Geçen hafta 5 yaşında küçücük bir kızın cinsel tacize uğraması ve ardından hastanelik olması olayı ile şok geçirdik, kıyameti kopardık.
O kadar üzüldük ki, kelimeler yetmedi.
Sosyal medyadan kamu vicdanı, doldu taştı.
Kadının biri, yaşam koçu imiş.
Bu kadının adı Çolpan Işın, Facebook hesabından şunları yazıyor;
"Her şeyden önemlisi anne baba ne ile meşguldü. 4 yaşındaki çocuğun yeri annesinin yanıdır. Annesinin gözünün önünden bir saniye dahi ayrılmaması gerekiyordu. Bakamıyorsan doğurmayacaksın. Ayrıca bize kötü gibi görünen durumlar, belki de bizi daha kötüsünden, korumak için öyledir. Yani ilahi adalet var. Yılanın başı küçükken ezilmelidir. O çocuğun ailesi AK Parti’nin yemlediklerinden ise bir gün ortada gezinip bilinçsizce AK Parti’yi destekleyenlerden biri olacaksa bugün bunu yaşaması daha iyidir. Değmez bu insanların çocukları için bile olsa"
Yazılanları, belki on defa üst üste okudum, demek istediklerini inanamıyorum, anlayamıyorum.
Önce Allah senin bin defa belanı versin diyorum.
Sonra, Allah senin bin defa belanı versin diye haykırıyorum.
Bir kadın bu kadar kötü olabilir mi?
Küçücük bir kızın paramparça olmuş bedeni üzerinden siyaset yapıp AK Parti nefretini böyle tanımlayabilir miyiz?
Buna ne hakkın var?
Utanmaz kadın, AK Parti’nin yemlediklerinden diyerek bu çocuğun ailesini aşağılıyor.
O kadar siyasi zehirlenmiş ki, aslında oh olsun diyor. Erkekler beni ilgilendirmez, hemcinslerime bakarım ben.
Bu kadın türünden o kadar çok var ki.
Utanmaz, merhametsiz, vicdansız kadının tanımlamaları karşısında kanım donuyor, bu ne üstten bakış.
Yılanın başı diye tanımladığı 5 yaşındaki paramparça küçücük kız.
İnsanın içi ağrır mı? Ağrır işte, benim içimde öyle ağrıyor ki.
Oturuyorum ve bu kadına bu satırları yazıyorum.
El alemin manyağı, edepsiz kadın.
O kadar kötüsün ki, Allah'ın iblisi sensin.
Allah öyle bir belanı versin ki, bir gün ağlamak için başını kendi omuzuna dayamak için, kendi omuzunu dahi bulama.
Senin için yürürsün yürürsün yol bitmez.
Hayatına yüzüne o korkulacak kalbine öylesine kötü bir ışık sızmış ki, o ilahi adalet dediğin şey tam da senin boynunun borcu olsun.
Allah senin kötülüğünü, 5 yaşındaki kız çocuğu üzerinden değil, senin kendi üzerinden imtihan etsin.
Senin kaderin yok. Çok kötü bir karakterin var, işte o karakter senin kaderin olmuş.
Kaderin batsın.
Karşılığı olmayan bir çirkefliğin hoyratlığı içinde o satırları nasıl yazdın?
Senin suratına tükürmek çok isterdim.
Senden iyi insan yaratma çabası imkânsızdır.
Buradan senin hakkında suç duyurusunda bulunmak istiyorum.
Sayın savcılar,
İnsanları aşağılamak, hakaret etmek, ötekileştirmek, kamu vicdanını rahatsız etmek ve küçücük bir bebeğe uğradığı saldırıdan oh olsun demek suçundan dava açınız.
Senin merhametinin Allah bin defa belasını versin.
Funda’nın aklındakiler…
… Bir hamburger zinciri, yeni bir reklam kampanyası çekmiş.
Etçi Nusret'i karikatürize etmişler, adama gönderme yaparak, Nusret güya müşteriye şov yapıyor, o sırada yanıyor tutuşuyor.
Reklamın sonunda, bizde şov yok, gerçek lezzet var diye bitiriyorlar.
Şimdiki dönem, rakibine saldıran, agresif reklam dönemiymiş.
Reklamcılar, döneminiz batsın, günlerce onlarca kişi masaya oturup bu kararları mı alıyorsunuz?
Sataşmadan, çirkefleşmeden, başka bir şey hiç mi yaratamıyorsunuz?
Sanki hayatımızda kavga gürültü yok, bir siz eksiktiniz.
Ben bir tüketici olarak, emin olunuz ki, sağa sola sataşan, çirkeflik eden hiçbir ürünü almayacağım.
Bize huzur lazım, siz ne tuhaf insanlarsınız.
Bu arada Nusret’i, kalbim hiç sevmez.
Ne dükkânına giderim, ne etlerini yerim.
Ama sizin ürünleri de yemeyeceğim.
… Televizyonlarda gündüz kuşakları programları var.
Bu programları kimler için yapıyorlar, erkekler seyretmeyeceğine göre kadınlar için yapıyorlar.
Kanal D’deki Kaynanalar ve Gelinler hem birbirleri ile hem karşı karşıya çirkeflik ediyor.
Fox TV’deki Zuhal Hanımın programı, kaynanalar gelini ayakta dikip, birbirlerine çirkeflik ediyor.
Star TV’de kuaför programı var, kuaförler birbirlerine çirkeflik ediyor.
Tv8’de Yemekteyiz programında beş benzemez insan, daha ilk yemek masalarında birbirlerine çirkeflik ediyor.
Örnek çok, kavgadan gürültüden başka bir şey yok.
Hani huzur arıyorduk, hani kavga gürültüden bıkmıştık, hani bir tatlı huzur almaya gelmiştik Kalamış’tan.
Kadınlar huzur istemez mi, neden bu hale geldik, neden televizyonda kavga eden, bu dişini bilen fırçalamayan tuhaf insanları seyrediyoruz. Neden?
Buradan sesleniyorum; yandaş medya diye beğenmediğiniz ATV’deki gibi, canımın Müge Anlı'sı gibi insanlara el uzatan, kaybolan küçücük kızları, çocukları bulan, anaların gözyaşını sildiren, sevindiren, hep iyiyi hep doğruyu anlatan, sabrı ile taşı çatlatan, Esra Erol gibi fuhuş tuzağına düşen kızları kurtaran, çocuklarını birbirlerinden kaçıran ebeveynleri hizaya sokan programlar yapın...
Sonrası yumuşacık filmler koyun, yumuşacık Zahide Yetiş koyun.
Bize HUZUR verin, bize İYİLİK verin.