Tarih 17 Ağustos 1999. Yatağın sıcaklığından kaçıp, balkonlara bahçelere düştüğün, üstünü yıldızlarla örttüğün gecelerden biri. Eski bir tabirle cehennem sıcağıydı, bilmeden birazdan yaşayacağın cehennemi…
Benim büyüdüğüm mahallede bir anıt vardır. Kocaman. Çocukken yanına gidip, üstünde yazan isimleri okurduk. Bazen birbirimize dönüp, “Hatırlıyor musun?” diyerek… Anıtın üstünde 17 Ağustos’ta hayatını kaybeden insanların isimleri yazar. Bazen bir ailenin her ferdini sırayla okursunuz, “Siz nüfusa kayıtlı olmadığı için bilmiyorsunuz ama köpekleri de vardı aslında…”
Aynı sokakta top oynadığımız, beraber okuduğumuz çocuklar vardır o anıtın üstünde sonra... Hep çocuk kalan, hiç büyümeyen. O gece ile ilgili her anı bir kalp kırıklığı ama 17 Ağustos’un büyümeyen çocukları içimde yaradır, hala kapanmaz.
Sabaha kadar yazar çizerim, üşenmem, sayfalarca dram anlatırım size o geceyle ilgili, kiminizin gözlerinden yaşlar akar belki, sonra onları siler ve hayatınıza devam edersiniz. Çünkü hayat bu! Olması gereken bu… Ama bu kader değil! 17 Ağustos’un büyüyemeyen çocukları ‘kader’ değildi.
Deprem odaklı kentsel dönüşüm bu yüzden çok kıymetli işte, başka 17 Ağustoslar yaşanmasın diye… Ne olur yaşanmasın bir daha! Sesimi duyan var mı?