Yaşadığımız gerçekler, hızla küçülen dünyamızda evrensel ahlakın, kökünden sarsıldığı ve dijital bir ahlakın yayıldığını gösteriyor.
Yaşadığımız gerçekler, hızla küçülen dünyamızda evrensel ahlakın, kökünden sarsıldığı ve dijital bir ahlakın yayıldığını gösteriyor. Küreselleşme sürecinin, mana odaklı evrensel ahlakı desteklemesi beklenirken dijital dünya, madde odaklı ahlakı oluşturuyor. Ve ahlak, manadan maddeye doğru yol alıyor hızla.
Dünyanın neresinde olursa olsun insan olmanın gerektirdiği evrensel ahlak değerleri bellidir. Hak, adalet, erdem, merhamet, doğruluk, dürüstlük, şeffaflık, saygı, çalışkanlık… Kısacası ‘ben’likten kurtulup başkasının varlığını kabul eden düşünce ve davranışları benimsemekten söz ediyoruz. Ahlak başlığında yer alan bütün bu iyi ve güzel değerler, insanın fabrika ayarlarında her bireye özel bir biçimde ve yoğunlukta zaten olan bir potansiyeldir. Yani ahlak, temelde bir şahsiyet özelliğidir. Zira Arapça kökenli ahlak sözcüğü, seciye, huy ve karakter anlamlarını içeren ‘hulk’ kelimesinin çoğuludur.
Eğitim ve öğrenme sürecinin, bireydeki bu potansiyeli geliştirmesi, ahlak ve vicdani değerleri pekiştirmesi, şekillendirmesi beklenir. Ancak dijital dünya, bütün eğitim süreçlerinin önüne geçiyor.
Bilginin hızla yayıldığı bir dünyada temel ahlaki değerlerin de aynı hızla yayılması, benimsenmesi ve davranışa dönüşmesi beklenirdi. Ama böyle olmuyor. Zira giderek maddi amaçlara hizmet eden, tüketim alışkanlıklarını yönlendirmeye ve hızlandırmaya odaklanan ahlaktan yoksun bilgi, insandaki potansiyel ahlakın gelişmesine zarar verdiği gibi ahlaki erdemleri dönüştürmeye, yapay ve dijital bir ahlak anlayışını körüklemeye başlamıştır.
Küreselleşmeye paralel kendi potansiyelinden uzaklaşan insanın, doğal ahlaki duruşu, zayıflayıp giderek yapay bir hüviyete mi bürünüyor acaba? Böylece küresel dijital ahlakın temelleri, doğuştan getirilen saf insani değerlere mi yoksa egemen güçlerin gizli ve açık hedeflerine ve maddi değerlerine mi dayanacak?
KENDİNİ BİLMEK
Örneğin iş görmeye başlayan ve insandan ayırt etmede zorlandığımız, bağımsız düşünebilme yeteneğine sahip olmayan yapay zekâ ürünü robotlar, hangi ahlaki normlara göre programlanacaktır? Evrensel ahlaki değerler mi yoksa onları üreten yahut işleten kurumların hedefleri mi önde olacaktır? İyinin, doğrunun, ayıbın, günahın, dijital ahlaktaki karşılığı ne olacaktır? İnsanlar mı masa başında üretilen dijital ahlaka uymaya zorlanacak? Yoksa yapay zekâ ürünü makineler mi insanın evrensel doğal ahlakıyla programlanacak? İnsan, ahlak potansiyelini, kendini var eden Yüce Güçten alırken yapay zekâ ürünü makineler, ahlakını hangi güçten alacak?
Endişeliyiz… Çünkü daha yüksek sesle dile getirilmeye başlanan yapay maddi değerlere dayalı, taraflı küresel söylemler, evrensel doğrulara ve ortak bir yapay ahlak anlayışına dönüşüyor. Algı yönetimiyle tekrar edilen bu söylemler, kişisel ve toplumsal yaşamın bir parçası, ortak bir değer haline getiriliyor.
Dünyada evliliğe giderek soğuk bakılması, ailelerin hızla dağılması, gençlerin “kendi hayatlarıdır” diye sahipsiz bırakılması, yaşlılara tahammülsüzlük, insandan insana şiddetin alışkanlığa dönüşmesi, güçlünün haklı görülmesi, bireylerin tükettikçe var olma ve kendini iyi hissetme duygusuna kapılması, dijital dünyanın mevcut yasalardaki belirsizliği… Kısacası, iyilik, dürüstlük, başkalarını düşünme gibi ahlaki erdemlerin, nostaljik değerler hanesine hapsolmaya başlandığı bir zamandayız.
Kendi ahlaki potansiyelinden ayrılarak yapay bir ahlakın pençesine kapılan insan, hem kendi öz değerlerinden hem de öteki ile olan bağından uzaklaşıyor. Bundan dolayıdır ki kendimizi algılama biçimi ve kendimizden beklentilerden aile içi yaşama, iş ortamına ve toplumsal hayata kadar yüzlerce davranış kalıbımız hızla eriyor, değişiyor, anlamsızlaşıyor.
‘ÜST AHLAK’
Oysaki yeryüzünde bulunma nedeninin peşinde olan insan, kendini bilmek ve varlık âlemiyle yüzleşmek ister. Bu ise saf aklı tamamlayan ahlakla olur. Ahlakı ve vicdanı, insandaki yüksek melekeler arasında gören Gazali (İlmin Fazileti, Çelik Yay., 2020), düşünce ve davranışlarımızın bu melekeler sayesinde ortaya çıktığını söyler. Bugün yoğun malumatın etkisindeki birey, etik değerlerini yaşamada zorlanıyor. İçindeki sesten uzaklaşıyor.
Yaşam alanı adeta kuşatılan insanı, kendisi olmaktan koparan madde odaklı dijital ahlak anlayışı, Kant’ın (Ahlak Metafiziğinin Temelleri, T. Felsefe Kurumu, Yay., 2009) ifadesiyle bireydeki ‘üst ahlak’ gücünü zayıflatıyor. Böylece egemen olmak isteyen devletler, dünyanın ve uzayın kaynaklarını ele geçirmek isteyen şirketler, kitlelerin gündemini belirlemek ve yönlendirmek isteyen medya, bizi insan yapan erdemlerimizden yani kendi manamızdan uzaklaştırıyor.
Potansiyelinden uzaklaşan birey, özde insani değerleri temel alan manaya dayalı ahlak yerine, egemen güçlerin maddi isteklerine hizmet eden zorlama bir ahlakı, yaşam biçimi olarak benimsemeye başlıyor farkında olmadan. Ve robotların bize benzemesi gerekirken bizler robotlaşıyoruz.
İçimizde bulmamız gereken güzelliği uzaklarda arıyoruz. Doğuştan getirdiğimiz ama yakın ve uzak çevrenin bilerek ya da bilmeyerek bizi uzaklaştırdığı öz değerleri keşfedip hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline getirdikçe iyiye ve doğruya yaklaşmış, gerçek ahlakı yakalamış olacağız. Aksi halde başlayan ahlaki çözülme dünyanın kaderi olacaktır.