Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşan sıkıntılar hepimizin malumu. Terör günlük hayatı olumsuz etkilemeye devam ediyor. Giriş cümlesine bakarak oradaki düşük yoğunluklu savaştan söz edeceğimi düşündüyseniz yanılmadınız.
Savaşlar, dünyanın olduğu kadar bizim ülkemizin de baş belası. Bağımsızlığını savaşarak kazanmış bir milletin evlatları olarak geçmişte, gerekmedikçe hiçbir savaşa girmedik. Şimdi ise durum farklı.
Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu bölgeleri ne yazık ki 40 yıldır süren bir çatışmanın sıkıntılarını çekiyor. Adına kim ne diyorsa desin, biz bunun bir iç savaş olmadığını görüyoruz. Orada, Türk veya Kürt halkının birbiriyle çatışmadığını da çok iyi biliyoruz.
Bir dönem çatışmalar yoğunlukla bizim topraklarımız üzerine meydana geldi. Ne yazık ki, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı savaş uçakları topraklarımızı bombalama gibi bir durumla karşı karşıya kalıyordu.
Bu mücadelede millet olarak verdiğimiz şehitlerin yanı sıra, savaş uçaklarının her bir sortide sarf edilen yakıtından tutun da atılan bombalara kadar maddi kaybımızın da hayli fazla olduğu gerçeği ortadadır.
O bölgeye mecbur kaldığımız için hiç ara vermeden savaş uçakları gönderdik, gönderiyoruz da.
Acaba, oraya şimdi savaş uçağı yerine, zamanında daha çok yolcu uçağı, iş jeti ve kargo uçağı gönderebilseydik veya gönderilebilecek barış ve huzur ortamını yaratabilseydik daha iyi olmaz mıydı? Bir şehre, bir bölgeye iş için, gezip görmek için yurt içinden ve yurt dışından ne kadar çok insan gelirse o kadar faydalı sonuçlar doğurur. O bölgeden ne kadar çok insan yurt içine veya yurt dışına seyahat ederse o kadar iyi olur. Oralara çok yolcu uçağı gitmesi demek ekonomik olarak gelişme ve kalkınma demektir. Gelişen bir bölgenin işsiz insan sayısının azalacağı da ayrı bir gerçek. İşi olan bir gencin, rahatını bozarak dağa çıkacağını düşünmek, bölücü örgütün değirmenine su taşımaktan başka hiçbir şey değildir.
Hafta içinde Güneydoğu'nun en büyük kenti olan Diyarbakır'da sivil toplumum önde gelen kuruluşları bir araya gelerek bir basın açıklaması yaptılar. İş adamları, kentlerinden Irak-Erbil'e, Almanya'ya ve Kuzey Kıbrıs'a direkt uçak seferi konulsun istiyorlar. Ayrıca, Diyarbakır'a yapılan uçak sefer sayısının arttırılması ve bilet fiyatlarının da ucuzlatılması talepleri arasında öncelikle yer alıyor. İş adamları boş kalan koltukların ücretini ödemeyi de taahhüt ediyor, bir de havalimanına CİP Salonu gerektiğini dile getiriyorlar.
Sayın Başkanlar kendi zaviyelerinden bakarak kendilerine hak verebilirler.
Fakat, konu onların dediği gibi olmuyor.
Sırasıyla gidersek Erbil'e sefer yapmak o kadar kolay değil. İstanbul- Diyarbakır yapıp, oradan Erbil'e gidip, Diyarbakır'a dönüp oradan İstanbul'a geri dönmeniz için ilave ekip gerekir. Gece gidip gelirim derseniz Irak hava sahasının güvenli olup olmayacağı sorunuyla karşılaşırsınız. Ayrıca, bölge illerinde her gün 170-180 yolcuyu bulmak her zaman mümkün değil. Hadi yazın buldunuz, kışın çok zor.
Başkanlar Avrupa'dan direkt sefer ister. Onların yapılıyor dediği ve çok da başarılı bulduğu bu seferleri Alman şirketleri yaz döneminde yapar, kışın ise bırakırlar.
Kıbrıs'a sıra gelince, geçmişte birçok şirket değişik şehirlerden Kıbrıs'a sefer yaptı, ama hiç biri kalıcı olmadı. Onur Air geçmişte Diyarbakır-Ercan uçuşlarından kar edemedi, vaz geçmek zorunda kaldı.
Boş kalan koltukların parasını biz öderiz söylemine hiçbir şirket olumlu bakamaz.
Yani, başkanlar Diyarbakır'a daha fazla uçak seferi istemeden önce, şirketlerin yetkilileriyle görüşüp bu işin neden olup olmayacağını anlamaları lazım gelirdi. Her şeye rağmen bu fazla uçak talebi çok anlamlı ve çok yerinde bir talep. Dua edelim ki, ordumuz orada duruma hakim. Yoksa, bu sivil toplum kuruluşu liderleri daha çok asker, daha çok savaş uçağı gönderin diye de bir araya gelebilir, böyle bir istekte de bulunabilirdi. Bugün ortaya konulan fazla uçak seferi talebinin başka bölgelerdeki isteklerden çok daha farklı olduğu gerçeğini anlamaya çalışmalıyız.
Çünkü, zaman zaman, bazı illerin valileri, belediye başkanları, ticaret odalarının başkanları yanlarına bir de iktidar partisi il başkanını alarak, başkent Ankara yoluna düşer. Ulaşabilme durumuna göre önce Cumhurbaşkanı'na, sonra TBMM Başkanı'na, (eskiden Başbakan'a), kent milletvekillerine, sonra Ulaştırma Bakanı ve ilgili genel müdürlüklere giderler. Tek talepler vardır. İllerine uçak seferi yoksa, çok acilen sefer konulması, şayet sefer varsa daha da artırılması, bu da değilse illerinden yurt dışına direkt uçak seferi konulması taleplerini iletirler. Dinleyen makam sahibi, telefonu açıp bir alttaki makama bu işle ilgilenin talimatını verir.
Konu, gide gide THY ve özel şirketlerin sahip veya genel müdürlerine kadar gider. Bu kentin Bakanlar Kurulu'nda da etkili bir bakanı varsa, kent dinamikleri iyi ve etkin bir kamuoyu oluşturmuşsa artık seferler ya başlar ya da varsa arttırılır.
Bu tür talepler, hala devlet kurumu diye bilinen THY'ye çok fazla gelmektedir. Bu işi kafasına göre yapmadığı aşikar olan THY, bir yere sefer konulacağında veya seferler kaldırılacağı zaman o bölgede iyi araştırma yapar ve ona göre karar verir.
Geçmişte bu tür talepler geldiğinde hiç düşünmeden hemen istenen şehre sefer konulur, tabiri caizse kamuoyunun gazı alınırdı. Seferler başlatılır, ilk gün uçak davetlilerce dolardı. İlerleyen günlerde ne yazık ki seferler rantabl olmadığı için, aniden ve sessizce kaldırılırdı. Aradan bir süre geçtikten sonra kamuoyu derinden homurdanmaya başlar ve bu kısır döngü hep böyle sürer giderdi. Ama artık değil.
Şimdi bu kadar cömert davranmaya hiç imkan yok. Çünkü uçak sayısı, artık her gün artan yeni destinasyonlara ve ilave seferlere yetmiyor. Seferlerin yapılması zorlukla gerçekleştiriliyor. Bu durum özel sektör şirketlerinde de aynen yaşanıyor.
Her ile havalimanı yapmak, siyasi bir hedef olarak kulağa hoş gelebilir. Fakat bu kadar havalimanına gönderecek uçak ve uçakları dolduracak yolcunuz yoksa bu bir israf politikası olarak tarihe geçer.
Küçük ve yolcusu az olan illere seferler koymak yerine, oralara en yakın ve büyük meydanlara daha sık sefer yapmak akılcı bir politika olur diye düşünmekteyim.
Bakınız bu konuda son haber Uşak'tan geldi. Pegasus Havayolları, 22 Ocak'ta İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan başlattığı Uşak seferlerini 14 Eylül 2018 itibariyle sonlandıracak. Gerekçe doluluk oranının yüzde 60'ı bir türlü geçmemesi.
Uşak'a daha önce, Borajet (Kapandı) ve Anadolu Jet şirketlerinin yaptığı seferler de yine bu gerekçelerle iptal edilmişti.
Bu seferler de acaba birilerinin ricasıyla mı konulmuştu? Bu sektörü bilenler bir uçuşun maliyeti karşılaması için yüzde 70 doluluk oranını tutturması gerekir derler. Bunun üstüne çıkan her koltuk kar demektir. Ama sorun bu sınırı aşabilmek.
Demek ki, kar etmeyen bir hatta kimse babasının hayrı için uçuş koymamaktadır.
Havayolu şirketleri şayet bir yere uçuş koymuyorsa tek nedeni kar edemeyiştir.
Bir havayolu şirketi yeter ki kar edeceğine inansın, potansiyeli yüksek havalimanına sefer yapmaktan hiç mi hiç geri durmaz.
Türkiye'de halen işletmeye açık olan 55 havalimanına sefer yapabilmek için önce yolcu, sonra uçak ve yeterli terminal ve salonlarınız kesinlikle olmalı diyorum.
Her şeye rağmen Türkiye, sivil havacılık alanında çok iyi bir yerdedir. Bu başarıda pazarın yüzde 80'ını elinde bulunduran THY'nin önemi tartışmasız çok büyüktür.
Özel sektör de Pegasus ve Sun Ekspres 50 ile 100 arası uçak sayısıyla iyi bir noktadadır. Ama onlar kadar uçağa sahip en az beş şirketimizin daha olması lazım.
Bunları takip eden Onur Air'in 25'i uçağı geçmeyen filosunun üçte biri sürekli Suudi Arabistan'dadır ve Saudia adına uçmaktadır. Atlas Global'ın henüz 20'yı geçmeyen filosu da ağırlıklı olarak Rusya pazarına yönlendirilmiştir. Avrupa pazarı için çalışan Corendon, Free Bird ve Tailwind şirketleri henüz 15 uçak sayısını aşabilmiş değildir. Türkiye'de son 10 yıldır bir devlet politikası olarak yeni hiçbir şirket kurulmazken, sermaye yapısı Pegasus'a ait olan İzmir Hava Yolları (İz Air) talipli çıkmamış olsa gerek ki, iki ay içinde her şeyiyle Pegasus'a katılacak.
Yeni şirket kurulmazken, iki şirket hariç diğer şirketler filolarındaki uçak sayısını gözle görülür bir şekilde arttıramazken hem Diyarbakır hem de uçağa ve uçuşa hasret diğer illerin halkı daha çok bekler.
Bir açılıp, bir kapanan hatlarla havacılık sektörümüzde süreklilik olmayacağı çok net bir durum? Bu durumda hayallerimiz İstanbul Yeni Havalimanı'na kalmış gibi görünüyor.
İyi uçuşlar Türkiye'm...