Uzun zamandır ekranlarda özlemini duyduğumuz, dünyayı kasıp kavuran yabancı dizilere de yer yok zaten. Yani kısacası; yaz dönemi televizyonları iyice kendini hissettirir oldu.
Ah şu yaz ayları, herkesin yıl boyunca rüyalarını kurdukları bir dönem. Yorgunluk atmak ve kafa dinlemek için tatil planları yaparlar. Sadece insanlar için geçerli değil bu kurum ve kuruluşlar da bu dönemlerde tatil programları uygularlar, yeni iş peşinde koşmayıp rutin işlerini yürütmeyle yetinirler.
Bunlardan en akla geleni ise; hiç kuşku yok ki, zor yaşam şartlarında dar gelirlinin tek meşgalesi ve eğlencesi olan televizyonlardır. Yaz döneminde ekranları karartmazlar ama karartmaktan çok daha beter hale getirirler.
Tüm izlenen diziler ya sonlandırılır veya sezon finali kandırmacasıyla gelecek döneme taşırılmak için lastik gibi uzatılırlar. Sadece diziler değil, izlenen bazı programlar da aynı yöntemle gelecek döneme ötelenirler.
Bir başka eğlence şekli ise ekranlardaki filmlerdir. Onlarda da yaz tatili başlamıştır ve ekranlara dolgu program muamelesi gören birkaç kez tekrarlanmaktan gına getiren filmlerle televizyon izleyicilerinin ekranlardan uzaklaşması için her şeyi yaparlar. Bu arada, ekranlardan geçici de olsa uzaklaşan dizilerin açığını kapamak için yazlık, alelacale çekilen yerli diziler, açık kapama görevini üstlenirler. Uzun zamandır ekranlarda özlemini duyduğumuz, dünyayı kasıp kavuran yabancı dizilere de yer yok zaten. Yani kısacası; yaz dönemi televizyonları iyice kendini hissettirir oldu.
Avuç dolusu paralar ödeyerek, bireysel abonesi olduğumuz Digitürk ve D-Smart da aynı modaya uydu çoktan. Sürekli tekrar filmlerle ekrana geliyor. Peş peşe tekrar filmlerle aldıkları yayın ücretinin hakkını vermeye çalışıyorlar. O yüksek abonelik fiyatını ödeme nedeni olan lig maçları da olmayınca en az üç ay süresince yok yere ödediğimiz yayıncı abonelik bedeli insanın iyice içine oturuyor.
Kendimden örnek vereyim; aylık ödediğim ücret 139 TL. Buna, spor kanallarının ve neredeyse tamamına yakın bölümü dahil. Tüm naklen yayınlar, film kanallarının neredeyse tümü, sadece dizilerle ilgili birkaç kanalı bana satmak için çok uğraşıyorlar ama inat bu ya almadım. Tekrar filmler, eski spor karşılaşmalarını tekrar yayınları, bazan; en az üç ay boyunca ödediğim aylık 139 TL’nin ağırlığını iyice hissettiriyor.
Futbol, basketbol naklen yayınlarının tatilde olması, filmlerin bıktırıcı şekilde tekrarlanması, geride kalan birçok kanalı izleme isteğini iyice ortadan kaldırıyor.
İzlemesini çok sevdiğim belgesellerde bile bazen tekrarlar var. Doğru dürüst haber kanalları yok. Normal yayınlanan ulusal kanalların ise izlenir halleri kalmamış. İşin tuhafı, gün içinde ana haberler dışında tüm ara habeler bile tekrar.
Haber izlemek veya dinlemek isteyenler bir iki kanala mecbur kalmış durumdalar. Onların da alışılagelmiş ekran yüzleri, doğal olarak bu dönemde izinlerini kullanıyorlar.
Kısacası, televizyonların, kendini program sanan, adı da, kendileri de iyice eskiyen, adına magazin denilen, uyduruk konuların magazin diye ekranlara getirildiği “magazin eğlencesi” diye yutturulan “Çıtır Eğlence Programları”na kaldık gitti.
Herkes, televizyon yayıncılığını etkisizleştirmek, yok etmek için sözbirliği etmişçesine uğraşıyor.
Diziler ve birkaç beğenilen program yok, televizyon yayıncılığı stop!
BİR TUTAM TEBESSÜM
EMNİYET KEMERİ
Trafik polisi otoyolda rutin kontrollerinden birini yapıyormuş. Uzaktan gelen aracı işaret ederek durdurmuş.
Polis; “Tebrikler beyefendi. Bugün yolda araç kullanırken emniyet kemeri takan ilk kişi sizsiniz. Size bin lira para ödülü veriyoruz. Bu parayla ne yapmayı düşünürsünüz?”
Sürücü; “Ehliyet alırım o zaman!”.
Polis; “Ehliyetiniz yok mu?”.
Karısı; “Siz ona bakmayın memur bey! Sarhoş da ne dediğini bilmiyor!”.
Polis şaşkın şaşkın bakarken, arka koltuktuktan bir ses; “Ben size çalıntı arabayla yola çıkmayalım polis çevirir demedim mi!”.
Polis duyduklarına şaşkın, tam tepki vermeye hazırlanırken, arabanın bagajından bir ses gelir; “Sınırı geçtik mi?