Dünyanın çeşitli bölgelerinde balinaların toplu olarak karaya vurduğunu zaman zaman duyuyoruz. Bunlardan en sonuncusu geçen hafta Yeni Zelanda kıyılarında yaşandı. Yaklaşık 600 pilot balinası karaya vurdu.

Dünyanın çeşitli bölgelerinde balinaların toplu olarak karaya vurduğunu zaman zaman duyuyoruz. Bunlardan en sonuncusu geçen hafta Yeni Zelanda kıyılarında yaşandı. Yaklaşık 600 pilot balinası karaya vurdu. Kurtarma çalışmalarına katılmak üzere kıyıya akın eden hayvanseverlerin çabalarıyla 200 kadar balina kurtarılsa da 400 kadarı maalesef okyanusa geri gönderilemeden hayatını kaybetti. Bu sayı, şimdiye kadar pilot balinalarında tek seferde toplu olarak karaya vurmada bir rekordu. Geçen yıl da Kuzey Denizi’nde 29 ispermeçet balinası Almanya, Hollanda, Doğu İngiltere ve Kuzey Fransa kıyılarına vurarak bu tür için Kuzey Denizinde kaydedilmiş bir rekor kırmıştı. 2015’te de benzer bir kötü rekor Şili’nin fiyordlarında 337 sei balinasının kıyıya vurmasıyla yaşanmıştı. Peki, okyanusun 1000 metre derinliklerine dalabilen bu hayvanlar nasıl oluyor da kıyılarımıza hem de toplu şekilde ve dünyanın her yerinde düzenli olarak vurabiliyor? Bilim insanları yıllardır bu gizemli olayların sebeplerini çözmeye çalışıyor. Her ne kadar insanlardan kaynaklı sebepler bu durumları tetiklese de bilim insanları başka bir sebebin olduğunu belirledi. balinalar-1
Her şeyden önce kıyıya vurma olaylarının deniz yatağında eğimin balinalar farkında varmadan yavaş yavaş kıyıya doğru azaldığı, kumluk sahillerde meydana geliyor. Balinalar, pek çok deniz canlısı gibi yönlerini bulmak için ses dalgalarından faydalanır. Ekolokasyon adı verilen bu yetenek, eğimin yavaş yavaş azaldığı kumluk alanlarda balinaların yönlerini belirleme yetilerinin azalmasına sebep oluyor. Yani büyük olasılıkla bu toplu karaya vurmaların en büyük sebebi navigasyon hatası. Bu tezi destekleyen bir diğer veri de kıyıya vuran balinaların midelerinden çoğu zaman en sevdikleri yemeklerden olan mürekkep balığı gibi besinlerin çıkması. Balinalar çok değerli besin kaynaklarını denizde kovalarken tanımadıkları ve kendileri için navigasyon tehlikesi barındıran bu sulara toplu olarak gelebiliyorlar. Daha sonra da yönlerini kaybedip grupça kıyıya vuruyorlar. Üstelik bu tarz toplu kıyıya vurmalar sandığımızdan çok daha eski zamanlardan beri yaşanıyor. Kaydedilen en eski ispermeçet balinalarının toplu kıyıya vurması olayı 1572’ye kadar uzanıyor.
balinalar-2
Fakat insan etkisini de asla yadsımamak lazım. Balinaların yön bulma yetisini en çok ve kötü olarak etkileyen sebeplerden biri insan kaynaklı. Deniz altı ve deniz üstü insan aktivitelerinin kullandığı sonar dalgaları, balinaların en büyük düşmanı. Bu bağlantı ilk defa 1996’da Yunanistan kıyılarında yapılan bir NATO askeri deniz tatbikatından sonra 12 balinanın Yunanistan kıyılarına vurmasıyla keşfedilmişti. Petrol arama çalışmaları, denizaltı tatbikatları, balık avcılığı gibi sebeplerle kullanılan sonar dalgaları balinaların bütün navigasyon kabiliyetini devre dışı bırakıyor. Balinalar ve yunuslar gibi gruplar halinde yaşayan, sosyalleşme kabiliyeti yüksek hayvanlar için yön duygularının kaybolması da "toplu intihar” diye tanımladığımız bu olaylara sebep oluyor.

IKEA’dan Kendi Kendine Yeten Modüler Ev İçi Bahçe

Kendin yap dekorasyon çözümleri üreten IKEA, çevreye duyarlılığı ve ekolojik yaklaşımlarıyla dikkat çeken global şirketlerden biri. En son mülteciler için birkaç saat içinde inşa edilebilen sağlıklı ve dayanıklı prefabrik evlerini kullanıma sunmuştu. Şimdi de IKEA’nın kentsel yaşamın sürdürülebilir geleceği için araştırmalar yapan Space10 laboratuvarı, küre şeklinde, çok katmanlı bir iç ortam bahçesi icat etti.
ikea-1
Üstelik bu küre şeklindeki ev içi bahçeyi bir kere yaptıktan sonra bütün bir mahalleye yetecek kadar yiyecek üretebiliyorsunuz. Space10’dan yapılan açıklamada modüler bahçenin şehirde yaşayan insanların günlük hayatlarında doğayla etkileşimlerinin kopmaması ve küçük bir vaha gibi işlev görmesinin amaçlandığı belirtildi.
ikea-2
Sadece 17 aşamada inşa edilen bu küçük, modüler, şehir çiftliği insanların birlikte çalışarak inşa edebileceği ve sonunda tüm mahalleye yetecek kadar yiyecek bile üretebilecekleri şekilde tasarlandı. Growroom ismi verilen bu iç ortam bahçesi tamamlandığında 2,8 metreye 2,5 metre boyutlarında oluyor.
ikea-3
Ahşap parçalardan üretildiği için su ve ışığı her katmanına taşıyor. Ayrıca içine girip gölgesinde serinleyebileceğiniz kadar da geniş bir iç hacmi var. Daha da güzeli IKEA’nın "Creative Commons” lisansı aldığı bu ürüne herkes katkıda bulunarak dizaynını geliştirebilir ve kendi ihtiyaçlarına göre modifiye edebilir.

Disney Araştırmacıları Kablosuz enerji Transferinde Çığır Açtı

Mickey Fare, Donald Duck, Pamuk Prenses gibi kahramanlarla tanıdığımız Disney, yeni bir sürpriz yaptı. Bu seferki sürprizi Yıldız Savaşları serisini almaktan da öte bilimsel açıdan çığır açma niteliği taşıyor. Walt Disney Company şirketinin bilimsel araştırmalar yapan alt şirketi Disney Research bilim insanları, bir odadaki cihazları hiç kablo kullanmadan şarj etmenin yöntemini keşfetti. Nikola Tesla’nın 19.yüzyıldan beri teorik olarak mümkün olduğunu iddia ettiği kablosuz transfer edilebilen enerjiye çok önemli bir katkı sağladılar. Şimdiye kadar bu konsepte en yaklaştığımız nokta, düz bir yüzey üzerine konan akılı telefonların bluetooth bağlantısı ile şarj edilebilmesiydi. Disney Research araştırmacıları ise bir odanın içinde enerjiyi nasıl iletebildiklerini gösterdi. Bu enerji iletimiyle odanın içindeki çeşitli cihazlar aynı anda şarj olurken işlem, insanlar için de epey güvenli. Disney araştırmacıları, buluşları için yaptıkları çalışmalarda veri transferinin kablosuz sağlanma prensiplerini göz önüne aldı. Şimdiye kadarki çözümler sınırlı bir temasla kablosuz enerji transferine izin veriyordu ve geometrik serbestlik dediğimiz otomatik ve yardımsız şarjı mümkün kılmıyordu.
disney-1
Bu sorunu çözmek için ekip, "kasistatik çukur rezonansı (QSCR)” dedikleri manyetik alanlar üreterek kilovatlarca enerjiyi alıcılara iletti. Bu alıcılar telefon gibi bir cihaza bağlanarak da şarj edilmesini sağlıyor. Disney Research ekibi, buluşlarını göstermek için bir oda inşa ederek etrafını alüminyum panellerle kapladı. Odanın ortasına da tavandan zemine inen ve içinden akım geçen bakır bir tüp yerleştirdi. Tüpün üzerine 1.32 MHz gücünde sinyal üreten 15 adet kapasitör yerleştirildi. Bu kapasitörler titreşim üreterek tek frekansta odanın içini doldurdu. Alıcılar da aynı frekansta titreşerek bu enerjiyi bağlı oldukları cihazlara iletti ve cihazlar şarj oldu. İşin teknik kısmı biraz karışık olsa ekip cihazları %45 ile 90 kapasitesinde verimlilikle şarj etmeyi başardı.

Tabii bu icatla ilgili de aşılması gereken sorunlar var. Öncelikle odanın alüminyum panellerle kaplı olma zorunluluğu var. Ayrıca araştırmacıların bakır tüpe 46 cm’den daha fazla yaklaşması tehlikeli. Son olarak da araştırmacıların inşa ettiği odadaki deneyde odanın içinde toplam 1.900 watt enerji oluştu. Ortalama bir ampül yaklaşık 60 watt gücünde elektrik üretiyor. Yani içinde 1.900 watt enerji dolaşan bir odada güvenle dolaşabilmeniz için de bazı özel cihazlar kullanmanız lazım. Yine de bu yöntem oldukça gelecek vadediyor ve kısa sürede günlük hayatta kullanabileceğimiz gibi bir kablosuz devrim gerçekleşmesi oldukça mümkün görünüyor.