Akıllı saatlerin ileride yeni telefonumuz olmaya aday olduğu söyleniyor.

Neyse ki, şimdilik sadece “aday” diyebiliyoruz. Yine de piyasa, çeşit bakımından pek sıkıntı çekmiyor. İşte, bu çeşitlilik tüketiciyi zora sokup, karar verme mekanizmasını devre dışı bırakabiliyor. Buna bağlı olarak hazırladığım listede akıllı saat almanıza yardımcı olabilecek bazı ipuçlarına yer verdim.

1.İşletim sistemi ve cihaz uyumluluğu

Piyasadaki akıllı saatlerin hemen hepsi cep telefonunuza eşlik etmek için tasarlanmış. Bunu göz önünde bulunduracak olursak, cihazların birbirleriyle olan uyumu son derece önemli. Örnek vermek gerekirse; Pebble ve Pebble Steel özel bir işletim sistemi kullanıyor fakat Android ve iOS cihazları ile uyumlu olarak çalışabiliyor.

Android Wear saatleri (Samsung, LG, Sony) Android 4.3 ve üzeri telefonlar ile çalışabiliyor. Hatta Google, telefonunuz üzerinden g.co/WearCheck adresine uğrayarak almak istediğiniz saatin cihazınızla uyumlu olup, olmadığını gösteren bir site hazırlamış.

Tahmin edebileceğiniz üzere Apple Watch, iPhone modelleri ile çalışıyor. Kendinizi sonradan pişman olacağınız bir seçimden kurtarmak için almak istediğiniz saatin, telefonunuz ile uyumlu olup olmadığını kesinlikle öğrenin.

2.Ekran: E-Ink ya da renkli

Pebble’da ki gibi e-ink ekranlar (Pebble Time’ın ekranı renkli fakat yine e-ink teknolojisi kullanılmış) dış mekanlarda; özellikle güneşli ya da aydınlık alanlarda saatinize gelen notları okuyabilmenizde büyük kolaylık sağlıyor. Anlayacağınız ekranın parlama gibi bir sorunu yok, artı renkli ekranlara kıyasla pil ömrü 2-3 gün daha fazla dayanıyor – ki renkli ekranların pil ömrü 1-2 gün dayanırken e-ink ekranların minimum 5 gün dayanması, göz ardı edilebilecek türden bir fark değil.

Apple Watch ya da Samsung Gear gibi saatler ise içeriği (resim, uygulama) full-renkte görüntüleme seçeneği sunuyor ve bu performansa bağlı olarak, ekranlarının daha aydınlık olduğunu söyleyebilirim. Buradaki takas, anlayabileceğiniz üzere pil ömrü. Tamam, markalar bu sorunu çözmek için uğraşıyor ve ilerleme kat ediyorlar ama renkli ekrana sahip saatler o kadar çok güç kullanıyor ki; bazıları bekleme modunda ekranı komple kapatıyor, öyle ki; saati bile görüntüleyemiyorsunuz. Dolayısıyla saat alırken pil ömrünü ve buna bağlı olarak ekran özelliklerini hesaba katmayı unutmayın.

3.Ara yüz

Akıllı telefonlar sayesinde hemen hepimiz dokunmatik ekranlara alıştık, buna bağlı olarak dokunmatik ekrana sahip bir saat seçmek işinize gelebilir. Ayrıca artık alışık olduğunuz için dokunmatik ara yüze sahip saatlerin ekranlarını kolaylıkla yönlendirebilirsiniz. Pebble gibi saatlerde ekran kaydırma işlemini yapmak için düğmelere başvuruyorsunuz. Üzerinde fiziksel düğme bulunan saatlerin biraz daha ucuz ve görünüşlerinin de klasik saatlere daha yakın olduğu söyleyebiliriz.

Küçük ekranlı saatlerde çeşitli imgeleri seçme işlemi kimi zaman zor olabiliyor, ayrıca hareket tabanlı ara yüzler olması gerektiği kadar sezgisel değil. Bu sebeple, fiziksel düğmeler daha kullanışlı olabiliyor. Android Wear’ın bu soruna, ekranı kaydırarak kurtulabileceğiniz kart tabanlı bildirimlerle değinmiş. Hatta gelen güncellemeler sayesinde bu bildirimleri, tek bir bilek hareketi ile kaldırabiliyorsunuz.

Apple Watch ise karma bir yaklaşım sergileyerek kullanıcıya dokunmatik ekran ve kurma kolu tecrübesini birlikte yaşatıyor. Eğer kolay kullanım ve klasik görünüm sizin olayınızsa, fiziksel düğmeye sahip saatler işinizi görecektir.

4.Tasarım ve kişiselleştirme

Kabul etmemiz lazım ki; her zaman bir üst modelin piyasaya sürüldüğü bir zamanda, sahip olduğumuz cihazlardan daha çabuk sıkılır hale geliyoruz. Böyle bir durumda, kullandığımız cihazın (bu durumda saatin) parçalarını zevkimize göre kişiselleştirme imkanımız olsa, daha iyi olmaz mı? Neyse ki, piyasadaki akıllı saatlerin büyük bir çoğunluğu bu durumdan haberdar diyebiliriz. Büyük bir çoğunluğu değiştirilebilir kayış seçeneğine sahip.

Piyasadaki en çok tasarım çeşidi ise Apple Watch’ın elinde bulunuyor.

Konfor ve kayışın kolay açılma özelliğini, ayrıca göz önünde bulundurmanız gerekli. Bu yüzden tercihinizi yaparken, ileride canınızın sıkılma ihtimalini de dikkate alın.

5.Bildirim ve alarmlar

Piyasadaki akıllı saatlerin hemen hepsi titreşim ya da aydınlatma aracılığıyla gelen çağrıları, SMS’leri veya mail’leri gösterebiliyor. Fakat saati alırken asıl dikkat etmeniz gereken özellik; sosyal medya entegrasyonu olsun.

Pebble, yazılım güncellemesi sayesinde son 50 bildiriminizi görüntülemenize olanak sağlıyor. Apple Watch ise, ekranı yukarıdan aşağıya kaydırarak bildirim merkezini taramanıza imkan tanıyor. Gelen bildirimleri sıcağı sıcağına kontrol edemeyecek olsanız bile sonradan kontrol edebileceğinize emin olun.

Sony daha çok özelleştirme seçeni sunuyor. Samsung ise telefondaki Gear Manager uygulaması aracılığıyla gelen bildirimleri ayarlama seçeneğine sahip.

6.Uygulamalar

Bu soruya, “Tabii ki Apple Watch!” diye başlayabiliriz zira 3.500’ün üzerinde ve genişlemeye de devam eden bir uygulama mağazasına (Apple Watch) sahip.

Uygulamalar tabii ki önemli ama uygulama mağazasının genişliğinden ziyade, hangi uygulamaların işinize yarayacağını belirlemek; seçim yapmanızda daha çok yardımcı olacaktır.

7.Depolama alanı

Apple Watch’ın toplam 8 GB’lık depolama alanı bulunuyor, fakat bunun sadece 2 GB’ını müzik için ve fotoğraflar için 75 MB’lık (resimler küçültüldüğü için kabaca 100 resim sığabilir) bir alan kullanabiliyorsunuz.

Bu bağlamda Pebble’ın pek iddialı olduğunu söyleyemeyeceğiz, özellikle mağazasındaki uygulama sayısını düşünecek olursak, saatte sadece 8 uygulamanın kullanılacağı kadar yer olması biraz üzücü. 8 uygulama diyoruz, bu yüzden müzik ya da fotoğraf dosyalarını aklınıza bile getirmeyin. Yine de yeni çıkan Pebble Time’ın birçok farklı özelliği olduğunu belirtmem de lazım.

Android Wear saatleri ise depolama alanı bakımından daha çok çeşit seçeneği sunuyor. Eğer müzik dinlemeyi seviyor ve bunu saatiniz üzerinde depolamak istiyorsanız, ne yapın edin; saatin depolama alanını ve bunun ne kadarını müzik/fotoğraf dosyaları için kullanabileceğinizi önceden öğrenin.

8.Ekstra özellikler ve fiyat

Piyasada bir de fitness takip cihazları bulunuyor ve akıllı saatler, bu bilekliklerle rekabet etmek için ellerinden geleni yapıyor. Bazı saatler, aktivite takibi için telefonunuza başvuruyor, fakat adım takibi için artık büyük bir çoğunluğunda yerleşik bir pedometre bulunuyor.

Yine Android Wear cihazlarının büyük bir çoğunluğunda yerleşik kalp ritmi sensörü var fakat yapılan denemelerde Apple’a ait olan kalp ritmi sensörünün daha güvenilir olduğu tespit edilmiş.

Farklı markalarda burada değindiğim özelliklerden değişiklik gösteren olanları da var, bu sebeple alacağınız saatin özelliklerini dikkatlice araştırın, fiyatı ise alacağınız saatin markası ve sürümüne göre değişiklik gösterecektir; bu sebeple saati almadan kendinize öncelikli olarak şu soruları da sormalısınız;

“Bu saat benim ne işime yarayacak?”

“İkinci el bir saat alsam nasıl olur?”