İnsanın yanlış yaşaması onu sıkıntıya sokar. Mutlaka kendisini manevi yönden Allah'la ilişkisini kesmeden, yaşamaya doğru yönlendirmelidir. Aksi takdirde her şey onda depresyona yol açacaktır.
Kul, Allah’la ilişkisini devam ettirerek yaşamak zorundadır. Aksi takdirde her hadise onda sıkıntı yaratır ki biz buna tasavvufta kabz hali diyoruz. Kabz halinin sebebi yaratıcısı ile bağlantısının olmaması ve dolayısıyla gaflette olmaktır. Hadiseler etkisi, Allah’ın bizi aşırı düşkün ettiklerimiz ve maddi takıntılarımız için imtihan etmesiyle alakalıdır. Eğer her hadisede Allah’ın lütufla bizi imtihan ettiğini düşünürsek, sıkıntı ve belalar dahil kimse depresyona girmez. Hadiseleri güzel görme kabiliyeti tasavvufun insanda yarattığı rahatlamadır. Çünkü tasavvufta kul her hadisede Allah’ın ona ne öğrettiğini ve Allah’ın ne konuda imtihan ettiğini düşünür ve ona göre hareket eder. Onun içinde hadiseler onu sarsmaz ve etkilemez. Anacığım 1960 senesinde ihtilalde babam hapse girdiğinde “Çok şükür Hazreti Yusuf’a eşlik ediyoruz” diye karşıladı. Tasavvufun yaşandığı evlerde, bizim evde olduğu gibi hiçbir hadise negatif ve kötü karşılanmaz. Her şeyde hayır olduğu düşünülür. Bu yüzden de günümüzün, çağımızın hastalığı olan depresyon manevi insanlarla çok bağdaşamaz. Bu bakış açısından şükretmeyi öğrenen insanın derdi olmaz. Dert ve bela şükretmeyen ve Allah’tan uzak olan insana gelir. Zaten Yaradan’ıyla irtibatını kesmiş bir insan yanlış yoldadır. Aynı zamanda kendi bencilliğinde ve egosunda yapayalnız bir insandır. Ne itikadı ne ibadeti ve ameli vardır ne de Peygamber ahlakı vardır. Böyle insanların vicdanlarının kararmasıyla kalpleri taşlaşır. Sevgi şefkat ve merhametten bihaberdirler. Ne yazık ki bu tür kullar lütfunda, kahrın da Allah’tan olduğunu idrak edemezler. Hayır ve şerri ayırt edemez, tevekkül edemez, nefsin zaaflarına hükmedemez, aynı zamanda yaratanını bilmeyen kendini de bilemez. İnsan ne olduğunu ve nerede durduğunu bilecek. İman teslimiyeti getirir. Mutluluk ve huzurun anahtarı inanmak ve teslim olmaktır. İnanmayan ve Allah’ın emirlerini yok sayan insan ister cehaletinden ister ihanetinden olsun bunalımdadır ve isyandadır. Her iki halde de böyle insanlar hastalıkları davet ederler.
Modern hayat anlayışı zamanımızda insanları yalnızlaştırıyor. Birlik olma, birlikte olma fikrini unutturuyor. Aynı zamanda kasıtlı olarak din ve ahlakla uğraşanlar arttıkça dinsizlik ve ahlaksızlık da artıyor. Bunlar normaldir. Cemal arttıkça, celal de artar. Acı olan taraf celal ehli, yani negatif bakan taraf daha çok konuşur ve onlar daha çok gibi gözükürler fakat Allah’ıyla meşgul olanların başkasıyla alakası olmadığı için onlar mutlu mesut yaşarlar. Seslerini de çok fazla çıkarmazlar. Bugünkü sıkıntıların sebebi negatif enerjinin artışının çevreye yansıması ve medyanın bunu çok güzel aksettirmesi ile alakalı. Oysa insanı mutlu eden ve şükrünü eda ettiren şey imanı, teslimiyeti ve paylaşımıdır. İnsanın en hayırlısı insanlara hayrı dokunandır. İnanan insan taş kalpli olamaz. Kalbi titreyecek, yumuşayacak ve insan gönlünü bütün evrene açacak.
Bencilliği üzerimizden atmamız gerek. Ben olma fikri biz olma fikriyle bencilliğe geçit vermez. Bizim kültürümüzde Müslim kelimesi yerine Müslüman kelimesinin kullanılması da bundan dolayı manidardır. Ben Müslim’im, yani inandım teslim oldum demenin yanında, ben müslümanlardanım ve teslim olanlardanım demek anlamına gelmektedir. Yani bizim tek bir varlık yerine Müslümanların birlik ve beraberlikle hareket etmeleri birbirlerini sevmeleri korumaları Allah’ı birlemeleri hep birlikte Allah’ın ipine sarılması gerekir ki mutlu ve huzurlu olunsun. Unutulmamalıdır ki; bencillik Allah’tan uzak olan kişinin egosunu varlık zannetmesiyle alakalıdır. Halbuki insan yavaş yavaş elinde hiçbir güç ve kudret olmadığını çeşitli felaketler, sıkıntılar ile idrak ettikçe mecburen bencillikten uzaklaşacaktır. Bazen insan doğduğu anda ne kadar egoistse öyle doksan yaşını da bulabiliyor. Bunlar Kur’an-ı Kerim’de hayvan şeklinde anlatılıyorlar. Taş gibi olan egoist insanlardan uzak durmak bizim vazifemizdir. Ya da dayanabiliyorsak onlara egoist olmanın ne kadar büyük bir dezavantaj olduğunu halimizle gösterebiliriz. Her ne olursa olsun insan kelimesinin kökeninde üns var. Dolayısıyla insanlık başkalarıyla iyi geçinebilmek demektir. Bırakın bir insanı, hayvanı her şeyi korumakla yükümlüyüz. Kenan Rifai Hazretlerinin anneleri Hatice Cenan Sultan’ın nasihati hepimizin kulağına küpe olmalı; “İnsanları seveceksin, senin içinde tükenmez af, merhamet ve müsamaha hazineleri var. Onun için yalnız insanları değil, bütün mahlukatı aynı yorulmaz hız ve aynı tükenmez iştiyakla seveceksin…” İşte bu sözleri anladığımız ölçüde insan olacağız demektir. Allah birlik ve beraberliğimizi artsın inşallah.