Bir süre önce kuzeyimizde oluşan ve adına savaş denilen, Amerika ve yandaşlarının yarattığı ve fırsat bulmuşken oyuna katkı sağlayarak ortak olan ve yarattıkları ortamda didişenlerin oynadıkları savaş oyununun bize neler yaptığı konusunda oldukça çaresiz kaldığımız bir yaşam biçimine mahkum edilmiş durumdayız.
Bir süredir yerinde durmayıp iyice oynak hale gelen dövizlerin hayatımızla dalga geçmesine ve o oynak ortamda darbe üstüne darbe yememize biraz alıştık veya alıştırıldık mı ne? Artık üzerimize yüklenen dertleri zevk edinmiş haldeyiz.
Bir süre önce kuzeyimizde oluşan ve adına savaş denilen, Amerika ve yandaşlarının yarattığı ve fırsat bulmuşken oyuna katkı sağlayarak ortak olan ve yarattıkları ortamda didişenlerin oynadıkları savaş oyununun bize neler yaptığı konusunda oldukça çaresiz kaldığımız bir yaşam biçimine mahkum edilmiş durumdayız.
Evet, yakınımızda iyice oyun haline getirilen savaşın fiilen içinde değiliz, ama; üzerimize yıktığı ekonomik, psikolojik ve tüm etkisel sorunlarının neredeyse çok yakınında hissediyoruz kendimizi. Artık kabul ettiğimiz bir şey var, iyi ki Montrö Boğazlar Sözleşmesini yapmışız da Karadeniz’in büyüklerin savaş oyunu oynayacakları bir denize dönüşmesini önlemişiz. Bu gücü bize armağan eden Montrö Anlaşması ve Boğazlar Sözleşmesini imzalayan başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere emeği geçenlere minnettarlığımızı anlata anlata bitiremeyeceğimizi bir kez daha gördük.
Amerika ve yandaşlarının oluşturduğu güçler, Boğazlardan değil geçmek geçmeye bile teşebbüs edemedikleri gibi, Ukrayna savaşını başlatan Rusya’nın da Boğazları kullanarak Karadeniz’de suların ısınmasına ve Karadeniz’de istediği gibi güç denemelerine meydan vermeyen, kontrolü elinde bulunduran bir ülke durumundayız. Gelin de Montrö Boğazlar Sözleşmesini imzalayıp bugünü yıllar öncesinde öngörenlere nasıl minnet duymayalım.
Ukrayna’da devam eden savaş bir ayını doldurdu. Görüşmeler, karşılıklı restleşmeler, Rusya’yı köşeye sıkıştırmak için Amerika’nın yönetiminde sürdürülen ekonomik, sosyal, finansal ve psikolojik ambargolar gölgesinde devam eden bir savaş oyununa heba edilen Ukraynalıların şavaş ortamında çaresizlikleri yaşananların savaş eziyetleri, görünen o ki kimsenin umurunda değil. Amerika güdümündeki batılı ülkeler ne yapmak istediklerini tam olarak bilmiyorlar ama savaşı başlatıp Ukrayna’nın hemen hemen çevresinde savaşı sürdürmeye devam eden Rusya da ne yaptığını ve ne yapmak istediğini tam olarak bilmiyor gibi. Ama bu ortamda, görünen net bir şey var ki, o da, Ukrayna halkının yaşadığı veya mahkum edildiği bu acımasız yaşam biçimin pek de kimsenin umurunda olmadığıdır.
Ve tabi bu savaş oyununun, başta biz olmak üzere, bazı ülkelerde yaşattığı ekonomik, finansal ve birkaç gücün acımasızca yönetimde ve kontrolünde olan petrol ürünlerindeki başı bozukluğun günümündeki fiyat istikrarsızlıklarının yaşam biçimlerinde yarattığı dayanılmaz baskılarıdır.
Bizde yaşanan bu istikrarsızlıkların geçerli bir mazereti hazır gibi. İçinde değiliz ama kuzeyimizde, Karadeniz’in önemli kıyı ülkesi olan bize etkisine baktığımızda, en çok etkilenenin olduğumuzu anlamak hiç de zor değil. Petrol ürünlerinin dövize endeksli fiyat değişimlerinden en çok etkilendiği ülkenin bizim olduğumuzu, kim ne derse desin görmezden gelmemiz mümkün değil. Savaş ortamından bizlere doğru gelip üzerimize çöken olumsuzluk etkileri, temel tüketim maddelerinin olmazsa olmazlarının en uç noktasındaki akaryakıtı iyice zivanadan çıkardı. Artık günlük borsamızın vazgeçilmezi oldu. Günlük fiyat ayarlamalarına dönüştü. Son günlerde, neredeyse her gün, gece yarısında akaryakıt fiyatlarında yukarı doğru fiyat ayarlaması yapılıyor. Böyle olunca, yaşamımızdaki geçim endeksimizdeki akaryakıt fiyat ayarlaması borsası hareketlerine göre düzenler hale geldik. O, fiyakasından geçilmeyen nam-ı değer hıyar bile, marketlerdeki manav reyonlarının en üst raflarında yerini iyice sabitleştirdi. Yimi liranın altına azıcık inse, saatler sonra hemen geri dönüyor. Sanırsın ki, o fiyatlarda dururken değerini akaryakıt borsasına göre ayarlıyor gibidir.
Sen neymişsin be EURO ve USD, çok değil bir yıl önce yüzüne bile bakılmayan sebze reyonlarının gariban hıyarını bile şımartmışsın, tekli, olarak hem de özenle paketlenmiş olarak satılmasını sağlamışsın!
İki yıldan fazladır yaşadığımız pandemi süreci hepimiz için dayanılmaz, yarının da nelerle karşılaşacağımızı bilemeyeceğimiz zorunlu bir yaşam biçimine dönüştürmüştü,
Şimdi ise, pandemi koşullarının üzerimizdeki baskısınının yanı sıra, yaşam biçimimizi iyice karmaşık hale getiren ocak ve sonrası periyodik hale getirilen akaryakıt zamlarının yarattığı ortamda zamların dayanılmaz baskısı kıskacında “dayan yüreğim dayan” drumundayız artık.. İşte şimdi işimiz tam olarak Allah’a kalmıştı. Tesellisi var mı, hiç kalmadı gibi!
Yaşamımız zorlaşmadı, her anında altından kalkılamaz duruma geldi.