Osmanlı Devleti'nin son döneminde sadrazamlık düzeyine kadar ulaşan, önemli bir fikir adamı, aynı zamanda sanatçı bir kişilik olan Sait Halim Paşa'nın yalısına misafir olduk.
Tarih kokan bu yalıda, Değer Danışmanlık ve Değer Eğitim Vakfı’nın ev sahipliğinde aile ve aile şirketlerinde iletişim konusunu, tam gün boyunca gerçekleştirdiğimiz eğitimle ele aldık.
Prof. Dr. Sinan Canan, Prof. Dr. Cevat Celep, Vehbi Vakkasoğlu, Şafak Altun, Şahin Eroğlu, Nilüfer Turan Hatipoğlu, Ogün Doğan ve İlker Reçber ile birlikte konuşmacı olduğumuz bu programda, günümüz insanının, iletişim açmazı ve çözüm yolları enine boyuna tartışıldı. Programa katılan aile şirketi sahipleri, eş ve çocukları ile üst yöneticilerinin soruları ve katkıları ile zengin bir öğrenme ortamı oluştu.
Akıl ve Ruh Dengesi
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki toplumumuzun temel sorunları son yüzyıldır aynı. Zira Sait Halim Paşa’nın, yaklaşık yüzyıl önce Buhranlarımız eserinde dile getirdikleriyle bugün aynı mekânda konuştuklarımız, özü bakımından benzer. Toplum olarak, bizi biz yapan temel değerleri, ahlakı ve inanç sistemini koruyarak eleştirel akıl, bilim ve gelişmiş medeniyet yolunda ilerlemekte zorlanıyoruz. Oysaki kimliğini koruyarak, bilimsel gelişmeyi sağlaması, toplumun birlik ve bütünlüğünün de teminatı olacaktır. Bir anlamda akıl ve ruh kanatlarından birinin yetersiz ya da eksik olması, toplumumuzun uçuşa geçmesine dün olduğu gibi bugün de engel olacaktır.
Son yirmi yıldır toplumun akıl ve ruh dengesinin kurulmasında önemli mesafeler alınmış olsa da toplum olarak bu konuda alınacak önemli yolumuz olduğu açıktır.
İletişimin ele alındığı oturumlarda yapılan konuşmalardan öğreniyoruz ki toplumun akıl ve ruh dengesinin merkezinde, aile yer alıyor. Nitekim özellikle ailede başlayan yıkım, kurum ve toplum ortamında hızla yayılıyor. Aile, ruhumuzu besleyen sevgi, mana ve aşk ile aklımızı besleyen eleştirel düşünceyi birleştirmekte zorlanıyor. Öyle ki madde odaklı iletişim, bizi manadan uzaklaştırıyor hızla. Günlük yaşamda başkası olmaktan, bilimde alıntı yapmaktan kendi üretimimize geçemiyoruz. Kendimiz olmayı bırakıp başkası olmanın hayali ile her ikisinden de oluyoruz. Sonuçta aile, katığı sevgi olmayan iletişim ortamı ile anlaşmamız için yeterli olmuyor.
Sevgi İletişimi
Birey ve toplum olarak gelişme yolumuzun, kuvvetli bir aileden geçtiğini bir kez daha haykırmak durumundayız. Akıl ve ruh dengesini sağlamış, sığınacak bir liman olan ve sıcaklığı ile kişilikleri koruyan, yaşatan, kendini ifade ortamı sağlayan bir aile. Çocuk ruhumuzun korunduğu ama aklımızın gelişmesi için zengin çevre imkânlarının sağlandığı bir aile ortamı. Pahalı oyuncakların değil kendi üretimimize dayanan oyun ve oyuncaklarla birbirimizle hemhal olduğumuz ve birlikte hayal kurduğumuz bir yuva ortamından söz ediyoruz. Otorite baskısıyla değil, kendi davranışlarını kontrol edebilen bir etkileşim ve özellikle anne babanın örnek olduğu bir ailede iletişim kanalları açık olacaktır. Bu açıdan ailede ortak kurallar ve ortak amaçların yerleşmesi önemlidir.
Aile kurmak üzere evlilik sürecine giren gençler unutmamalıdır ki kurulacak aile, hem kendilerinin hem de toplumun geleceğini belirleyecektir. Eğitimci yazar Vehbi Vakkasoğlu’nun pek güzel dile getirdiği gibi evlilik; kalbine karşılık veren bir kalp bulma sanatıdır ve aile kalesinin başkomutanı annedir. Yuvayı kuran ve çocuğun ilk yaşam deneyimlerinin birinci mimarıdır anne. Ayaklarının altına cennetin serilmesi de bundandır belki de. Ailede madde ile mananın dengesi, iğne oyası misali her yuvaya özel renkte motiflerle işlenmelidir. Aile, sanal ilişkilerin değil, gözden gönüllere iletişimin kurulduğu bir aşk meydanıdır. Ve nihayet aile, madde ile mananın yaşanarak öğrenilmesi, sevgi iletişiminin hâkim olması gereken bir kişilik kazanma mahallidir.