Birkaç yazıdır büyüme kavramından bahsediyorum. Elbette Büyüme İktisadı son zamanlarda uluslararası kamuoyunun dikkatini üzerine çekmektedir.

Birkaç yazıdır büyüme kavramından bahsediyorum. Elbette Büyüme İktisadı son zamanlarda uluslararası kamuoyunun dikkatini üzerine çekmektedir. Bunun sebebi dünyanın her tarafında farklı şekillerde de olsa ortaya çıkan büyüme aksaklıklarıdır. Büyümenin sekteye uğraması doğal sonuç olarak kalkınmanın da durması anlamına gelir. Ama halâ daha kalkınma üzerine eğilmeyeceğim. Bugün önemli bir sorun üzerinde duracağım: Kapitalist bir ekonomide büyüme sürdürülebilir ve sürekli bir olgu mudur? Bu soruya olumlu cevap veren iktisatçılar da var, olumsuz cevap veren de… Olumsuz cevap verenler içinde büyümeden vazgeçip küçülmeyi veya daha net tabirle büyümemeyi savunanlarda son yıllarda öne çıkmaktadır.

KAPİTALİST EKONOMİNİN BÜYÜME ZORUNLULUĞU

Her şeyden önce önemli bir noktayı vurgulamam gerekir: Sanayileşmiş kapitalist bir ekonomi varlığını devam ettirmek için sürekli büyümek zorundadır. Bunun sebebini basitçe özetleyeyim: Sanayi ekonomilerinde sektörlerin ayakta kalması ve firmaların batmaması için her yıl belli bir miktarın üzerinde satış yapmaları gereklidir. Mikro iktisatta “iflas noktası” tabir edilen firma üretim ve satış düzeyi bu miktarı gösterir. Bu kural sektör bazında da geçerlidir. Burada basitleştirici bir varsayım yapalım ve diyelim ki “firmalar ürettiği bütün malları satmaktadır.” Bu durumda bir sektörün ayakta kalması ve firmaların batmaması için her sene en azından “iflas noktası” kadar üretmek durumundadırlar. Bu kural makine, yani yatırım malları üreten sektör için de geçerlidir. Kapitalist üretim sisteminin temel üretim faktörü yatırım malları, yani sermayedir. Bu sektör olmazsa sistem çöker. Ancak bu sektörün yaşaması için yine belli bir miktarın üzerinde yatırım malı üretilmesi gerekir. Bu üretim için de her sene yine belli bir miktarın üzerinde yatırım yapılması gerekir. Bu ise her sene üretim kapasitesinin belli bir miktarın üzerinde artması gerektiği anlamına gelir. Sonuç olarak kapitalist bir ekonomi yaşamak için büyümek zorundadır. Bu noktada sorulacak soru şudur: “Zorunlu olan büyüme hangi şartlarda istikrarlı ve sürdürülebilir olabilir?”

BÜYÜME MODELLERİ SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜMEYİ ÖNGÖRÜYOR MU?

Büyüme modelleri büyüme iktisadı branşında genelde kapalı ve özel bir ekonomi varsayımı altında kurulur. Bundan maksat, bir kapitalist ekonominin kendi iç dinamikleriyle belli bir “doğal büyüme” hızına sahip olup olmadığı, yine bu doğal büyüme hızının istikrarlı olup olmadığı ve nihayet ekonominin hangi dinamiklerle doğal büyüme hızına yakınsadığını açıklamaktır. Bütün büyüme modellerinde ortak bir doğal büyüme hızı tanımı vardır:

doğal büyüme hızı = nüfus artış oranı + amortisman oranı + teknoloji gelişme hızı + emeğin verimlilik artış hızı

Tartışma bu büyümenin istikrarlı olup olmayacağı ve büyüme oranlarının hangi mekanizmayla doğal büyüme hızına yakınsayacağındadır. Sir Roy Harrod ilk büyüme iktisatçısıdır denebilir. Ona göre kapitalist bir ekonomide büyüme oranlarının doğal büyüme hızına yakınsaması tesadüflere kalmıştır. Çünkü bu ekonominin doğal büyüme hızına yakınsamasını sağlayacak bir mekanizma yoktur. Bu yüzden büyüme Harrod’a göre istikrarlı olamaz ve ancak planlı büyüme modelleri ve devlet müdahalesiyle doğal büyüme hızı yakalanabilir. Daha sonra Solow kendi modelini geliştirmiştir. Solow’a göre kredi piyasası dinamikleri ve firmaların optimal sermaye kararları yoluyla üretimde sermaye emek oranı değişerek ekonominin doğal büyüme hızına gelmesini sağlar. Yani kapitalist bir ekonomi kendi haline bırakılırsa rekabetçi şartlarda istikrarlı bir şekilde doğal büyüme hızına yakınsayabilme kabiliyetine sahiptir. Solow’un büyüme modelinden farklı olarak Kaldor sermaye emek oranının değişmesini değil ama tasarruf oranının değişmesini incelemiştir. Ona göre tasarruf oranı emekçiler ve maaşlı çalışanlar için düşükken sermaye sahipleri için yüksektir. Ekonomide çalışanların gelirden aldığı pay düştükçe kâr oranları ve tasarruf oranı artar. Çalışanların gelirden aldığı pay arttığında ise kâr oranları ve tasarruf oranı düşer. Dolayısıyla Kaldor’a göre ekonomi doğal büyüme hızına ekonomide sınıf mücadelesi ve tasarruf oranının değişimiyle yakınsar. Kaldor’un modelinde kapitalist bir ekonomi istikrarlı bir şekilde doğal büyüme hızına yakınsarken emek sömürüsü adeta bir zorunluluktur. Çünkü kapitalist sistem büyümek için yatırıma, yatırım için yüksek kâra, yüksek kâr için de düşük ücrete ihtiyaç duyar. Büyüme istikrarlı olsa bile doğal büyüme hızına ulaşma süreci eşitsizliğin varlığına dayanır. Romer büyüme ile teknoloji gelişimi ve beşeri sermaye birikimi arasındaki ilişkiyi modellemiştir. Ona göre iktisadi büyümenin motor gücü teknolojik gelişmedir ve piyasa mekanizması ihtiyacı olan teknolojik gelişmeyi rekabet kanalıyla sağlayacak kabiliyettedir. Burada yeni olan teknolojik gelişmenin ekonomi dışında (mucitler tarafından) üretilmesi değil, bizatihi firmaların AR-GE harcamalarına dayanmasıdır. Romer’da büyüme doğal büyüme hızına yakınsar ama doğal büyüme hızı kendisi bizatihi sabit değildir. Teknoloji geliştirme performansına bağlı olarak zaman içinde değişebilir. Bütün bu modellerde farklı şekillerde de olsa büyüme sürdürülebilir bir kavramdır. Ancak William Nordhaus’a göre büyümeyi belirleyecek önemli bir unsur da doğal kaynak arzıdır. Özellikle enerji kaynakları büyük oranda yenilenemeyen kaynaklar olduğu için dünya ekonomisinin ve ulusal ekonomilerin sürekli bir büyüme trendine sahip olması mümkün değildir. Büyüme devam ettikçe yenilenemeyen doğal kaynaklar azalmaktadır. Bu da, belli bir süre sonunda büyümenin ve hatta üretimin durmasına yol açabilir. Kapitalist gelişmenin yol açtığı çevre kirliliği ve refah kaybı da ayrıca başka bir sorundur. Çözümün çevreye duyarlı yeni teknolojilerin kullanılmasında, hatta gerekirse büyümeden feragat etmekte olduğunu söylemektedir. Ana akım iktisat dışında Marksist Teoride ise kapitalist bir ekonominin doğal büyüme oranı bulunmadığı gibi, aynı zamanda büyümenin kendisi de sürdürülebilir değildir. Sürekli büyüme daha fazla sermaye birikimi ve daha fazla yatırıma bağlıdır. Bu ise reel ücretlerin sürekli düşürülmesi, yani emek sömürüsü ile sağlanır. Yani eşitsizlik ve sömürü büyümenin kaynağıdır. Ancak aşırı sermaye birikimi ve aşırı üretim zaman içinde kârların düşmesine yol açarken, emekçi sınıfın gelirlerinin düşmesi satışların düşmesine ve azalan kârların bile realize edilememesine yol açar. Yeni bir teknoloji gelişmedikçe ya da büyük ölçekli savaşlar vasıtasıyla aşırı sermaye birikimi azaltılmadıkça kapitalist sistem, Marksist teoriye göre, çökmeye mahkûmdur.

SONUÇ

Büyüme teorisinde Marksist iktisatçılar hariç bir doğal büyüme oranı olduğu kabul edilir. Öte yandan Harrod ve Marksist iktisatçılar ekonominin kendi halinde istikrarsız ve sürdürülemez olduğunu savunurlar ve bunun için devlet müdahalesi ve planlı ekonomiyi savunurlar. Kaldor sürdürülebilir bir büyüme olduğunu söyler ama bunun için ciddi bir sosyal maliyetin çalışan sınıfların sırtına yüklendiğini söyler. Öte yandan Romer için ekonomi istikrarlı bir şekilde doğal büyüme hızına yakınsarken doğal büyüme hızının kendisi istikrarsız olabilir. Son olarak Nordhaus doğal kaynakların hızla tükendiğini ve bu durumda hangi modelle bakarsanız bakın kapitalist ekonominin mevcut şartlarda sürdürülebilir bir büyümeye sahip olamayacağını vurgular.

Pekiyi, dışa açık bir ekonomide bu süreç nasıl işler? Dünyanın büyümesi ve kapitalist gelişmiş ülkelerin yaşaması için az gelişmiş ülkeler daha fazla sömürülmeli midir, yoksa oralarda da kalkınma için destekler mi verilmelidir? Doğanın tahribatı ve çevre sorunları ne olacaktır? Bu da haftaya kalsın…