlerdir. Her an Allah'ın huzurunda olduklarını bildiklerinden rızasını kazandıracak işlerle meşgul olurlar. Nasıl yaşanırsa o hal üzere ölüneceğini ve ruhumuzu kabzeden lâtif Azrail'in (as) yaşantıya göre şekilleneceğini, ölürken iman ve amellere muvafık olarak karşımıza çıkacağını bilerek yaşarlar ve ölüm meleğini gülerek karşılarlar. Allah'tan bîhaber yaşayanlar ise ölümü yokluk, ebedi ayrılık, çürümek olarak bir telâkki ettikleri için asla hatırlamak istemezler. Dünyada sahip olduklarına sıkı sıkıya bağlanır ve onların gitmeleriyle büyük acılar çekerler. Çoğu kez o acıların farkında dahi değillerdir. Ruhlarındaki feryadı işitemezler.
Gayr-ı meşru eğlencelerle kendilerini uyuşturarak ömür geçirirler ve ölüm apansız yakalar. Hangi hal üzerinde ise o hâl üzere. Kalplerine koyup bırakmak istemedikleri bütün sevgililerinden ayrılırlar büyük azaplarla. Elindeki tüm sermayeyi de kaybetmişlerdir ve günah yüküyle Allah'ın huzuruna çıkıverirler. Nefis ölüm zamanı kendini unutur. Ölümü hep başkalarının başına gelecekmiş gibi düşünüp kendine kondurmaz. Bu sebeple Peygamber Efendimiz'in (sav) sessiz nâsih dediği ölümü çokça hatırlamalı, çokça zikretmeliyiz. Vücudumuzda yer etmeye başlayan hastalıklar, saçlarımıza akların düşmesi, bütün varlıkların üzerindeki fanilik damgası bize her an ölebileceğimizi ihtar ediyor. Dünyanın hengâmesinden sıyrılıp kendi içimize yönelip tefekkürümüzü ziyadeleştirmeli ölüm gelip çatmadan evvel ondan ders almalıyız. Düşünüp öğüt alanlar için ölüm büyük bir ibrettir.
Var mı düşünüp öğüt alan?